EDISYON:

Gaybolmaya azmetmiş bir şairin çehresi

Hüseyin Karaca
04:0015/02/2022, Salı
G: 15/02/2022, Salı
Yeni Şafak
Ardımızdan bakıldığında gittikçe silüete, bir karaltıya dönüşebiliriz. Geride kalanlar kaybolduğumuzu düşünebilir. Ne bilsinler ki biz gaybolmaya azmetmişiz...
Ardımızdan bakıldığında gittikçe silüete, bir karaltıya dönüşebiliriz. Geride kalanlar kaybolduğumuzu düşünebilir. Ne bilsinler ki biz gaybolmaya azmetmişiz...

İhsan Deniz son şiir kitabı “Çehresi Ufkum” ile şiir evreninde bir varoluş imkanı olarak yeniden ve yenilenerek “dil”e geliyor. On dokuz bölümden oluşan ya da on dokuza kadar numaralandırılmış tek bir şiirin yer aldığı kitap, insan hayatının inişli çıkışlı yolculuğuna denk düşen bir ritme sahip.

Şiir diyor Asaf Halet, “kelimelerin bir araya gelmesinden hasıl olan büyük bir kelimedir. Bu kelimenin parçalanma kabiliyeti yoktur.” Şiir dilinin özgeliğini, şiirin dönüştürülemezliğini vurguluyor böylece. Şiirde düz yazıdaki gibi hikaye etmeye, anekdota yer olmadığını ifade ediyor. Asaf Halet’in “saf şiir” diye üzerinde durduğu bu poetik yaklaşım, bir yönüyle İhsan Deniz şiiri için de geçerli kanaatimce. Çünkü ilk kitabı Mağara Külleri’nden itibaren şiir verimine baktığımızda özge bir dil arayışı en temel ve genel özellik olarak karşımıza çıkar. Dilin verili imkanlarına, sınırlarına hapsolmak yerine sürekli bir arayış, bir üst dil kurma çabası sözkonusudur. Farklı kitaplarındaki dize kırmalar, kelime tasarrufu, biçimsel denemeler, işte hep bu dil arayışının, dili genişletme çabasının neticeleridir. Dilin çeperlerini tırnaklarıyla kazıyan bir cehd...

Bu yazı vesilesiyle İhsan Deniz şiirinin genel karakteristiği üzerine düşündüğümde zihnimde belirenler böyleydi. Sonra dedim ki ben bir de görüş alayım; başka bir şair ne söyler, İhsan Deniz şiiri deyince?.. İşte, şair Cem Yavuz’un cevabı: “Her bir şiiri kuran tözle yeni bir ufka kanatlanma cesaretini gösterebilen; Rilke’nin tabiriyle “Wagender” (risk alan) bir şair İhsan Deniz. Ve “fedele d’amor” zümresine mensup şairlerin alameti farikası olan bu “tecessüs” damarıyla her betik girişiminde, kurduğu binanın cesametinin sunacağı rahatlığa değil herdem yenile(n)menin yaratıcı ürpertisine talip olduğunu gösteriyor.”

“SARI SAKİNLİK DAĞILIRKEN”

İhsan Deniz son şiir kitabı “Çehresi Ufkum” ile şiir evreninde bir varoluş imkanı olarak yeniden ve yenilenerek “dil”e geliyor. On dokuz bölümden oluşan ya da on dokuza kadar numaralandırılmış tek bir şiirin yer aldığı kitap, insan hayatının inişli çıkışlı yolculuğuna denk düşen bir ritme sahip. Kimi bölümler dingin bir şekilde akarken, ansızın yinelemeler, kısa dizeler ve bıçak gibi kesilen (kesen mi demeli?) bir bölüme geçiyoruz. Hayatın akışındaki doğallık ya da müziğin durağanlaşmışken bir anda yükselmesi şiire nakşedilmiş. Dil rahatlığı ve büyük bir samimiyet var. Arayış ya da Cem Yavuz’un söylediği “risk alan” şair bu kitapta da mevcut.

