“Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım.’ Sen bunu söyleyince, öbür taraftan da Kürt kökenli bir Müslüman evladı, ‘Ya öyle mi, ben de Kürtüm, daha doğruyum, daha çalışkanım’ deme hakkını kazandı. O Meclis yarın inananların eline geçecek. Bütün bu haklar kan dökülmeden verilecek.”
Siyasetini “önce ahlak ve maneviyat” ilkesi üzerine kurarak mücadelesini başlatan Necmettin Erbakan, 80’li ve 90’lı yılların siyasi atmosferinde birçok engelle karşılaştı. Önce 1980 darbesinden sonra siyaset yapması yasaklanan Erbakan, yasağının kalkması üzerine 1987 yılında Refah Partisi’nin genel başkanı oldu ve RP-DYP Koalisyon hükümetinde başbakanlık yaptı.
YILLAR SONRA GELEN YASAK!
28 Şubat postmodern darbesiyle Refah Partisi kapatılan Erbakan’a 5 yıllık siyaset yasağı konuldu. 2 yıl sonra ise hukuk faciasının yaşandığı bir kararla ömür boyu siyaset yasağına çarptırılan Erbakan’ın bu yasağına sebep olarak ise 1994 yılında Bingöl’de yaptığı bir konuşma sebep olarak gösterildi. Erbakan bu konuşması sebebiyle Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce, “halkı din, ırk ve bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle 10 Mart 2000’de bir yıl da hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da, 2 Haziran 2000 tarihinde, Erbakan’a verilen bu cezanın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek onanmasını istemişti.
BİNGÖL’DE NE DEMİŞTİ?
Necmettin Erbakan, yasağa gerekçe gösterilen 25 Şubat 1994 tarihli Bingöl konuşmasında şunları söylemişti: “Allah’ın izniyle çile devri bitti. Zulüm bitti, Türkiye’de Rusya’dan büyük devrim oldu. Nasıl Rusya’da komünizm çöktüyse, Türkiye’de de batı taklitçiliği gavur uşaklığı çöktü. Artık bu ülkede 12 parti yok. 2 tane parti var. Hak ve batıl. RP’nin dışındaki hepsi batıldır. Hepsi tek parti sayılır. Bunlar gavur uşağı. Bu ülkenin evlatlarına ne dediler? Dinini bir tarafa bırakacaksınız, arkamıza düşeceksiniz, ne din ne de dünya bıraktılar. Bu ülkenin evlatları asırlar boyu mektebe başlarken, besmeleyle başlar. Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım.’ Sen bunu söyleyince, öbür taraftan da Kürt kökenli bir Müslüman evladı, ‘Ya öyle mi, ben de Kürtüm, daha doğruyum, daha çalışkanım’ deme hakkını kazandı. O Meclis yarın inananların eline geçecek. Bütün bu haklar kan dökülmeden verilecek.”
ÜÇÜNCÜ YASAK DÖNEMİ
5 yıllık siyasi yasağı şubat 2003’te sona eren Erbakan, 11 Mayıs 2003’te Saadet Partisi 1. Olağan Büyük Kongresi’nde genel başkanlığa seçildi. Ancak siyasi zulüm Erbakan için bitmedi. Kamuoyunda “Kayıp Trilyon” davası olarak bilinen dava nedeniyle Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 Mart 2002’de “özel evrakta Sahtecilik” suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum olan Erbakan’ın bu cezası Yargıtay 11. Ceza Dairesi tarafından onadı.
PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, “Kayıp Trilyon davası”nda mahkum olan ve mahkumiyet kararları kesinleşen Erbakan dahil 6 kişinin parti üyeliğinden çıkarılması ve partideki organlardaki görevlerine son verilmesini isteyince Erbakan, 30 Ocak 2004’te Saadet Partisi genel başkanlığından ve parti üyeliğinden ayrıldı. Ankara Numune Hastanesi’nden aldığı sağlık raporu doğrultusunda infazı ertelenen Erbakan’ın “Kayıp Trilyon” davasında aldığı hapis cezası TCK’da yapılan değişiklik uyarınca ev hapsine çevrildi. Erbakan ev hapsini çekerken Adli Tıp Kurumu’nun “sürekli hastalık” raporu doğrultusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 19 Ağustos 2008’de affedildi.
- HUKUK UTANCI...
- 6 Temmuz 2000 yılında Yeni Şafak Gazetesi, Yargıtay’ın Erbakan için verdiği kararı “40 yıl önce Adnan Menderes ve arkadaşları mesnetsiz ve haksız kararlarla idam edilmişti. 40 yıl sonra Erbakan delilsiz ve haksız bir kararla ‘düşünce suçlusu’ olarak zindana gönderiliyor. Yassıada gibi. Hukuk utancı...Türkiye bir Başbakanı’nı sözlerinden dolayı hapse mahkum etti” manşeti ile tutumunu net ortaya koymuştu.