Asude Akman Sönmez’in ilk kitabı Kırmızı Işık Uzam Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Sönmez, “Her şeyi ablalarıma ve kız kardeşlerime okutuyordum. Benim ilk okuyucularım hep onlar oldu” diyor.
*İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?
Uzun zamandır üzerinde çalıştığım için kitap yayımlandığında elime alana kadar durumun gerçekliğini çok idrak edemedim. Benim yazdığım öykülerin basılması ve diğer insanlar tarafından okunmaya değer olarak görülmesi gerçeküstü geldi. Basım süreci benim için heyecanlı bir bekleyişti, Ali Işık hocamın ve Uzam Yayınları’nın desteğiyle bu süreç benim için kolaylıkla geçti. İşlerin bu kadar çorap söküğü gibi hallolması beklenmedik ve mutluluk verici bir durumdu. En son elime kitabı aldığımda verdiğim bütün emeklerin karşılığını aldığımı iyice hissettim.
*Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Öncelikle kitabı kokladım. Matbaadan yeni çıkmış kitap kokusu en güzel kokulardan biri bence. Daha sonra içindekileri inceleyip ilk sayfadan itibaren okumaya başladım. Bir süre öykülerin basılmış hâlini gözden geçirdikten sonra kitabı elimden bırakabildim.
KIRMIZI IŞIK’TA KARŞILAŞMA
*Kitabınızı ilk kime imzaladınız?
Edebiyata dair merakımı ve yazar olma hayalimi paylaştığım büyük ablam Emame’ye imzaladım. İlginç bir tevafuk oldu ve onların çıktığı şehre doğru biz eşimle seyahat ederken yolun ortasında bir kırmızı ışıkta karşılaştık. Böylece bir yol kitabı olan Kırmızı Işık’ı yol kenarında ablama imzalayıp hediye ettim.
*Yazmaya nasıl başladınız?
Çocukluğumdan beri en çok yaptığım şeylerden biri hayal gücümün derinliklerine dalıp oralarda kaybolmak olmuştur. Her zaman zihnimde dönüp duran hikâyeler olurdu. Daha sonra elime kalem aldığım dönemlerden itibaren zihnimde kurduğum bu hikâyelerin tamamını yazıya dökmeye başladım. Henüz on iki yaşımdayken yazdığım öyküler bile kitaplığımda bir dosya olarak duruyor. Altı kız kardeş olmanın verdiği paylaşım kolaylığıyla yazdığım her şeyi ablalarıma ve kız kardeşlerime okutuyordum. Benim ilk okuyucularım hep onlar oldu. En kötü öykülerimi bile merakla okumaları belki de beni yazmaya devam etmem için teşvik eden şey oldu. Yazılarımı daha çok geliştiren ve ciddiye alabileceğim öyküler yazmamı sağlayan şey de yazdıklarımı okuduklarımla desteklemek oldu. Her zaman okumayı seven biriydim fakat belli bir noktadan sonra bilinçli bir okuma düsturuyla öykülerimi geliştirecek edebi eserlere odaklandım. Daha sonrasında da yazı atölyelerine katılarak kendimi geliştirmek için çabaladım.
*Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Genellikle gece daha verimli çalışabilen bir insanım. İlham da daha çok o zamanlarda uğruyor bu yüzden gece yazıyorum diyebilirim. Fakat gece yazdığımı da her zaman gündüz düzenlerim çünkü insanın karakteri ve bakış açısı gece ve gündüz arasında çok değişiklik gösterebiliyor. Defter mi, bilgisayar mı?
Günün herhangi bir anında zihnime gelen notları tuttuğum kırmızı bir defterim var. Genelde dışarıda da yanımda taşırım. Fakat uzun bir metin yazıyorsam tabii ki de bilgisayar tercih etmek durumunda kalıyorum. Yazdığım uzun yazıyı defterden bilgisayara geçirmek çok yorucu ve zor oluyor. Bunun yanı sıra bilgisayarda metinle alakalı düzenlemeler çok daha rahat yapılabiliyor. Bu yüzden de ne kadar içimde defter demek isteyen nostaljik bir insan olsa da bilgisayar demek daha gerçekçi ve dürüst bir cevap olacak.