
Muhteşem Yüzyıl dizisinde giyim kuşamıyla ilgili topa tutulan Hürrem'in sarayda giydiği kıyafetlere Osmanlı sarayında kıyafetler üzerine uzman olarak çalışan sanat tarihçi Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hülya Tezcan aracılığıyla ulaştık. Gördük ki Hürrem ipek şalvarlı ve başını ev içi terpuşuyla kapatıyor ve sorguçla süslüyor. Üstelik saray kadınları erkeğin olduğu ortama çıkarken peçe kullanıyor.
Yayınlandığı gündem beri pek çok tartışmaya sebep olan Muhteşem Yüzyıl dizisi son olarak sarayda kadınların giyim kuşamını 'dekolte' bulan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaptığı eleştiriyle gündeme geldi. Dizideki karakterlerden Hürrem Sultan bu sert çıkışın ardından geçtiğimiz bölümde başını örttü, namaz kıldı, dua etti. Peki gerçekten Hürrem Sultan gelen eleştiriler üzerine mi örtündü yoksa o dönemde saray kadınları 'tesettür'lerine dikkat ediyorlar mıydı? Konuyu uzmanlık alanı Osmanlı kıyafetleri olan sanat tarihçisi Doç. Dr. Hülya Tezcan'a sorduk. Kadınların o dönem haremde dekolte giydiğini, başlarına taç değil sorguç taktıklarını söylüyor. Ancak Tezcan'ın duyduğuna göre, diziye sponsor olan firma sorguçların diziden sonra satışının zor olacağı için saraylı kadınlara taç yapılmış. Tezcan, giyim kuşam konusunda diziyi eleştirdi.
Hayır. Fakat reklam panolarını gördüğümde kostümlerden çok rahatsız olmuştum.
Çünkü kıyafetler kumaş deseninden tutun, modeline ve kesimine, renklerine kadar baştan sona hepsi yanlış. Diziyi bu yüzden seyredemiyorum.
Ben bu işin peşine düştüm. Neden bu şekilde yaptıklarını bilmek istedim. Dizi başlamadan önce büyük masraflar yapılmış ve belirli bir miktar kumaş alınmış. Aslında bu kostümleri yapan kişi bu konuda çok yetenekli biridir. Fakat sonradan el değiştirdiği için bütün malzeme ellerinde kalmış. Ona da demişler ki 'sen ne yaparsan yap elimizdeki malzeme bu'. Böyle bir bakış açısı tabi ki çok yanlış.
Evet. Zaten Osmanlı kıyafeti de değil. 18. Yüzyıl'ın Avrupa kıyafetlerini giydiriyorlar. Bu beni çok rahatsız ediyor. Diyorlar ki 'bu bir dizidir olabilir." Fakat bizim halkımız maalesef çok fazla okumadığı için gördüğüyle yetiniyor. Öğrenciler ve gençlik Osmanlı'yı yanlış öğreniyor. Mesela, ördekbaşı yeşili diye tabir edilen renkte tuvaletler yapılıyor. Böyle bir şey yok. Dizide sık rastlanan kahverengi ise Osmanlı'da çok nadir kullanılır.
Yakut kırmızısı. Parlak,ağırbaşlı çok güzel bir kırmızıdır, hanedan rengidir. Hem düz hem de desen zemini olarak kullanılmış. Osmanlı padişah kıyafetlerinin veya Türk kumaşlarının yüzde sekseni bu kırmızı zemin üzerine. Böyle bir gerçek varken gidip de kahverengiyi koymak veya hiç olmayan turkuazı koymak çok yanlış.
Beni çok rahatsız eden ikinci husus da başlara kullanılan aksesuarlar. Baş giyimleri yapmak bugün için zor kabul ediyorum ama başı süsleyen padişahın sorguçları var. O sorguçlar dururken neden Osmanlının hiç kullanmadığı taçlar giydiriliyor. Ben bunu anlamıyorum. Kadınlarda da taç yok. Kadın sorguçları da var. Bunların üzerinde müzelerde araştırma yapmak gerekiyor.
