1980’li yıllardan bu yana Evliya Çelebi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Robert Dankoff, bugüne kadar yazılmış en iyi seyahat kitabını Evliya Çelebi’den okuduğumuzu hatırlatıyor ve ekliyor: “Evliya Çelebi belki de en büyük seyahat yazarı, çünkü en büyük ve en zengin seyahat kitabını o yazdı. Dolayısıyla herkesin ilgisini çekmesi gerekiyor.” Ketebe Yayınları ve Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Evliya Çelebi Çalışmaları Merkezi’yle birlikte yürütülecek projeyle bu önemli seyahat kitabı yeniden transkribe edilecek. Dankoff da bu çalışmanın danışma kurulunda yer alacak.
Tarihiyle, coğrafyasıyla, kültürü ve edebiyatıyla tek başına bir 17. yüzyıl dünyası inşa eden Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, özgün bir edisyon ile yeniden okuyucu karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Ketebe Yayınları ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Evliya Çelebi Çalışmaları Merkezi iş birliğiyle hazırlanacak bu yeni edisyon bu kez akademik kriterlere uygun olarak transkribe edilecek. Bu yönüyle yeni edisyonun, yalnızca gezip gördüğü yerlere dair coğrafi ve kültürel bilgiler veren bir seyyah olmanın ötesine geçen Evliya Çelebi üzerine çalışmalar yapacak araştırmacılara yol gösterici bir çalışma olması hedefliyor. Evliya Çelebi’nin onlarca yıllık serüvenini büyük bir tarih anlatısına dönüştüren Seyahatnâme, 1896’dan günümüze Türkiye’de tam ve özet olarak pek çok kez yayımlanmıştı. Yeni edisyon için belirlenen danışma kurulunda Evliya Çelebi üzerine 80’li yıllardan beri çalışmalar yapan Prof. Dr. Robert Dankoff da bulunuyor. Türkiye’de özellikle James Kelly ile birlikte yaptıkları Dîvânü Lugati’t-türk çevirisi ile tanınan Dankoff, Seyahatnâme’nin Bitlis bölümünü 1990 yılında çevirdi. Ardından Evliyâ’nın Melek Ahmed Paşa üzerine anlattıklarını bir araya getirdi ve Seyahatnâme için bir okuma sözlüğü yayınladı. Hali hazırda yayınlanan Evliya Çelebi metninin yayınına yedinci ciltten başlayarak katıldı. 2004 yılında ise Evliya Çelebi’nin kişiliği üzerine tüm incelemelerini “Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi’nin Dünya Görüşü” ismiyle kitaplaştırdı. Evliya Çelebi’nin dünyanın en büyük seyahat kitabını kaleme aldığını söyleyen Dankoff ile Türk dilinine olan ilgisini ve Evliya Çelebi’yi konuştuk.
Türkiye ile tanışmam akademik yolumu çizdi
Türk edebiyatı ve kültürü üzerine yıllarca süren çalışmalarınızla tanınıyorsunuz. Türk diline olan ilginiz nereden kaynaklanıyor?
Türkiye’ye ilk olarak 1964 yılında geldim. Bu ne kadar zaman önceydi? Neredeyse 60 yıl önce… Peace Corps gönüllüsü olarak iki yıl boyunca buradaydım. Türkiye’ye gelmeden önce Amerika’da hızlandırılmış Türkçe kurslarına katılmıştım. Türkiye’de önce kısa bir süre İstanbul’da, Robert Kolej’de kaldım. Bu süre zarfında Türkçeyi öğrendim ve bu dili sevmeye başladım. Orada Türk hocalardan Türkçe dersi aldıktan sonra asıl görev yapacağım yer olan Sinop’a gittim. 1964-1966 arasında iki yıl bir ortaokulda İngilizce öğretmenliği yaptım. Sinop’ta Türk toplumunu ve kültürünü yakından gözlemleme, tanıma imkânını buldum ve Türkçemi ilerlettim. Türkiye ile olan bu tanışmam akademik yolumu çizdi. Amerika’ya dönüşümden sonra Harvard Üniversitesi’nde, Yakın Doğu Dilleri ve Edebiyatları bölümünde Türkoloji okudum. İşte, Türk kültürüne ilgi duymaya başlama hikâyem bu şekilde.
Seyahatnâme çok farklı türde bir yazı
Evliya Çelebi yazılarında ilk başta ilginizi çeken neydi?
Türk edebiyatıyla ilgileniyordum ve bu edebiyata dair çok şey okuyordum. Ancak sonra Evliya Çelebi’nin bazı eserlerini okumaya başladım ve fark ettim ki bu, farklı bir türde edebiyat, farklı bir türde yazıydı. Bu tarzı çok ilginç ve çekici buldum. Ayrıca eserlerinin basımlarının yeterli olmadığını fark etmeye başladım. Metni yeterince doğru yansıtmıyorlardı. Bu yüzden Evliya Çelebi üzerinde bir proje olarak çalışmaya başlamaya karar verdim. Hem edebi bir proje olarak hem de filolojik bir proje olarak metni yeniden keşfetmek amacıyla çalıştım.
Avrupa’da Seyahatnâme’ye ilgi büyük
Evliya Çelebi dünyada nasıl tanınıyor?