“Soğuk yorgan nedir ki?” diye soruyor şair, şiirin ikinci bölümünde. İlerleyen dizelerde “İçinde eylüller, doğum günleri, alıp başını gitmek, umutsuzluk.. / Bir harfin uzun uzun soluması içinde. / İçinde felçli bir ağız..” demesi ise bana parasız yatılı okuyan bir öğrencinin halet-i ruhiyesini hatırlatıyor.

‘Nehrin karanlıkla buluştuğu yerde’ (Bölüm üç) olduğunu söyleyen şair her ne kadar “İstikbal yok bende!” (Bölüm beş) dese de ‘yıldızlara dokunur gibi yapmaktan’ alıkoyamaz kendini ve seslenir: “Yerim kalmamış olsa da dünyada.. / Yerinde kalsın diye yalvaracağım: / Kalbim yerinde kal! / Kalbim yerinde kal!” (Bölüm yedi)

Sözün burasında, İhsan Deniz şiirinde ‘trajikolan’ın öneminin altını çizmekte fayda var. Hölderlin, “Mülklerin en tehlikelisi dil, bunun için verildi insana; kendisinin ne olduğuna tanıklık edebilsin diye.” diyor. Şair, dilin imkân ve sınırlarını zorlayarak bu müşahedenin tezahürlerini yansıtmaya çalıştığında yani kendisinin ne olduğuna tanıklık etmeye soyunduğunda, kaçınılmaz bir biçimde ‘trajikolan’ ile karşılaşıyor. Çünkü yaşadığımız dış dünya ile içimizdeki dünya arasındaki gerilim, çatışma bunu icbar ediyor. Çehresi Ufkum kitabındaki şiirlerin tek bir şiir olması ve fakat numaralarla bölümlere ayrılması, biçimsel olarak insan ömrünün yek ve bütün olmasına karşın aynı zamanda gerilimli, çatışmalı parçalardan oluştuğunu remzeder gibi. Lakin şair dıştan çok içe odaklanıyor. Fırtınalı bir havada ceketinin yakasını kaldırıp, şapkasının siperliğini indirip, sadece göz ucuyla varacağı menzile odaklanan ve fırtınaya aldırmadan ‘yol’una bakan kararlı bir insanın yürüyüşü sözkonusu. Bu tavır dışarıdaki havayı umursamamak değil. Dış şartların iç gündemini belirlemesine, onu yolundan alıkoymasına müsaade etmemek.

‘OLAN OLMUŞ’

Çehresi Ufkum kitabını, şairin kaleminden her birimiz adına yazılmış özyaşam öyküsü olarak değerlendirebilir miyiz? Belki... Bu “belki” kesin bir hüküm verme gafletinde bulunmaktan imtina etmemle ilgili olduğu kadar kitabın ruhuyla da ilgili. Daha ilk sayfasında Novalis’in “Hayat bir hastalıktır.” sözünü alıntılayan şair, “Çokşeyolmuş bana.” diyerek başladığı şiirinde “soğuk yorgan”ı, “rüya”yı, “Yazıyı geçersiz kılan / harflerin hükmünü kaldıran sesi.”, boşluğu, “yas”ı, bilimum hastalığı, gençlik ve orta yaş bunalımını zikrederek “Belki” diyor ve şiirin, dolayısıyla kitabın sonunda da “Hiçbir şey olmadan çok / şey olmuş demek ki..” dizelerinin peşine şu soruyu takıyor: “Bir insan kalbine niçin bu kadar zarar verir ki?”

İhsan Deniz içinde taşıdığı “güneşi utandıran bir yangın”la ilerliyor. İzleri takip eder, bu ritme ayak uydurabilirsek muhtemelen biz de bu yolculuğu tecrübe edebiliriz. Şairle birlikte ufka doğru, ufku oluşturan muhayyel bir çehreye doğru seyr edebiliriz. Ardımızdan bakıldığında gittikçe silüete, bir karaltıya dönüşebiliriz. Geride kalanlar kaybolduğumuzu düşünebilir. Ne bilsinler ki biz gaybolmaya azmetmişiz...

#İhsan Deniz
#Mevsimler Kitap
#Cem Yavuz

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.