Hollywood'daki milliyetçi kanadın 'James Bond külliyatı'na afili cevabı

Ali Murat Güven
00:0024/12/2011, Cumartesi
G: 23/12/2011, Cuma
Yeni Şafak
Hollywood'daki milliyetçi kanadın 'James Bond küll
Hollywood'daki milliyetçi kanadın 'James Bond küll

Amerikalı yapımcıların, serüvenleri Atlantik'in karşı yakasından bütün dünyaya dalga dalga yayılan yakışıklı, zeki, çalışkan ve olabildiğince ahlâklı Britanyalı gizli ajan 007 James Bond'a bir misillemesi olarak doğmuştu 'Görevimiz Tehlike' kültü... İlk kez 1966'da yenilikçi çizgilere sahip bir televizyon dizisi olarak çekilmeye başlanan ve dünya çapında gördüğü büyük ilgi üzerine 1990'lı yılların ortalarına kadar bu formatta ve farklı oyuncu kadroları eşliğinde akıp giden hikâye, o tarihten beri de birbirinden gösterişli sinema filmleri düzleminde sürüyor. Gerek dizide, gerekse ondan uyarlanan filmlerde verilen ana mesaj ise 45 yıldır hep aynı: “'Amerikan devleti, çıkarları ve güvenliği için gerekli görüyorsa iğne deliğine bile girer, kimse de gıkını çıkartamaz!'

alimuratg@yahoo.com

GÖREVİMİZ TEHLİKE-4: HAYALET PROTOKOLÜ (Mission: Impossible / Ghost Protocol)

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2011, ABD yapımı
Türü ve Süresi:
Casusluk serüveni, 133 dakika
Yapım Bütçesi:
(Tahminî)
140 milyon Amerikan Doları
Gösterim Formatı:
35 mm standart sinema filmi ve IMAX formatlarında gösterimde
Perdedeki Resim Formatları:
2.35:1 / Genişperde-Widescreen Cinemascope
(standart 35 mm'de)
ve 1.44:1
(dev perde IMAX formatında)
Ülkemizde Gösterime Sunulan Kopya Sayısı:
231
Yönetmen:
Brad Bird
Senaristler:
(Hikâyenin omurgası ve ana karakterleri Amerikalı yapımcı-senarist Bruce Geller'in aynı adlı klasikleşmiş televizyon dizisinden beyazperdeye uyarlanarak)
Josh Appelbaum, André Nemec
Görüntü Yönetmeni:
Robert Elswit
Özgün Müzik Bestecisi:
Michael Giacchino
Kurgucu:
Paul Hirsch
Yapım Tasarımcısı:
James D. Bissell
Sanat Yönetmenleri:
Helen Jarvis
(Süpervizör),
Christa Munro
(Süpervizör)
, Michael Diner, Martin Vackar, Michael Turner, Grant Van Der Slagt
Set Dekoratörleri:
Rosemary Brandenburg, Andronico Del Rosario, Elizabeth Wilcox
Kostüm Tasarımcısı:
Michael Kaplan
Oyuncuları:
Tom Cruise (Ethan Hunt), Simon Pegg (Benji), Paula Patton (Jane), Jeremy Renner (Brandt), Anil Kapoor (Brij Nath), Samuli Edelmann (Wistrom), Vladimir Mashkov (Sidorov), Michael Nyqvist (Hendricks), Josh Holloway (Hanaway), Léa Seydoux (Sabine Moreau), Ivan Shvedoff (Leonid Lsenker), Miraj Grbic (Bogdan)
İthalatçı Şirket:
UIP
Dağıtıcı Şirket:
UIP
İçerik Uyarıları:
Filmde, ön plandaki ajan karakterlerden Jane'in sık sık dekolte giysilerle ortalıklarda dolanıp durması dışında, cinsellik/çıplaklık gösterileri neredeyse yok denilecek kadar az… Fakat, ait olduğu türe özgü birbirinden tehlikeli aksiyon ve şiddet sahneleriyle dolu… Ayrıca, emperyal bir devletin denizaşırı operasyonlar yapan gizli ajanlarını katıksız birer kahraman olarak tanımlayan hikâyesi de çocuklar için yeterince netameli ve beyin yıkayıcı… Bu yüzden, 13 yaşından küçük izleyiciler için uygun bir yapım değildir.
Ailece izlenebilir mi?
/ ŞARTLI EVET
(Ailenin küçük üyelerinin 13 yaşından daha büyük olması şartıyla)
Yeni Şafak-Sinema Puanı:
* * *
Resmî İnternet sitesi ve Fragmanı:

::::::::::::::::::::::::::

