Yeni Şafak

İpsiz Recep anadan doğma kahraman değil

Mezin Tanrıseven
22:007/11/2008, Cuma
G: 7/11/2008, Cuma
Yeni Şafak
İpsiz Recep anadan doğma kahraman değil
İpsiz Recep anadan doğma kahraman değil

Ergenekon gibi şeylerle ilgim olmaz. Ben su katılmamış sosyal demokratım, çağdaş bir insanım. Her şeyin demokratik yolla çözümünden yanayım. Öyle gizli örgütler kurarak değil... Beğenmiyorsanız, beğenmediğiniz şeyleri değiştirmek için demokratik yollar var

Hangi birini sayayım… Selvi Boylum Al Yazmalım, Tatar Ramazan, 72. Koğuş, Yılanların Öcü ve daha neler neler… Hep hatıralarda kalan, her filmi konuşulan, izlenen, sevilen, bazen kedere, bazen sevince boğan, bazen de kendimizi sorgulamamızı sağlayan filmleriyle her zaman gönlümüzde yer eden Kadir İnanır, son olarak yine önemli iki projeye imza attı. Bu sefer bizleri hem yakın hem de uzak tarihimize götürüyor. Birincisi 'Son Cellat' filmi. İnanır'a göre filmin senaryosu, “Yüz binlerce insan üzerinde oluşturulan travmaları unutulmasın” diye seçildi. İkincisi, TRT için çekilen “İpsiz Recep.” Bu dizi gösterime girdiği günden beri, “İpsiz Recep, çete üyesi mi, değil mi” tartışmaları ortaya çıktı. Hatta bazı tarihçiler bu konuda bölündü. Orta yol ise hâlâ bulunamadı. Türkiye'nin en değerli aktörlerinden olan, projeleriyle sinema ve dizi dünyasını canlandıran, konuşulan ya da her zaman olduğu gibi çoğunlukla övgü üstüne övgü alan Kadir İnanır'la “İpsiz Recep”in dizi setinde buluştuk. Son filmi, 'Son Cellat', son dizisi 'İpsiz Recep', Ergenekon, küresel kriz, özel hayatı ve tutkuları üzerine konuştuk. Satır aralarında gizlenen merak ettiğiniz konuları öğrenmek istiyorsanız, buyurun sohbetimize…


Dizi çalışmalarınız nasıl gidiyor? İpsiz Recep rolünü uzun yıllardır istediğinizi söylemiştiniz. Hatta,'40 yıllık hayalimdi' demiştiniz.

40 yıl değil, bir 25-30 yıllık isteğimdi. Ama ben İpsiz Recep'i 40 yıl önce tanıdım. Sinemagrofim geliştikçe İpsiz Recep'in o yaşadığı dönemde Rize, Batum, İstanbul ve Sakarya arasındaki yaşamının başlı başına bir sinema olduğunu gördüm. Bir birey olarak, bir karakter olarak değil… Sadece adamı çekseniz bile bir sinemagrofik öğe. Kaldı ki işin içine Kurtuluş Savaşı'nı koyduğunuz zaman, tarihsel bilinciniz geliştikçe böyle bir insanın misyonunun kendi öz karakteriyle beraber, adamlarıyla beraber bir film yapılması gerektiğine inandım. Sadece İpsiz Recep değil, o tarihlerde bir sürü milis kahramanlarımız var. Yani düzenli ordu kuruluncaya kadar işgal edilmiş Anadolu topraklarını kurtarmak için örgütlenmiş gruplar var. İşte Giresun'da Topal Osman, Eskişehir'de Çerkez Ethem, Ege'de Çakırcalı gibi…

Bugüne kadar İpsiz Recep'i hiç kimse canlandırmadı değil mi?

Keşke canlandırsalardı. Öbürlerini de canlandırmadılar. Aslında bu filmi çok büyük prodüksiyon olarak, bir sinema filmi olarak düşündüm. Çünkü bugün Amerika ya da batılı devletlerin kurtuluş hikâyesini anlatan öyle büyük filmler var ki... Bizde yapıldı ama yeterli olmadı. Çünkü Kurtuluş Savaşı'nın her sayfası bir destan.