Türkiye’ye bu gelişimde hem Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Evliya Çelebi Çalışmaları Merkezi’nin I. Uluslararası Evliya Çelebi Sempozyumu’na hem de Ketebe Yayınları’ndan çıkacak olan yeni edisyonun lansmanına katıldım. Burada düzenlenen bu konferans, uluslararası bir konferans. Ben ve benim gibi yurt dışından akademisyenlerin katılması da küresel bir ilgi olduğunu gösteriyor. Özellikle Avrupa’daki akademisyenler Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’de tasvir ettiği yerlere büyük ilgi duyuyor. Çünkü bu tasvirler, 17. yüzyılda yaşamın nasıl olduğuna dair önemli bilgileri ve önemli tanımlamaları temsil ediyor. Ayrıca Evliya Çelebi, dünyanın en büyük seyahat yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Belki de en büyük seyahat yazarı, çünkü en büyük ve en zengin seyahat kitabını o yazdı. Dolayısıyla herkesin ilgisini çekmesi gerekiyor.
Beni etkileyen dünya görüşüydü
Kitabınızda Evliya Çelebi için “Osmanlı zihniyeti” kavramını kullanıyorsunuz. Bu terimi açıklar mısınız?
Evet, ben bunu zihniyet değil, düşünce tarzı olarak adlandırıyorum. “Osmanlı zihniyeti” terimi benim çalışmayı yazdığım dönemde moda olan bir terimdi. Ama aslında benim gerçekten ilgilendiğim şey, Evliya Çelebi’nin dünya görüşüydü. Dünyayı nasıl gördüğü, duyguları ve düşünceleri nelerdi, dünyayı nasıl algıladığıydı. Sadece dünyasını tanımlamak değildi. Yazılarında beni etkileyen şey buydu. Bu yüzden kitabın Türkçe başlığını “Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi’nin Dünya Görüşü” koydum. Ben, onun dünya görüşünün nasıl şekillendiği konusunda, çocukluğundan İstanbul’da büyümesine, saraya bağlı olmasından, bir zanaatkârın oğlu olmasına, müzik eğitimi almasından Kur’an ve ezgi eğitimine kadar birçok farklı yönü ele almaya çalıştım. Evliya Çelebi, oldukça çok yönlü bir kişilik. Evet, bu terim onu çok iyi tanımlıyor. Ve ardından kendine hizmet eden biri olma duruşu, kendi statüsünü koruması, adalet kavramlarına olan tutumu ve çeşitli diğer yönleri de var.
Zafer kazanıldığında ezan okurdu
Kitabın bir yerinde de Evliya Çelebi’yi Shakespeare’in karakteri Falstaff ile karşılaştırıyorsunuz. Sizce hangi yönden birbirlerine benziyorlar?
Sir John Falstaff, William Shakespeare’in üç oyununda yer alan ve dördüncüsünde övgüyle anılan kurgusal bir karakter. Ben de kitabımın “Çelebi ve Derviş” bölümünde Çelebi’yi onunla kıyasladım. Çünkü Evliya Çelebi, askeri harekatlar sırasında, çarpışma öncesinde tavsiyede bulunurken, çarpışma sonrasında zafer ezanı okurken, mahkumları kurtarırken, yeni edinilen malları kaydederken ve çarpışmayla ilgili olmayan diğer görevleri yerine getirirken hiç zorlanmadı. Ancak çarpışma ve tehlikeli durum tasvirlerine bakarsak, Evliya Çelebi, Falstaffçı bir rol üstlenmekten hoşlanıyor. Evliya Çelebi bir macera sırasında, “Kaçmak dahi erlikdendir” der. Bu da Falstaff’ın “Kahramanlığın en iyi tarafı tedbirdir” sözünü hatırlatır. O, her zaman dikkatliydi. Savaş alanında hiçbir askeri rol üstlenmedi. Kenarda dururdu. Zafer olduğunda ezan okurdu ve sorun olduğunda uzaklaşırdı.
Hafızlığı dilini etkiledi
Peki, Evliya Çelebi’yi bir dilbilimci olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evliya Çelebi kesinlikle dönemin dil inceliklerine duyarlıydı. Sanırım bunun nedeni, Kur’an’ı ezbere okuma yeteneğine sahip olmasıydı. Bu onun gerçek mesleğiydi. Çok güzel bir sesi vardı. Hatta Sultan bile genç yaşta Ayasofya’da Kur’an okurken onun sesini tanıdı ve onu saraya davet etti. Dolayısıyla sahip olduğu bu bilgi sayesinde, Türkçenin farklı lehçeleri arasındaki farkları ayırt edebiliyordu. Seyahatnâme’de bunların hepsini yansıttı, hakkında konuştu, örnekler verdi. Evliya Çelebi, eğer dil bilimci değilse bile, en azından dilin farklı yönleriyle oldukça ilgilenen ve o dönemin Türkçesini anlamamız için kullanabileceğimiz birçok materyal bırakan biriydi. Bu yüzden Seyahatnâme ilgili bir de “Okuma Sözlüğü” üzerine çalıştım. Bu çalışmam da Semih Tezcan sayesinde Türkçeye çevrildi. Bu çalışma Evliya Çelebi’nin dilbilimsel yönü yansıtıyor.