FİLMİN KONUSU:
Doğrudan
ABD Başkanı
'na bağlı olarak hizmet veren çok gizli karşı-casusluk örgütü
IMF
(Impossible Missions Force / İmkânsız Görevler Gücü)
Rusya
'nın kalbi
Kremlin
'e bombalı bir terör saldırısı düzenlemekle suçlanınca,
Başkan
da zor zamanlar için hazırlanmış
“Hayalet Protokolü”
nü devreye sokar. Bunun anlamı ise
IMF
'nin gözüpek ekip şefi
Ethan Hunt
ve
“dâvâ arkadaşları”
nın hükûmet tarafından artık resmen
“tanınmıyor”
oluşudur.
Yoluna devam edebilmesi için herhangi bir destekçisi ve parasal kaynağı kalmayan
Hunt
, bir yandan yıllardır başarıyla yönettiği örgütünün adını temize çıkartabilmek, diğer yandan da yeni terörist saldırıları önleyebilmek için mutlaka bir çıkış yolu bulmak zorundadır. Ancak, mevcut sorunların yanı sıra,
Hunt
'ın bu ölüm kalım görevine -kişisel amaçlarını tam olarak bilmediği- eski
IMF
elemanlarından oluşan
"toplama"
bir ekiple atılmaya mecbur kalması işleri daha da karmaşık bir görünüme büründürecektir.

EFSANEVÎ BİR DİZİDEN KÜLT BİR FİLM TOPLULUĞUNA

İlk kez
1966
yılında, Amerikalı yapımcı
Bruce Geller
'ın, o yıllarda sinema piyasasını kasıp kavurmaya başlamış Britanyalı gizli ajan
007-James Bond
'un serüvenlerine
“Atlantik'in karşı kıyısından milliyetçi bir cevap”
olarak türettiği, teknolojik aksiyon dozajı hayli yüksek bir televizyon dizisi formatında doğan
(Arjantinli büyük usta
Lalo Schifrin
'in bu dizi için yaptığı muhteşem
kim unutabilir ki?)
“Görevimiz Tehlike”
, yaklaşık bir
30
yıl boyunca -ara ara duraklayarak da olsa- yoluna beyazcamda devam ettikten sonra,
1996
'da
Hollywood
'un klas yönetmenlerinden
Brian De Palma
'nın kaptanlığında ilk kez beyazperdeye taşınmıştı.
Geride kalan
15
yılda, yapımcılarının
“Ağır ol ki molla desinler”
tarzı bir edâ içinde, yazım ve çekim sürecinde hiç acele etmeden, âdetâ her planını sindire sindire gerçekleştirdikleri
3
ayrı devam bölümü de
(1996, 2000, 2006, 2011 yılları)
filmlerin üretim sürecinde sergilenen bu serinkanlı tutumun her bölümde kalite çıtasını hissedilir şekilde yükseltme amacını taşıdığını ortaya koyacaktı.
Dizi versiyonunda en az iki kuşaktan kalabalık bir oyuncu kadrosunu eskittiği gibi,
Tom Cruise
'u da emekliliğine kadar rahatça idare edeceğe benzeyen
(ünlü aktör, hikâyenin ilk sinema versiyonunda oynadığında
34
yaşındaydı, sonuncusunda ise
49
'una ulaşmış bulunuyor)
bu ilgi çekici pehlivan tefrikası,
2005
ve
2008
'de birbirinden kaliteli iki animasyon filmle
-“İnanılmaz Aile”
ve
“Ratatuy”
- Oscar kazanan mâhir yapımcı-yönetmen
Brad Bird
'ün ellerinde, hem sinemada casusluk serüvenleri türüne, hem de
Hawke
ve on parmağında on marifet adamlarının soğukkanlı cambazlıklarına düşkün olanları bir kez daha yerlerinde hop oturup hop kaldıracak bir görsel-işitsel kalite düzeyi vaad ediyor.

NEDEN 'HAYALET PROTOKOLÜ' DEĞİL DE 'GHOST PROTOCOL' ?

