
2011 yılının en dikkat çekici filmlerinin yarışacağı Oscar ödüllerinin dağıtılmasına sayılı günler kala, aday filmler ülkemizde vizyona giriyor. Adaylar arasındaki en keyifli seyirliklerden biri olan "Duyguların Rengi" 1960'larda Amerika'da yaşanan ırkçılık ve kadınların sosyal konumu gibi meselelere, sıcak bir kasaba öyküsü perspektifinde yaklaşıyor.
Skeeter üniversiteyi yeni bitirmiş, yazar olma hayallerinin peşine düşmüş genç bir kızdır. Yaşıtlarının evlenip çocuk doğurma dışında bir işle meşgul olmadığı 1960'ların Missisipi'si için Skeeter müstesna bir karakterdir. Skeeter'ın hedefine giden yolda bulabildiği en iyi iş yerel bir gazetede temizliğin püf noktalarıyla ilgili köşe yazmaktır. Hazırlayacağı köşe için arkadaşının siyahi hizmetçisi Aibileen'dan yardım ister ve New York'lu bir kitap editörünün de desteğiyle siyahi hizmetçilerin patronlarından gördükleri kötü muamele hikâyelerini yazmaya başlar. Keyifli hizmetçi karakteri Minny'nin de projeye dâhil olmasıyla üçlü arasında yakın bir dostluk gelişir.
1960'ların küçük bir kasaba ortamında geçen Duyguların Rengi, her anlamda değişime kapalı bir toplumun hikâyesi. Filmin Türkçe adı olayların merkezine oturan ırkçılık temasını ön plana çıkarıyor. Ancak filmin 'yardım' anlamına gelen orijinal adı 'The Help', yardıma ve değişime muhtaç bir toplumun farklı yerlerden patlak veren, çözülmesi gereken krizlerini önemli ölçüde işaret ediyor. Köleliğin kaldırıldığı bir dönemde köle muamelesi gören siyahi kadınların başlarından geçen tatsız olaylar ilk bakışta filmin en üzücü öyküleri gibi görünüyor. Oysa siyahi hizmetçiler neredeyse hiç kaybetmedikleri neşeleri, dik duruşları ve tutarlı davranışlarıyla yaşadıklarının bir trajedi olmadığının mesajını veriyorlar.
Varlıklı ve tasasız bir hayat süren beyaz kadınlar filmin 'şanslı' görünen karakterleri olsa da, esas trajedi onların yaşadığı anlamsız hayatta. Bu kadınlar, siyahi kadınlara hükmediyor gibi görünürken doğurduğu çocuğa bakmaktan hatta sevgisini vermekten bile acizler. Oysa hakir gördükleri siyahi hizmetçileri pek çok beceriye sahip, kendi geçimini sağlayan, bakımını üstlendikleri çocuklara annelik yapan ve kimseye muhtaç olmayan yaşam tarzlarıyla beyaz kadınlardan birkaç adım öndeler. Bu anlamda Skeeter'ın verdiği mücadele siyah kadınların haklarını savunuyor gibi görünse de, beyaz kadınları bağlarından ve sınırlarından kurtarma ve özgürleştirme çabası aslında. Kasaba kadınlarınca dışlanan Celia ise yapmacıksız ve toplumun dayatmalarından sıyrılan karakteriyle her ne kadar saf bir görünüme sahip olsa da, diğer kadınlardan bir adım önde konumlanıyor. Değerler açısından bakıldığından annelik ve dinin (Hıristiyanlık) filmde önemli bir yeri var. Kilise koruyucu ve kuşatıcı yapısıyla filmde bir karakter olarak yer alıyor. Anneliğin çocuğu doğurmaktan ibaret olmadığı ve belli bir emek ve sevgi ile ilişkili olduğu mesajı da filme yedirilmiş. Ancak filmin kadın merkezli hikâyesinde erkekler ve aile bir miktar geri planda kalıyor.
Kathryn Stockett'in çok satan romanından aynı isimle beyaz perdeye uyarlanan yapım, gerçekçi öyküsüyle ve anlatımıyla etkileyici bir karaktere sahip. Bu etkide kitabın yazarı ile filmin yönetmen ve senaristi Tate Taylor'ın çocukluk dönemine dayanan arkadaşlıkları ve benzer bir ortamda yetişmiş olmalarının katkısı büyük olsa gerek. Filmde Minny'nin intikam yöntemi bir miktar rahatsız edici olsa da Duyguların Rengi olumlu ve yapıcı tutumuyla, başarılı senaryo ve yönetmenlik çalışmasıyla ilgi görmeyi hak ediyor. Her türden seyircinin filmi zevkle seyredeceğine şüphe yok.
Tür: Dram
Yapım: ABD , Hindistan , Birleşik Arap Emirlikleri / 2011
Oyuncular: Emma Stone, Jessica Chastain, Viola Davis, Octavia Spencer
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.