TÜRGEV Başkanı Fatmanur Altun’un kaleme aldığı “Aşk Bitti Yapı Paydos” kitabı Paradigma Yayınları’ndan çıktı. Kitaptaki önemli başlıkları konuştuğumuz Altun, her sorunun kutuplaşarak tartışıldığı ortamda ihtiyacımız olanın ‘toplumsal konuşma’ olduğunu söylüyor ve şu tespitte bulunuyor: “Çözemediğimiz toplumsal meseleler gün sonunda çocuklarımızın hayatını mahvediyor.”
Fatmanur Altun kitabında; fertlerin iç dünyasından, kadın-erkek ilişkilerine, aile hayatından modern hayatın işleyişine kadar günümüz sorunlarına odaklanıyor. Yaşam koşulları, geçim sıkıntısı derken, kaybettiklerimizi bulmayı dert edinen kitapla ilgili konuşan Altun, ihtiyacımız olan o toplumsal konuşmanın yapılabilmesi için farkındalıkla masaya oturup, iyi niyetle çözüm aranması gerektiğine işaret ediyor.
Harç bitti yapı paydos deyiminden türettiğim bir başlık oldu. Aşkı deneyimleme kapasitemizin bitmesinin, şu anda toplumda yaşadığımız sorunlarla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Birçok aşk çeşidi var, hepimizin bildiği kadın erkek arasındaki aşkın yanı sıra, insanın yaptığı işe duyduğu aşk, doğaya, hayvana, çocuğuna duyduğu sevgi de bir aşk. Kültürel arka planımızda ise Yaradan'a duyulan ilahi aşk var. Aşkın temelinde kişinin kendinden vazgeçmesi ve kendinden daha fazla başka bir varlığı sevmesi vardır. Bugünün dünyasında insan kendini merkeze alıyor ve dünyayı da maddi bir boyutta ve sınırlı bir şekilde algılıyor. Ben de diyorum ki, aşk olmadığı sürece insan varlığı çölleşecek ve bizler aslında ulaşmamız gereken potansiyele hiçbir zaman ulaşamayacağız.
AHENGİ BOZMAYALIM
O toplumsal konuşmanın yapılabilmesi için öncelikle farkındalıkla masaya gelinmesi, sonrasında ise iyi niyetin olması, gerçekten çözüm için konuşulması gerekiyor. Bütün bu çözemediğimiz toplumsal meseleler, günün sonunda çocuklarımızın hayatını mahvediyor. Onların sağlıklı yetişkinler olabilmelerini engelliyoruz. Toplumun çalışma biçimi ahenktir. Bir tarafa fazla verip diğerine az verirsen ahenk bozulur. Çok alanın veya az alanın kim olduğu sonucu değiştirmiyor. Toplumsal konuşma bu işe yaraması lazım. Kaideler belli, kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma. Bunu çerçeveletip toplumsal konuşmanın merkezine koyalım. Oraya bakarak her sorunumuzu çözebiliriz.
Bunlar zaten konuşulan konular, ancak bunlar üzerinden çekişmeyi, etiketlemeyi, yargılamayı, kutuplaşmayı seviyoruz. Ne kadınların erkeklere karşı ne de erkeklerin kadınlara karşı nefret duymasını sağlıklı buluyorum. İkisi de aynı hatalı bakışın iki ayrı yüzü. Günümüz modern kapitalist dünyasında kadınlar bir tür zayıf bırakılmış. Fakat bunun böyle olması erkeğin de aleyhine. İki bacağımız eşit uzunlukta olduğunda biz ancak düzgün ve dengeli yürüyebiliyoruz.
DONDURARAK MUHAFAZA EDEMEYİZ
Kadın erkek ilişkilerindeki konuşamama halimizi tarihsel olarak yenilmiş ve o yenilginin getirdiği travmaları aşmaya çalışan bir toplum olmanın uzantısında anlamaya çalışıyorum. Sanki gelişim çizgimiz Batı karşısında yenilgiye uğradığımız andan itibaren donmuş, elimizdekileri muhafaza etme güdüsüyle hareket ediyoruz. Bu refleks belki geçtiğimiz iki yüz yılda işimize yaradı, en azından bize aktarılan bilgiler bu şekilde muhafaza edildi. Ama dijital devrim dediğimiz bir çağda yaşıyoruz, dünyanın 10 bin km ötesinde yapılan bir tartışma bugün gelip sizin toplumsal yapınızda çalkantı yaratabiliyor. Artık bir şeyleri donmuş haliyle muhafaza etme şansınız yok. Biz bunları belli bir öz güvenle tartışmak ve günümüze uygun çözüm önerileri üretmek zorundayız.
YENİ BİR DALGA GELİYOR
Gençler ve bu konular üzerine derinlemesine araştırıp düşünenler bu konuları tartışmaya çok hevesli. Çok da ciddi şekilde konuşuyorlar. Hiç konuşmayanlar ise üzerine hiç düşünmeyenler oluyor genelde. O insanlara şunu söylemek lazım, gençlerin dünyasına bakın, yeni bir şey geliyor, muhafaza ettiğiniz şey bugünün dünyasındaki hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bambaşka bir toplumsallık geliyor. Ve biz bunları konuşmadığımız sürece, kalıplarla insanları değerlendirmeye devam ettiğimiz sürece o gelen dalga hepimizi alıp götürecek.
GERÇEK AİLENİN ÇIKARINI TARTIŞALIM
Aile dediğimiz şey, çalışma hayatı insan bir makineymiş gibi kurgulandığı zaman ortadan kalktı. Şu anda elimizdeki aile denen yapılanma, insanların sağlıklı ve güvenli bir ortamda yetişmesi, bağlılık ihtiyaçlarının giderilmesi, nihai olarak Allah’ın rızasının kazanılacağı bir ortam oluşturulmasından ziyade tüketim birimi olarak konumlandı. Tarihte ailenin her bireyi üretimin içinde yer alıyordu ve insanlar bunu yaparken evlerinden ayrılmıyordu. Kapitalist sisteme göre örgütlenen ailede kadına, sabah çocuğunu okula göndereceksin, erkeği işe göndereceksin, geri kalan her şeyi de sen halledeceksin denildi. Kadınların çalışmasını tartışmadan önce erkekler de bu düzende çalışmasın diyorum ben. Kadın çalıştığı zaman kapitalist aile sistemi teklediği için eleştiriliyor. Kapitalist ailenin çıkarını bu kadar düşüneceğimize, gerçek ailenin çıkarını konuşalım.
NARSİST OLMADAN KENDİNİ SEV
İnsan kendisini sevmezse yaşayamaz. Fakat bu sevgi nasıl bir sevgi olacak konusu tartışılıyor. Narsistlerin sayısı her geçen gün çığ gibi büyüyor. Bu aslında kendini sevmekten değil, altta yatan öz nefretten kaynaklanıyor. İnsanın kendisini değerli hissedebilmesi için insan-yaratıcı denklemine çıkması lazım. Çünkü bizim inancımıza göre Allah cc insanı yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmış ve kendi halifesi olarak değer vermiş. Seküler dünyada maddiyattaki değer boyutlarına mahkum edildiğimiz için bir türlü tatmin olmuyoruz. Oradaki ontolojik kalibreyi doğru kurduktan sonra hem kendini seviyorsun hem de diğerlerini Allah rızası için seviyor ve ona göre muamele ediyorsun.