“Görevimiz Tehlike-4”
, aksiyon sineması alanında yakaladığı göz kamaştırıcı teknik başarı ya da bazı titiz alt okumaların ortaya serdiği -eleştiriye fazlasıyla açık- kirli politik mesajları bir yana, benim dikkatimi daha çok ülkemizdeki gösterime sunuluş biçimiyle çekti; yani
“altı kaval, üstü şişhane”
poster çevirileriyle…
Büyük ithalatçı-dağıtıcı şirketlerimizden
UIP
'nin, son yıllarda irili ufaklı diğer pek çok film dağıtıcısının da bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde sergileyip durduğu bir sorumsuzluğu, böylesine yüksek bütçeli ve gişeye dönük popüler bir yapımda bir kez daha gözümüzün içine sokmasını kesinlikle mâzur görmüyorum. O yüzden de şu
“Ghost Protocol”
adı üzerine bir çift söz söylemeden geçmeyeceğim.
Öncelikle, aşağıdaki cümle,
UIP
tanıtım bölümünün biz sinema yazarlarına ulaştırdığı resmî basın bülteninden alındı:
“IMF, Kremlin'e terörist bombalı saldırı düzenlemekle suçlanınca, Başkan da Hayalet Protokolü'nü devreye sokar. Ethan Hunt ve teşkilâtı IMF artık tanınmıyordur.”
E be sevgili kardeşlerim, madem ki özgün adı
“Mission: Impossible / Ghost Protocol”
olan bu filmin adını basın bülteninde bu kadar rahat ve komplekssizce
Türkçeleştirmeyi
başarabiliyorsunuz; o hâlde aynı filmin adını, posterlerinde ve diğer görsel tanıtım materyallerinde
neden dilimize çevirmiyorsunuz?
Hadi, özgün anlamı
“Görev: İmkânsız”
olan
“Mission Impossible”
kısmına bir şey demiyorum. Bu sempatik Türkçe kalıbı, yıllar önce
(1970'lerin ilk yarısında)
aynı hikâyenin dizi versiyonunu yayımlamaya başladıklarında
TRT
'ciler bulmuş ve çeviriden ziyade türetme olan o ad ülkemiz kamuoyunda pek güzel tutmuştu. Ancak, bu kült dizinin/filmin bölümlerini birbirinden ayrıştıran sonraki takıları aynen
İngilizce bırakmak
da neyin nesi oluyor?
Ethan Hawke
ve arkadaşlarının casuslar arenasındaki varlığının olağanüstü durumlarda ABD yönetimi tarafından reddedilmesi anlamına gelen
“Ghost Protocol”
ü posterlerde, lobi kartlarında, fragmanlarda, jeneriklerde ve diğer her türlü yazılı, görüntülü, elektronik, sesli tanıtım aracında
“Hayalet Protokolü”
olarak Türkçe'ye dosdoğru çevirseniz havanız mı bozulur? Entelliğinize ve dahi entelliğimize halel mi gelir?
İşin komik tarafı, posterin en tepesindeki slogan cümlelerini
(Plansız… Desteksiz… Seçimsiz)
, yanı sıra da oyuncu kadrosu ve teknik ekibin adlarının yer aldığı bölümleri dilimize gayet güzel çevirmişsiniz. Fakat, sıra
filmin adını
çevirmeye gelince
İngilizce özgün başlığı
kullanmışsınız. Böylesi bir melez çevirinin mantığı tam olarak nedir?
Film ithalatı ve dağıtımı yapan yerli şirketlerdeki
“İngilizce kompleksi”
nden kelimenin tam anlamıyla artık böğürüyorum. Nitekim, bu sütunlarda şimdiye kadar aynı konuya sayısız atıfta da bulundum, özgün adıyla gösterime sunulan pek çok filmin adını bizzat ben -inadına inadına- Türkçe'ye çevirdim.
Fakat, hiç kuşkusuz ki balık ta en baştan kokar.
Bir ülkede devlet mekanizması toplumun ortak dilini koruma ve kollama anlamında bu kadar pasif kalırsa, meydan Batı'dan gelen her şeyin ölçüsüzce kutsandığı bir ticarî anlayışa bırakılır ve aksi durumlar için sert yaptırımlar getirilmezse, eninde sonunda olacağı da budur.
Öyle günlere geldik ki pazarda salatalık satan adam, salatalıkları üzerine dizdiği tezgâhına
“tezgâh”
demekten utanıp
“Stand açtım”
der oldu! Aynı şekilde, herhangi bir iş dalında yeni bir mağaza, dükkan ya da şirket kuran biri, eğer ki oluşturduğu bu yeni ticarî yapıya ad olarak yabancı bir sözcük seçmezse neredeyse
“hayatı tümden ıskaladığını”
düşünüyor!
Oysa, Türkçe'nin zengin sözcük hazinesi ve köklü gelenekleri içinde karşılığı bulunamayacak hiç bir kavram yok.
Türk Dil Kurumu
uzmanları, uzun yıllardır Batı'dan gelen kavramlara -büyük bir bölümü çok isabetli ve başarılı olmak üzere- bir sürü Türkçe karşılıklar önerip durmaktalar… Sözgelimi, bana her kim