Amerika, Japonya'ya attığı ve tarihe insanlık ayıbı olarak geçen atom bombasının bile yüzlerce kez filmini yaptı. Bu destanımızın sinemaca ihmal edilmemesi gerekiyor...

Vietnam'la ilgili bin kere film çektiler. İnandırıcı olmak için, güçlü olması için. Sinemasal bütün öğeleri büyük bir prodüksiyonla birleştirip devletin katkısıyla çektiler. Yoksa bunları sade bir prodüktörün yapması olanaksız. Bu yüzden yapmak gerekir. O dönemin silahları, arabaları, kıyafetleri, savaş sahneleri müthiş para. Bunun sıfırdan hazırlanması, maliyeti çok yüksek. Ben bu projeyi içinde Sakarya Savaşları'nın da olduğu görkemli bir sinema filmi olarak düşünmüştüm. Sonra TRT'ye dizi olarak yapılacağını duydum. Böyle bir filmin yapılamayacağına inanmıştım o zamanlar. Çünkü hep büyük düşünürdüm. Dizi de olsa ben bu karakteri sinemaya aktarırım. Başlangıç olsun diye bu işe girdik. Şu görkemli dekorları görüyorsunuz. Bunun on misli daha büyüğünü düşünün. O zaman görkemin ne olacağını kavrayabilirsiniz.


İPSİZ RECEP ANADAN DOĞMA KAHRAMAN DEĞİL Kİ
Yalnız İpsiz Recep dizisi oldukça eleştiriye uğradı. Mesela, en başta İpsiz Recep için 'Çete üyesidir' denmişti. Hatta bazı tarihçiler, bu konuda bölündü. Bazıları evet doğrudur, bazıları Atatürk'ün 'Emice' diye hitap ettiği kişi olarak belirtti. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Bütün bunlara cevabı filmde veriyoruz. Yani İpsiz Recep'in önceden bilinçsizce kendi varlığını sürdürmek için yapmadığını, bırakmadığını, kalmadığını söylüyoruz. İki bölüm önce Karadeniz'e gitti, denizle dertleşti. 'Ha bu memlekete yaptığımız bu kötülükleri seninle yaptık' dedi. Yani İpsiz Recep'i anadan doğma kahraman olarak anlatmaya kimsenin gayreti de yok. Tarihte de böyle değil zaten. Kaldı ki, diziyi biraz izleselerdi İpsiz Recep'in sonradan bilinçlenip milli mücadeleye katılan bir adam olduğunu göreceklerdi. Benim için enteresan tarafı da burası.

Ancak tam bu dediğiniz konuda da ayrı görüşler var. Yargılanacağını anlayınca böyle davrandı deniliyor...

Millet bol bol konuşur. Daha önce anıtı dikildiği zaman niye konuşmuyorlardı. Atatürk bu kişiye boşuna mı 'Emice' dedi, maaş bağladı. İstiklal madalyası verdi. O zamana kadar bu tarihçiler neredeydi de ben bu filmi çekince başladılar senaryolar uydurmaya. Onların uydurduğu senaryoları çekmiyorum ben.

Bir başka düşünce ise Ergenekon olayı yaşanırken, “İpsiz Recep filmi yapalım, para kazanalım” şeklinde. Gerçekten böyle mi?

Kim diyor bunu? Kim para kazanacak? Hayır, hayır... Bu filmin para kazanma şansı sıfır. TRT'nin verdiği bütçeyle bu filmin çekilmesi zor. Zarar etmez belki ama para kazanması mümkün değil. Ancak, çok güçlü bir prodüksiyonu var.


ONLAR KOSKOCA AİLE, İÇİNDEN PROFESÖR DE ÇIKAR EŞKIYA DA
'İpsiz Recep' Karadenizli ve siz dizide bu şiveyle konuşmuyorsunuz.

Evet, benim filmde kullandığım şive de eleştiriliyor. Ama şimdi Karadeniz öyle bir yer ki, köyden köye şive değişir. Biz bu filmi sadece Karadeniz'e çekmiyoruz ki, bütün Türkiye'ye çekiyoruz. Ortalama bir dil tutturduk. Ben onu kullanıyorum. Bilinçli biçimde kullanıyorum. Tam Rizeli gibi konuştuğum zaman çok şey anlaşılmaz. Bunu 72. Koğuş'ta da yapmıştım.

