Seran Bilgi, başarılı ve işini severek yapan bir kimya mühendisi iken 12 yıllık kariyerini tamamen geride bırakıp müziği seçmiş. Ancak hayatında hep müzik varmış. Mesleğini yaparken bir yandan Berlin Operası sanatçılarından tenor Gordon Bovinet’ten eğitim almış, Whitney Houston’a hit şarkılar kazandıran ve birçok Broadway Müzikali’ne imza atan Frank Wildhorn ile çalışmış. Hatta, “İçinde Sen de Varsın” adlı ilk albümünde Wildhorn’un bir bestesi bile var. ‘Seran Bilgi Senfonik’ projesi kapsamında İstanbul, İzmir, Bursa, Eskişehir, Çukurova ve Antalya’daki Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde konserler vermiş. İki yıldır hayatında sadece müzik olan genç ve yetenekli müzisyenle hem albümünü hem de müzik yolculuğunu konuştuk.
Kimya mühendisi olarak 12 seneye yakın çalıştım. Çok da keyifli bir iş hayatı ve kurumsal tecrübem oldu. Her defasında bunu söylüyorum. Severek çalıştığım bir kurumsal hayatım vardı. Bu süreçte de müzikal yolculuğum ile ilgili atmak istediğim adımları ufak ufak attım.
Biz ne kadar plan yaparsak yapalım, bir şekilde önümüze gelenleri yaşıyoruz. Fakat alternatif senaryoları, ne olur ne olmazları düşünerek müzik ile ilgili kurguladığım hayali biraz daha plana dökmeye çalıştım. İki tarafla ilgili de önümde hedefler büyümeye başlayınca, müzik bir şekilde ağır bastı ve onu seçerek kurumsal hayata veda ettim. İki yıl önce iş hayatını tamamen terk ettim.
Kimileri deli işi diyor. Siz daha güzel ifade ettiniz. Müzik ile aramızdaki durum için aşk daha güzel ve tatlı bir tabir oldu. Elbette garanti şeylerden kopup, buraya gelmek için çok ciddi bir çekim hissediyor olmanız gerekiyor.
Ben bu güne kadar yaptığım her işi severek yaptım. Hiç kimse bana şunu yap demedi. Çok şükür, hiç bir işi zorla ve kapana sıkışmış hissederek hayata geçirmedim. Nerede bulunuyorsam, her ne işi yapıyorsam, ondan keyif almaya ve o işi sevmeye çalıştım. Bunun da her zaman faydasını gördüm.
Piyanoya küçük yaşlarda başladım ve erken veda ettim diyebilirim. O dönem dinlediğim, izlediğim, takip ettiğim ve rol model aldığım sanatçılar açısından gitarı kendime yakın bulduğum için onunla devam ettim. Şan dersleri almaya başladım. Müzik, adım adım kendi yolunu ufak ufak taşlarla döşüyordu. Hem eğitim hem de müzik hayatım birlikte yürüdü.
O benim vokal koçum. Bugün yaptığım işle ilgili ruhumu anlayarak, beni özgürleştiren çalışmayı yaptığımı kişi diyebilirim. Sadece dersler ve teknik konularda bana yol göstermedi. Onunla yaptığımız her türlü sohbet, kariyerimle ilgili beni gördüğü nokta, tüm bunlar çok önemliydi. Beni zenginleştiren ve özgürleştiren bir öğrenim süreciydi. 2012 yılında çalışmaya başlamıştık ve halen devam ediyoruz.
Bu proje ilk olarak İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda başladı. Repertuarımız ağırlıklı olarak film müzikleri, müzikaller ve bir kaç tane daha popüler eserden oluşuyordu. Bu baktığınız zaman yurtdışında çok örneği olan pop senfonik bir işti. Hep, biraz caz başlığı altında değerlendirildi.
Coll Porter gibi caz standatları üretmiş, caz başlığı altında değerlendirilen isimlerin eserleri olduğu için olabilir. Düzenlemeleri açısından da baktığınızda tam anlamıyla bir pop senfonik bir işti.
Genelde öyle düşünülüyor. Çünkü caz, özgür bir müzik ve tabi ki çatısı altına sığınılabilecek en kapsayıcı, en zengin bir müzik ve duygu ruhsal durumu diye düşünüyorum.