“x”
ile yazılmış bir
“fax”
sözcüğünün
“belge-geçer”
den daha güzel olduğunu iddia edebilir?
Hayır efendim, bilgisayarlarımızın yanlarında duran
“yazıcı”
ların
(halk indinde gayet güzel tutmuş olan)
Türkçe adı ne kadar
şık
ise,
“belge-geçer”
de anılan aygıt için o kadar
şık bir karşılık
oluşturuyor. Yeter ki devletin en tepesindekilerden medya çalışanlarına, oradan da temel eğitim kurumlarında görev yapan öğretmen kadrolarına kadar, toplum piramidinin her katındaki sorumluk sahibi kişiler önerilen bu yeni sözcükler üzerinde birazcık
ısrarcı
olsunlar. Bakın görün o zaman, türetme sözcükler kısa sürede nasıl da sevilip benimseniyor ülkemizde!
Fakat, kafaların Batı'ya böylesine esir olduğu bir çağda,
Türk Dil Kurumu
'nun bu tür iyi niyetli ve yurtseverce çabalarını sallayan kim ki? Daha geçtiğimiz hafta içinde jüri üyesi olarak görev yaptığım
İstanbul Ticaret Odası / 2'nci Altın Kepenk Ulusal Kısa Film Yarışması
'nda puanlama için tek tek izlediğimiz
130
filmin yarısından fazlasının jenerikleri
Türkçe/İngilizce
'ydi.
Köyünde eşiyle dostunun katkılarıyla mütevazı bir kısa film çeken
18
yaşındaki liseli çocukların bile
“daha havalı göründüğü”
ön kabûlüyle o filmlere
İngilizce jenerik
hazırlayıp, altı üstü küçük bir el kamerasını kullanan kankalarının adlarının üzerine
“director of photography”
yazdıkları,
Twitter
'da,
Facebook
'ta,
Messenger
'da o güzelim Türkçe'mizin her gün milyonlarca kez katledildiği bir dünyada, çok iyi biliyorum ki, bu dediklerimin özellikle genç kuşaklar tarafından idraki her geçen gün gitgide daha da zorlaşıyor. Çünkü böyle
“sevimsiz”
uyarıların toplum üzerinde etkili olabilmesi için, bunları medyadaki tek tük duyarlı adamların ve kadınların değil, kanaat oluşturma gücü bulunan istisnasız bütün kesimlerin koro hâlinde söylemesi gerekli. Şu anda ise ne devlet kademelerinde, ne de medyada böyle kesin bir ağız birliğinden söz etmek imkânsız. Sözünü ettiğim kesimler,
“Hızlı ve kaliteli Türkçe kullanımı açısından F klavye mi daha doğru bir tercihtir, yoksa Q klavye mi?”
tartışmasında bile henüz ortak bir yargıya varabilmiş değiller!
Yeniden ve sözü bağlamak üzere son kez
“Görevimiz Tehlike-4”
e dönersek, hikâyesinin genlerinde bulunan ve benim de ta ilk gençlik yıllarımdan beri kendi adıma belli bir mesafeyle yaklaştığım o güzelce kamuflajlanmış
“Amerikan perspektifinden”
sömürgeci mesajlarını bir kenara bıraktığınızda, büyük ve gösterişli sinema yapmayı çok iyi bilen kurt yapımcı-yönetmen
Bird
'in filminin her karesi çağdaş teknolojinin beyazperdeye armağan ettiği türlü türlü nimetlerle bezenmiş durumda… Karanlık salonlarda dünyanın ahval ve şeraitine ilişkin
“derin meseleler”
le uğraşmak yerine kendilerini soluk soluğa serüvenlerin kucağına bırakmayı, bu şekilde de kafa dağıtmayı seven popüler sinema takipçileri için biçilmiş kaftan bir gösteri…



* * *

YENİ ŞAFAK SİNEMA SAYFASI / YILDIZ PUANLAMA TABLOSU

* * * *
(4 Yıldız)
Sinemanın sanat kimliğini pekiştiren gerçek bir başyapıt… Kaçırmanız gerçekten de yazık olur.
* * * 1/2
(3,5 Yıldız)
Oldukça başarılı bir film. Şartlarınızı zorlamak pahasına mutlaka görmelisiniz.
* * *
(3 Yıldız)
Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer…
* * 1/2
(2,5 Yıldız)
Bazı bölümlerinde iyi bir filmin kalite standartlarına erişmeyi başarabiliyor; fakat bir bütün olarak bakıldığında ise sorunlu ve tam olmamış.
* *
(2 Yıldız)
Hiç bir sanatsal değeri ve akılda kalıcılığı yok. Yalnızca zaman öldürmek için tüketilebilir. Ki zamanınıza önem verdiğimiz için bunu da pek önermiyoruz.
* 1/2
(1,5 Yıldız)
Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor… Görmemeniz yararınıza olacaktır.
*
(1 Yıldız)
Sinema sanatı adına utanç verici bir gösteri… Arkanıza bakmadan kaçın, sevdiklerinizi de uzak tutun!