Anladığım kadarıyla bu rol sizin için çok önemli ve özel...

Sadece özel...

Bu diziyle ilgili son olarak şunu sormak istiyorum. Ergenekon sanıklarından Doç. Dr. Emin Gürses, İpsiz Recep'in torunu çıktı. Hatta bu nüfus kayıtlarında belgelendi. Bu konuda neler diyeceksiniz?

Koskoca bir aile. İçerisinden profesör de çıkar, doçent de çıkar, eşkıya da çıkar. Sonra kahraman da olur. Niye bu kurcalanıyor ki?.. Şimdi bunu Emin Gürses'e gidip soracaksınız. Senin amcan böyle böyle yapmıştı, diyeceksiniz. Biz bunların peşinde değiliz. Bu ülkede yok edilen tarih bilincini gençlerimize görsel bir şölenle sunmak istiyoruz.


DARBENİN VERDİĞİ TRAVMALAR UNUTULMAMALI
Son Cellat filminiz bu hafta gösterime girdi. Senaryo gerçekten güzel.

12 Eylül'ün şiddetinden inleyen yüzbinlerce insanın üzerinde oluşan travmaları bu halk unutmasın diye öyle bir senaryo seçimi yaptık. Benim 12 Eylül'le ilgili beşinci filmim. Filmi müthiş yoksulluklarla çektik ve hâlâ borcu var. Yapımcısı filmin üçüncü günü öldü zaten. Eksi 20 derecelerde yoksulluklarla çekilmiş bir film. Türk sinemasının genel kronolojisinde üstlerde yer alacak değerde. Bunu izleyince göreceksiniz.

Yaşananları canlı tutmak, unutturmamak adına çekilen bir film değil mi?

Evet, 12 Eylül'den sonraki yaşanan dönemde acı çekmiş insanları unutmamak için, böyle bir dönemin verdiği travmaları canlı tutmak için özellikle çekilmiş bir film. Öyle insanların iç dinamikleri ya da kişisel problemleriyle ilgili bir dram üzerine kurulmuş bir film değil. Siyasi yanı da var. Benim yaptığım filmler içerisinde, sorunlar tartışılır. Ortadan kaldırılmak için uğraşılır ya da canlı tutulur. Böyle dolu olmazsa artık çalışmam.

Film her ne kadar bir celladın etrafında dönüyorsa da aslında geçmişte ne gibi badireler atlattığımızı gösteriyor. Siz de bu dönemden etkilendiniz mi?

Bir insan sevgiyi, ruhunda yüce değer gibi görerek bir dünya ve yaşam biçimi kurmuşsa, şiddetten etkilenen insanların acılarını hissetmemek gibi bir durumu söz konusu olamaz.


12 EYLÜL'ÜN AMACI HALKI PASİFİZE ETMEKTİ
Aradan çok uzun yıllar geçmesine rağmen etkileri var mı hâlâ o günlerin?..

Silinmez. Şöyle bir değer kaybımız oldu toplumda. İnsanlar o zorlu dönemde mücadeleden yıldı. O darbe süreciyle büyük acı çekti. Ve biz toplum olarak iyi yetişmiş insanların cesaretini kaybettik. Yıllarca hapishanelerde eziyet çektiler. Bence en önemli olan yanı bu. Yani, çağdaş anlamda toplumun gelişmesi için ihtiyaç duyduğumuz aydınlık dolu yüzbinlerce insanın pasifize edilmesiydi. Amaç da oydu.

Biz toplum olarak mücadele etmeyi severiz. Yıldık mı yani?

Korkarsanız, eğer çekilen acıları unutursanız, korkaklığın içine sığınırsanız toplumda çağdaş anlamda hiçbir gelişmeye insanlar cesaret gösteremez. Siz sürekli ona sahip çıkacaksınız ki o acı çeken insanlar, o yürekler yeşersin. Bizim iç kavgalarımız, dış kaynaklı. Bizi birbirimize düşüren bütün kavgaların altında dış güçlerin oynadığı bir oyun var. Bunun bilincinde olacağız. Yoksa bizim iç sorunlarımızı bize bıraksalar çözeriz. Kavga ederiz, dövüş ederiz, sonunda çağdaş anlamda, demokratik anlamda bir çözüm buluruz.