Onu da sordum. Cevabı içler acısıydı; sponsor olan firma taşlı sorguçları yaparsak biz bunları geri aldığımızda satamayız, o yüzden taç yapıyoruz, dediklerini duydum. Bir defa bu iş bu kadar ucuz olmamalı. Osmanlı'nın kullanmadığı bir şeyi kullanıyormuş gibi gösteremezsiniz.
Evet, ama gelenekte böyle bir şey yok. Kumaşlarında kullanmış. İlk başlarda İtalya'dan bu motifi ithal etmiş. Fakat sonra onu bile kendi Osmanlı zevkine göre uydurarak yapmış. Osmanlı bu kadar hassasiyet gösterirken üstüne basa basa taç kullanmak olur mu?
Eğer aslına uygun bir biçimde yapılsaydı bunların hiçbirine gerek kalmayacaktı.
Osmanlı'da özellikle sarayda ve konakta yaşayan kadın göğüs dekoltesi açık giyiniyordu. Fakat bu kadınları erkek görmüyor. Dışarıya çıkarken son derece örtülü giyiniyorlardı hatta peçe takıyorlardı. Sadece birbirlerini görüyorlar. Hareme erkek giremez çünkü. Fakat dizide Harem'e erkek girebiliyor. O yüzden abes.
Kadınların başları çok şık örtüler ötülüyordu ve kendi statüsüne göre takılar takılıyordu. Topkapı Sarayı'nda hala teşhirde gösterilen bir broş vardır. Onu sarayda gelin olacak kızlara geçici olarak takarlar sonra tekrar hazineye koyarlardı. Mesela kabak çiçeği şeklindeki bir takı ancak Valide Sultan için kullanılırdı. Bu takılar statü belirleyen unsurlardır. Kadınlar da birbirlerinin statülerini ancak o şekilde ayırt edebiliyorlar.
Hiç zor değil. Fakat bunun için Osmanlı'yı ve haremi iyi bilmek ve iyi çalışmak gerekiyor.
Diziye yönelik yapılan eleştiriler oldukça tepki aldı. Bu normal mi?
Ben de eleştiriyorum. Çünkü Osmanlı tarihini bilmeyen biri bunu isteseniz de istemeseniz de doğru olarak algılar. Dizilerin de nereden bakarsanız bakın bir öğretici yanı da olmalı. Her şeyi bir tarafa bıraktım en azından taç giydirmeyin çünkü Osmanlı'da yok. Yarı değerli büyük bir taşı alıp, sorguç yapsanız bile olur. Bunlardan kaçınılmış.
Bunun parayla doğrudan ilgisi yok. Duyarlılık ve bilgi birikimiyle alakası var. Bu diziyi yurt dışına 'Osmanlı'nın geçmişi budur' diye satıyorsunuz. Değil ki…
Son derece sofistike. Saraya padişahın beğenmediği hiçbir şey alınmıyor. Çok dikkatli. Battaniye alınırken bile kilosu tartılıyor belli ağırlığın altındaysa, uygun değilse alınmıyor. Saraya layık olmadığı düşünülüyor. Bu sebeple beklentimiz doğrusunun yapılması.
16. Yüzyılın kumaşlarının belirli bir deseni var. Yavuz Sultan Selim döneminden sonra saray nakkaş hanesi kurulup gelişiyor. O dönemde pek çok ekol ortaya çıktı. Lale, karanfil, hasbahçe, erik dalları, güller, laleler. Kumaş desenine de giriyor. O yüzden biz çiçek desenli kumaşlar olması gerekiyor, fakat onlar da bir şema içinde olması lazım. Bu şemalar; kaynakların dolaşma nakış dediği birbirine paralel akan kıvrımlı dal ve sağından solundan çıkmış iri laleler, karanfiller, nar motifleri gibi. Veya madalyon deseni oluyor. Madalyonlar da tek tek serpme ve kaydırmalı eksende serpe madalyon olduğu gibi içi çiçek dolu birinden diğerine açılan motif oluyor.
