Abdullah Harmancı son kitabı Yaşadım Diyorsunuz, Ben Size Rastlamadım İz Yayınları arasında okurla buluştu. Harmancı kitabında tenhalığa, ölüme, kaybolmaya ince göndermeler yapıyor. Yaşananları yaşam penceresinden izlerken iç dünyasının sesiyle her şeyin en iyisini istiyor.
Öykü, eleştiri, inceleme, antoloji, çocuk öyküleri derken biyografisine denemeleri de ekleyen Abdullah Harmancı; İz Yayınları arasında çıkan Yaşadım Diyorsunuz, Ben Size Rastlamadım kitabı ile okuyucularının karşısında.
Edebiyatın en renkli yüzüdür deneme. Öyküden, şiirden, anıdan ilhamlar alarak kendine has bir sesin düşünce evreninin penceresini açan denemeler, yazarın hayatından izler taşıdığı bir yazı türüdür. “Kendi” kavramını tam anlamıyla hissettirmek isteyen yazar, kaleme aldığı yazısında varlığını gizleme gereği hissetmeden ve kurguya başvurmadan tam anlamıyla ben buradayım der. Bu açıdan bakınca bir denemeyi okumak yazarla hasbıhal etmektir.
Abdullah Harmancı, yazma sebebini şiirsel bir dille kitabın girişinde dile getirmiş.
“Başka bir şey elimden gelmediği için.
Konuşmak mesleğinde bir hayli fakir olduğum için.
Dünyanın ıssızlığından bunaldığım için.
Söze değil yazıya söz geçirebildiğim için…” (s.13)
Denemenin dili “ben”dir. Yazar ne anlatırsa anlatsın kendinden izler taşımasını ister cümlelerinin. Harmancı da kendi dünyasının kapılarını açmış yazılarında. İki bölümden oluşuyor kitap. Birinci bölümde (Tenhanın Estetiği) daha çok yazarın iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. İkinci bölümde (Sermayem Bir Avuç Toprak) ise Harmancı’nın yazma –okuma serüvenine ve edebiyat dünyasına dair göndermelerine şahitlik ediyoruz.
HAYATA DÜŞEN KISA NOTLAR
Abdullah Harmancı, sözü dolaştırmayı seven bir yazar değil. Ne söylerse özü sözü net bir şekilde konuşuyor. Meramını anlatacak sözcükler onun dilinden ve yüreğinden dökülünce siz de onun ne anlatmak istediğini anlayarak meramına ortak oluyorsunuz.
“Etme” diyor bir denemede. “Baltan Taşa Değecek” diyerek de öykü kitabının kulağını çınlatıyor. Başka bir denemede “Abdullah’a Ne Oldu?” diye soruyor kalabalıklar arasında kaybolan Abdullah’ı ararken. Cevabını “Kalbimin Adresi’nden veriyor. “Kalbimden çıkıp bir gün kalbime doğru yürüsem. Kendimden çıkıp bir gün kendime doğru yürüsem.” (s.50)
Tenhalığa, ölüme, kaybolmaya ince göndermeler yapıyor Harmancı. Yaşananları yaşam penceresinden izlerken iç dünyasının sesiyle her şeyin en iyisini istiyor. “Tenhanın Estetiği” diyerek yalnızlığa estetik bir dokunuş yapıyor. Hepimizin içinde çırpınıp duran “ah keşke!” terennümünü, yapmak isteyip de yapamadıklarımız eşliğinde sıralıyor.
“Akıllı telefonlarımızı atsak. Yazdığımız dergiyi bire indirsek. Okuduğumuz kitabı teke. Başka şehirlere gitmeyi bıraksak. Alışverişi mahalle marketinden yapsak. Evdeki bilgisayardan interneti kessek.” (s.64)
YAZSAM MI YAZMASAM MI?
Kitabın ikinci bölümünde Harmancı, yazıyla, kitapla olan ünsiyetini anlatıyor. Yazmak ya da yazmamak, yazmak şart mı, yazmasam ölür müyüm?, yazmakla yazmamak arasında gibi bir ikilemin arasında kalan tavrı takınırken yazar, okumak üzerine de yoğunlaşarak kitapları adres göstermeyi ihmal etmiyor.
Kitabın sonunda yer alan Kalbimde Bir Yer’de Harmancı, gönlüne dokunan yol arkadaşlarına vefa ve veda yazılarını sıralamış. Mustafa Ruhi Şirin, Mevlana İdris, Bülent Parlak, Cengiz Dağcı, Ali Rıza Uluçamlıbel, Fahri Tuna, Ahmet Aka, Zeki Oğuz, Zarifoğlu… gibi isimler anılıyor yazılarda.
Kendi tenhalığını yazarak ve okuyarak çoğaltmaya devam ediyor Abdullah Harmancı. Kime rastlar, kimlerle yol arkadaşlığı yapar bunu en çok da yazdıklarıyla anlatmayı sürdürecek. Hayat ve öyküler devam ediyor.