Neden bu kadar baskı kurmaya çalışıyorlar sizce?

Sanayileşmemizi engelliyorlar. Tarımımızı elimizden aldılar. Geçen gün bir gazetede okudum. Buğday ihtiyacımız varmış. Ya, Türkiye kadar ovası olan hangi ülke var? Bir tane Harran Ovası'na 12 tane devlet kurulur. Konya Ovası'na, Çukurova'ya, Trakya, Ağrı ve Çarşamba Ovası'na... Dünyada bu kadar ovaları, gölleri bol ülke var mı? Buğdaya ihtiyacımız varmış. Hemen ilk fırsatta ben öneriyorum tarımla ilgili ithalatı ortadan kaldıracaksınız. Yok muz, ne muzu kardeşim? Anamur muzları, Adana karpuzları, Tekirdağ kavunları orada çürüyecek sen İsrail'den muz getirtip, muz yiyeceksin…

Ama vatandaş da Anamur muzuna pek yönelmiyor...

Baskı yapıyorlar, alacaksın diye. Zaten sanayileştirmiyorlar. Bugün birinci derecedeki ihtiyaç mallarımızı bakın. Otomotiv, beyaz eşya dahil ilaçtan elektroniğe kadar insanların birinci derecede ihtiyaçlarının tamamı ithal.

Mecbur muyuz almaya?

İşte, emperyalizm bu. Ekonomik kıskacın altına sokmuşlar. Kafanı kaldırmayacaksın. Bağımlı kalacaksın. Tüketim toplumu olarak görüyor seni. Bir de bulunduğun bölgede 600 yıllık harp tarihiyle, yetmiş milyon nüfusuyla, yani hadi deyince 15 milyon eli silahlı adam olan bir ülkenin kafasını kaldırmazlar. Bunun üzerine bir de coğrafi konum olarak dünyanın cenneti gibi topraklarda gözleri var.

Neden bağımlı hale geldik?

İktidar kavgasını unutup biraz el ele verme zamanı. Kurtuluş Savaşı bir defa daha verilmeli bana göre. Öyle pembe vaatlerle görmemezlikten gelmek iyi bir şey değil. Ülkenin geleceği 17-25 yaş gruplarına emanet edilmiş. Bu çocuk, şimdi 17 yaşında liseyi bitiriyor. 25 yaşında üniversiteyi bitirip askerliğini tamamlayınca artık ülke yönetimine katılacak. Bu gençler hedef alınmalı. Bu gençler çok iyi yetiştirilmeli.

Ergenekon, sizi ne yönden ilgilendiriyor? Bu davaya bakış açınız nedir?

Hiçbir yönde ilgilendirmiyor. Niçin ilgilendirmiyor, biliyor musun? 2 bin 500 sayfalık mahkeme aşamasındaki bir dava hakkında bir fikir yürütmek bir kere suç. Mahkemeler görülsün bakalım ne oluyor? Kim haklı, kim haksız? Böyle bir şey var mı, yok mu? İspatlansın. Ondan sonra bir soru, bir cevap şansı olabilir. Şu aşamada bir şey söylemem doğru değil.


Şöven bir adam değilim

Şimdi gençler daha bireysel düşünüyor sanki…

Esas sorun bu değil. Gençler kültür Emperyalizmi altında. Sana ait ne kadar değerlerin varsa hepsini yok ettiler. İşte tehlike burada. Bir toplumu topla ya da tüfekle işgal edersiniz. Ama sonra mücadelesini verir; kurtuluş savaşını yapar. Kültürünü yok ederseniz, onun özbenliğini yok edersiniz, en zoru da bu. Bakın dükkanların adlarına. Ben şoven bir adam değilim ki ama adlar ne, neresi bura ya ama sana ait bir şey kalmadı. Onu yok ediyorlar. Sevgi, saygı bütün bize ait bu özdeğerlerin hepsini yok etmeye çalışıyorlar. Ona karşı uyanık olmalıyız. Bir de çok çağdaş eğitimli insanlar yetiştirmeliyiz. İnsanoğlunu yücelten ne kadar kavga varsa çağdaş anlamda, onu yakalamalıyız. Avrupa Birliği'ne 40 sene geçse almazlar bizi. 140 sene geçse yine almazlar. Onun orası ayrı bir konu. Zaten ne kadar süreceği de belli değil. Euro'ya geçtiler, hepsinin ekonomileri darmadağın oldu. Git Yunanistan'a bir esnafla konuş, bin pişman…