Resminde gördüğünüz gibi günlük kıyafetinde üstüne kısa kaftan giyiyor. Onun deseni de birinden diğerine açılan madalyon motifidir. İçine giydiği elbiseye bakarsanız ay ve lâle motiflidir. Ayın içinden çıkan saplı laleler bir sıra üstünde dönüşümlü tekrarlanır. Bu desenleri gördüğünüzde bu yüzyıla ait olduğunu anlayabilirsiniz. Bir defa altta şalvar var. Üste bürümcükten yapılma bir iç gömleği var. Başlarına kesik koni biçiminde kalıplı yuvarlak başlıklar, üzerinden çok ince süslemeli örtü geçiriliyor, arkaya kadar iniyor. Kanuni dönemi kadınları bugünün bandanalarına benzer kaşbastı takıyor. Bunlar çok şık işlemeli şeyler. Hürrem Sultan'ın kendine ait özel sorgucu bulunuyor. Sorguç statü belirliyor. Mücevherler olarak da; boyna oturan altınlı kolyeler, bilezikler, pek çok değerli taştan yapılmış yüzükler ve sallanan küpeler takıyorlar. Genç cariyeler ise saçlarını inciler ve mavi boncuklarla ince ince örüyorlar, kurdelelerle bağlıyorlar.
Görgü tanıkları var. Mesela, III. Murat'a kraliçe Elizabeth tahta geçtiğinde hediye olarak bir org gönderir. Ustalar, orgu kuruyor fakat çalıştıramıyorlar. Bu sefer tekrar yazışma oluyor, İngiltereden orgu çalıştıracak birinin gönderilmesi isteniyor. İşte orgu yapan usta Dallam geliyor. Dallam harem ağası tarafından karşılanıyor ve mecburen haremin içinden geçirilerek orgun kurulduğu bölüme götürülüyor. Geçerken iç avluda oynayan genç cariyeleri görüyor. 'Genç kızlar daire olmuşlardı, içlerini gösteren beyaz transparan diz altında şalvarları vardı. Ayaklarına kordovan denilen yüksek ökçeli çizme giymişler. Saçları örgülü beline kadar, başlarında küçücük şapkaları var, küçücük cepkenler giymişler' diyor. Kendi hatıratında böyle yazıyor.
Biz o dönemi minyatürlerden ve bize kalan kıyafetlerden biliyoruz. Gerçekten diz altına kadar bürümcükten yapılmış şalvar var sarayda. Demek ki giyiliyor.
O aslına uygun bir çalışma değil. Hürrem'i biliyorsunuz Meryem Uzerli oynuyor. O çok şeker bir kız. Fakat Hürrem ona hiç benzemiyor. Hürrem kumral, küçük yüzlü, sivri burunlu, ufak tefek bir kadın olarak tanınıyor. Güzellikten daha çok, sempatik ve sevimli bir havası var. Biraz da sinirli bir görünüşe sahip.
Evet. Portresinde de keskin zekâsı ile resmedilmiş. Gerçekten de zeki bir kadın. Çıktığı bir sefer sırasında Kanuni Hurrem'e bazı hediyeler gönderir. İçinde haremdeki diğer cariyelerden birine de hediye olarak koku gönderir. Her şey Hürrem'e geliyor bir tek o koku cariyeye geliyor. Hürrem verir mi? Şişeyi kırıp atıyor ve Kanuni 'verdiniz mi?' diye sorunca da Hürrem; 'ben şerbet gönderdiğinizi sandım ve içtim'efendim, diyor. Bir mektuplar yer alan bu konu onun zekâsını gösteriyor. Tabi ki Kanuni de kızacağı yerde gülmüş.
Tam bir kadın ve anne.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.