2 Eylül 2015’te ailesi ile birlikte Bodrum’dan Yunanistan’ın İstanköy Adası’na şişme botla geçmeye çalışırken, hayatını kaybeden Aylan Kürdi’nin ölümü dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Spor ayakkabısı, mavi şortu ve kırmızı bir tişörtü ile kumda yüzüstü yatan masum bir bebeğin fotoğrafı insanlarda derin bir duygusal tepkiye yol açtı. Görüntü çok kırılgandı ancak ürkütücü değildi. Çünkü bebeğin yüzü görünmüyordu ve sanki uyuyor gibiydi. 2015’te bu fotoğrafın yayınlanmasından saatler sonra, hayır kurumlarına bağışlar yağmıştı. Avrupa’daki bazı hükümetler bir gecede binlerce Suriyeli mülteciyi yerleştirmek üzere anlaşmıştı. Ölen binlerce kişi olmasına rağmen bir fotoğraf deprem etkisi yaratmıştı. Aylan’ın küresel sembol haline gelmesinin üzerinden tam dört yıl geçti. O zamana kadar binlerce çocuk aynı tehlikeli yolcukta hayatını kaybetmişti. Aylan’ın ardından da ölümler sürüyor. Ancak onun fotoğrafı halen birçok zihinde etkisini koruyor. İşte tüm dünyayı yasa boğan Aylan Kürdi’nin ve ailesinin kaçış hikayesini anlatan filmin çekimleri başladı. İslamofobi, Sessiz Melek, Sessiz Çığlık gibi filmlerin yönetmeni Ömer Sarıkaya’nın yönettiği film 2 Eylül’de Aylan bebeğin öldüğü gün Bodrum’da gösterime girecek. Filmde ünlü oyuncu Steve Segal de misafir oyuncu olarak rol alıyor. Segal geçtiğimiz hafta çekimler için Bodrum’daydı. Çekimlerin bitmek üzere olduğunu söyleyen Sarıkaya, tek amacının mülteci sorunuyla ilgili dünyaya etkili bir mesaj vermek olduğunun altını çiziyor. Ancak film gösterime girmeden tartışmalar başladı. Özellikle dış basında yer alan haberlerde Aylan bebeğin ailesi kendilerinden izin alınmadan filmin çekildiğini söyleyerek yönetmene dava açacaklarıyla ilgili demeçler verdiler. Sarıkaya ise sorunun filmin isminden kaynaklandığını iddia ediyor. Bir dramın üstünden Kürtlerin hikayesinin anlatılmasının istendiğini ancak kendisinin buna sıcak bakmadığı için aileyle sorun yaşadıklarını söylüyor. Filmin adından çıkan tartışmayı ve filmin içeriğini yönetmenle konuştuk.
Bu bebeğin fotoğrafını ilk gördüğüm andan itibaren aklımdan çıkmadı. Her yıl Bodrum’a da gelirim. Olayın yaşandığı zaman ise yurt dışında idim. İçimden sürekli birileri bunun filmini çekse ve tüm dünyaya etkili bir mesaj verse diye geçiyordum. Ama kimse yapmadı, ben de kendim çekmeye karar verdim ve dünyaya burada neler olduğunu göstermeye karar verdim. İslamafobia filminin çekimleri bitince de bu film için harekete geçtim.
Hayır ailesiyle görüşmedim. Film çekimleri başlayınca dünya basını ilgi gösterdi. Onlar da aynı soruyu sordular. Buradan bir tartışma çıkarmaya çalışıyorlar. Bu film sadece Aylan bebeğin hikayesi değil. Mülteci sorununa dikkat çekiyoruz. Sete de bazı insanlar geldi ve beni tehdit etti.
Birkaç kişi geldi ve o gece çocuğun babasının yanında olduklarını söylediler. “Akrabalarından izin alacaksınız, bu filmin adı Alan Kurdi olacak” şeklinde baskı yaptılar. Onların amacı mülteci sorunu değil, filmin konusunu etnik kimlik meselesine dönüştürmek istiyorlar. Üstelik bu şahıslar benden para talep etti. Oysa ki filmden elde edilen kâr insani yardım kuruluşlarına bağışlanacak.
Babası beni aramadı. Aylan bebeğin halası Tima Kurdi, Kanada’da yaşıyor. Kanada’nın CBS televizyonu Tima Kurdi’nin onlardan izin almadığım için şikayetçi olacakları ve filmin adının Alan Kurdi olarak değişmesi gerektiği yönünde bir açıklama yaptığını söyledi. Bu film sadece Aylan bebeğin hikayesi üzerine kurulu değil.
Filmde üç ayrı hikaye var. İlkinde biri Almanya’ya giden diğeri de Türkiye’de kalan yarım kalmış, savaşın ve sınırların ayırdığı yitip giden bir aşkı anlatıyor. Diğeri de gerçek bir hikayeye dayanıyor. Burada tanıştığım ve öyküsünü kendinden dinlediğim bir mültecinin dramı. Umut yolculuklarında tüm ailesini kaybetmiş ve bir yıldan bu yana Bodrum’da yaşıyor. Şimdiye kadar dört kez denizi aşmaya çalışmış. Onu gözyaşları içinde dinledim ve çok etkilendim. Üçüncüsü de Aylan bebeğin hikayesi. O gece orada olan insanlardan, onları getiren taksiye kadar birçok kişiyle görüştüm ve öyle yazdım.
Misafir oyuncu olarak yer aldı. Filmin başında bir sahnesi var. Tüm dünyaya mesaj veren bir sahne çektik. Birleşmiş Milletlerin Barış Elçisi olarak bu filme katkı sağladı. Hiçbir şey talep etmedi.
Steven Seagal, Ali Sabri Belaid, Wilma Elles, Mitat Aristo, Efraim Hanna, Talat Atilla, Mustafa Ayhan, Mike Mitchell, Hripisime Sargsyan, Adnan Koç ve Aydan Çakır rol alıyor. Oyuncuların hiçbiri para almadı. Hatta set işçileri de hiçbir ücret almadılar. Tamamen gönülden yapılan bir film.
Bodrum Belediyesi’nden yardım alıyoruz. Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’a filmin hikayesini anlatmıştık. Bize çok büyük destek veriyorlar.
2 Eylül’de Bodrum’da filmin galası yapılacak. Aylan bebek ve çok sayıda insan o botlarda aynı gün öldüler. 2 Eylül tarihini bu yüzden seçtik. Film aynı zamanda uluslararası festivallerde de gösterilecek.
Çok doğru ortaya kayda değer bir film çıkmadı. Çünkü Türkiye’de dizilerin pazarlanmasına ağırlık veriliyor. Dolayısıyla dizi yapımcıları kazanıyor. Şimdi Türk dizilerinin birçoğu şiddet içeriyor ve aile yapısına zarar veriyor. Oysaki dünyaya kaliteli filmler pazarlamak bizi her konuda kalkındırır. Hatırlarsanız “Geceyarısı Ekspresi” filmi 20 yıl turizm sektörümüzü kötü yönde etkilemişti. Bu anlamda filmlerde vereceğiniz mesajlar önemli. Parayı dizilere yatırmak yerine, kaliteli filmlere destek verirlerse biz de festivallerde boy gösterebiliriz.