Dünya ve Türkiye gündeminde şimdi bir ekonomik kriz söz konusu. Sizin bu konuda aldığınız herhangi bir tedbir var mı?

Şimdi liberalizm diye bir sistem var. Çok ünlü bir düşünür, sosyalizmi savunan Karl Marks diyor ki, “Sosyalizm, komünizm, demokrasi bunlar bir yönetim biçimi. Siz gelin benim savunduğum biçimi tercih edin.” Kapitalizm de bir yönetim biçimi. Liberalizm gibi. Tamam. Ona da 'peki' diyor ama “Sizi uyarıyorum. Dikkat edin. Kapitalizm vahşileşirse perişan olursunuz” diyor. Dünyada uygulanan liberalizmde başarıyı elde etmek için her türlü yol mübahtır. İnsan onuru bırakmaz. Sadece kendi varlığını ortaya sunmak için her türlü onur kırıcı davranışı gösterir.

Krizin sebebi bu mu?

Bence krizlerin ana sebebi bu. Sistemin yanlışlığı var. Globalizm diye bir şeyi kabul etmiyorum. Sen bana buğday nasıl aldırıyorsun ya... Böyle bir şey olabilir mi? Tarım cenneti burası. Nüfusu 4-5 milyon olan ülkeler 50-60 milyar dolarlık tarım ihracatı yapıyor. Sen dünyanın cennetinde dışarıdan tarım ürünü ithal ediyorsun. Ben buna çok fena takmış durumdayım. Kurtuluşu da burada görüyorum. Başlangıç noktası; “Almıyorum kardeşim. Ben dünyanın hiçbir yerinden gıda maddesi almıyorum” diyeceksin. Zaten hammaddesi ithalata dayalı değil.

Başka alanlarda yaptırımlar olmaz mı?

İşte mesele burada. Onu çözeceksin. Dış güçler sizi kıskaca almışlar, bağımlı tutuyorlar. Bizi tüketim toplumu haline getirmeye çalışıyorlar. Üretme diyor. Temel hak ve özgürlükleri kendine göre ayarla, düzenle, çağdaş anlamda gelirini adaletli dağıt, çok çalışkan bir toplum ol. Zaten otomatik olarak onların aradığı değerler kendinden oluşacak demek.


Aşktan da üstünü tutulmak

Neden evlenip çocuk sahibi olmuyorsunuz?

Böyle bir prensip ve kararım yok ki. Evlenmeyeceğim, çocuğum olmayacak gibi bir durum da yok. Ben çok inançlı bir insanım. Bunu Allah'ın bir kısmeti olarak düşünüyorum. Kısmetse olur. Evlilik müessesine çok önem verdiğim için en iyisini ve en iyi ortamı oluşturarak böyle bir karara varmak istiyorum. Şimdi de çok saygın bir birlikteliğim var. Hayırlısı diyeyim.

Aşkı bilmiyorum dediniz...

Aşk kelimesinin tam tarif edilmediğini söylüyorum ben.

Peki tarifi ne?

Bence aşktan daha yüksek değerler var. Tutku var. Aşk geçer.

Tutku da geçmiyor mu ?..

Aşk tutkunun daha aşağı kademelerinde. Mesela tutkunun tarifini tartışabilir misiniz. Tutulmuş demektir. Şimdi öbürleri hep tartışma konusu. Örneğin; iyi anlaşmak, sevdalanmak, aşık olmak ama en güzeli tutulmak…

Zor tutulur musunuz?

Bir kere dünyada örneği yok. Bir defa Kerem ila Aslı, Leyle ile Mecnun en büyük aşklar değil mi?.. Gören var mı?.. Yok...



Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.