Tam olarak tanımlamak istediğim zaman çok zorlanıyorum. Daha yuvarlak tanımlamaya çalışırsam, pop müzik, popüler müzik ya da dinlebilir popüler müzik denilebilir. İçinde Klasik Türk Sanat Müziği, cazın özgürlüğü içerisinde yorumlanan ve rock müziğin tınılı tarafları var.
Albümde “İçinde Sen de Varsın” isimli bir şarkı yok. O albümün aslında çağrısı, daveti ve bir nevi sloganı.
Çünkü albümün içinde çok fazla tarz bütünlüğü gözetmedim. Aynı tarz, aynı tip şarkılar yok. İçerisinde çok farklı tarzlara ve değişik sitillere göz kırpan şarkılar var.
Bugün dönüp aldığım yola bakınca iyisi ve kötüsüyle, denediğim ve yanıldığım seçenekleriyle bir bütünlük içerisinde mutlu ve umutlu bir noktadayım. Gelecek ile ilgili ise yapmak, varmak ve koşmak istediğim hedeflerin hepsi ise aynı doğrultuda değil.
Bir yandan yol alabilmek için yeni şeyler deneme iştahımı dizginlemeye çalışıyorum. Bir yandan da içimde yeni şeyler denemeye dair, çok ciddi bir istek var.
Alaturka proje düşünüyorum. İçinde alaturka şarkılar olan ve genelde aslına sadık, eğip büküp çok farklı formlara sokmaya çalışmadan daha eğlendirici bir tarz ortaya koymaya çalışıyorum. Diğer yandan İçinde Caz da Var adlı bir projem var.
Evet, bu proje ile albüme biraz atıfta bulunuyorum. Fakat hakikaten içinde caz olan, albümdeki ve sevdiğim şarkıları biraz daha caz dokunuşlarıyla yorumlayacağım bir proje olacak. Şimdilik bu bahsettiklerimin hepsi sahne projeleri. Onun dışında kaydetmek üzere bekleyen, belirli bir noktaya gelmiş birkaç iş var, onları tamamlamaya çalışıyorum. Fakat en önemlisi albümle beraber kendimi hem yorumcu hem şarkı yazarı olarak insanlara tanıtma çabasındayım. Şu an birinci önceliğim tabi ki bu. Albümdeki şarkıları sevecek insanlar kimler, onları bulup tanışmak ve onlarla bir araya gelmek istiyorum. Bir yerden sonra tanınırlılığınız arttıkça insanların talepleriyle de hareket ediyor oluyorsunuz. Onu da çok gözeten biriyim.
Geleneksel ve zaten iyi yapılmış ve ortaya çıkarılmış şeyleri yeniden yorumlamak her zaman için riskli. Bunun bir yandan garanti bir tarafı var.
Bilinen eserleri yorumlamaya yöneldiğinizde bir yandan insanlar sunduğunuz şeyi biliyor olacaklar. Bu konunun artı getiren yönü. Diğer taraftan orijinaline bir şeyler katmadan, insanlara yeni veya değişik gelebilecek bir şey sunulabiliyor.
Yeni veya değişik olmasa da aslına yakışır iyilikte icra edilmiyor ise onların hepsi mutlaka bir şekilde eleştiriliyor. Bu onların kötü olduğu anlamına gelmiyor. Özellikle Türk Halk Müziği ve alaturka eserlerin çok fazla eğilip bükülmesi taraftarı değilim. Ben de orada kendi garanti kartımı oynuyorum.
Şu an benim seçtiğim yol, icra eden, yorumlayan olarak ve o esere yeni bir boyut kazandırmaktan ziyade iyi icra etme kısmında geçer not almak ve o şekilde kotarıyor olmak.
Pera Müzikali’nde rol alıyorum. 117 kişilik dev bir kadroyuz. Daha önce birkaç sezon önce Kats Sahne’de Kamuran Akkor, Ayça Abana, Onur Şenay, Ümit İlban ve Cengiz Orhonlu ile “Ufak Tefek Yaşamlar”diye bir kabere oyunumuz vardı. Bir sezon kadar oynadık. Birkaç turnemiz de oldu. Fakat bu daha farklı daha değişik bir proje. Cüneyt Arkın ve Gönül Yazar gibi dev isimler var.
Var, olmaz mı. Oyunculuğun tadını aldım bir kere. İlk başlarda neden olmasın diye çekinerek söylüyordum. Fakat şimdi lafı dolandırmadan bana bunu soranlara açık açık var diyebiliyorum. Alacağım yol ve öğreneceğim çok şey var. Fakat bunu yaparken öğrenmeyi çok isterim.