Edebi açıdan intihal meselesinin postmodern yazarların tavrı yüzünden bulanıklaştığını söyleyen Hakan Arslanbenzer, “Postmodern tarzda intihal olup olmadığı muğlak pek çok teknik var. Parodi, pastiş, alıntı, kolaj, yeniden yazım, deformasyon, hipertekst vesaire. Hatta biraz abartıp postmodern edebiyat bütünüyle bir intihal edebiyatıdır bile diyebiliriz. İntihal problemi telif hukukuyla birlikte 18. yüzyılda, yani modern kurmaca yazarının doğduğu çağda ortaya çıktı. Kapitalizmin bir ürünü olarak telif metalaştığı için muhakkak. Bunun için de intihalin mercii okur veya eleştirmenden çok mahkeme oluyor” dedi.
Yunus Emre Özsaray ise, “Elif Şafak, Kırıkkanat’ın romanında ele aldığı konuyu dönüşümlere uğratmış. Yazarların muhayyileleri okudukları hikâyeleri, romanları böler, parçalar, yok eder ve sonra bu parçalardan yeni hikâyeler kurarak işler. Mesela 2011 yılında yazdığım bir hikâyeyi rahmetli Rasim Özdenören’e göndermiştim, birkaç ay geçti bir baktım ki Özdenören’in bir dergide yayınladığı hikâye benim kendisine gönderdiğime çok benziyor. Aradan zaman geçti Özdenören’in 1970’lerde yayınlanan bir kitabını okurken, benim hikayemin asıl onun hikâyesine çok benzediğini gördüm. Muhtemelen ben o kitabı daha önce okumuş, unutmuş, etkilenmiştim. Böyle geçişler oluyor. Bunlar iyi niyetli durumlar ama iyi niyet de her zaman kurtarmayabilir çünkü hukuk niyete değil eyleme bakar” açıklamasını yaptı.
Avukat Burhan Gün ise mahkemelerin intihalin olup olmadığını tespit için alanında uzman bilirkişilerden yazılı teknik bir görüş aldığını belirterek, “Mahkeme kanun çerçevesinde bilirkişi tarafından yazılan bilirkişi raporuna, daha önceki benzer mahkeme kararlarına ve dosyaya sunulan delilleri inceleyerek karar verir. İhtiyaç halinde meslek örgütlerinden de konuya ilişkin görüş isteyebilir” ifadelerini kullandı.