İşgal devletinin saldırganlığına ve Filistin’in geleceğine dair atılacak adımların başında akademik ve entelektüel sahada yapılacaklar gelmektedir. Herkesin malumu üzere diplomatik ve siyasi girişimler ya da ticari ilişkiler belli kısıtlamalar ve yapısal nedenlerden ötürü kısa vadede sonuç getirmemektedir. Lakin işgal devletinin geçtiğimiz on yıllarda akademi, kültür, sanat ve medyada elde ettiği üstünlük, bölgedeki gelişmelerde sürekli İsrail merkezli bir okumanın uluslararası alanı tahakkümü altına almasıyla sonuçlandı.
Aslında 7 Ekim’in en büyük başarısının işgal devletinin söylem üstünlüğü ortadan kaldırması ve Filistin’e dair paradigmayı değiştirmesi olduğunu belirtmek gerekir. Bugüne Siyonist hegemonyanın kontrolü altındaki akademik ve entelektüel sahadaki kırılma, önümüzdeki yıllara umutla bakmamıza kapı aralamıştır. Bu minvalde ülkemizdeki akademik ve entelektüel platformlara büyük iş düştüğünü vurgulamak yerinde olacaktır.
Filistinlilerin haklarının daha yüksek sesle ifade edilmesi ve işgal devletinin agresif yayılmacılığına karşı dik bir duruş sergilemek için paradigma değişikliğine ihtiyaç vardır. Burada bazı somut adımların atılması ve külli bir bakış açısıyla meselenin ele alınması gerekir. Kompartımanlaştırılmış bir zaviyeden Filistin Davasına katkı sunmak mümkün değildir.
Öncelikle tüm üniversitelerin İsrailli ve İsrail’i destekleyen akademik ve entelektüel kurumları protesto ederek şayet varsa tüm işbirliklerini iptal etmesi gerekir. Bu uygulamayı İsrail’deki üniversitelerle sınırlı tutup ABD’deki Siyonizm destekçisi akademik yapıları muaf tutmak meseleye bir anlam katmayacaktır. Bizlerin derdi Yahudilerle ya da Yahudilerin bir devlet kurma fikriyle alakalı değildir. Bizlerin meselesi tüm dünyayı habis ur gibi saran Siyonizm tehdidine karşı değil sadece insanlığı tüm evreni korumaya dairdir. Bu minvalde Siyonizm’i destekleyen, Siyonist yönetimle işbirliği yapan her türlü akademik kurum, yayınevi, dergiyle ilişkiler sıfırlanmalı, buna dair küresel bir tepkinin oluşması için ciddi kampanyalar düzenlenmeli ve Siyonist işgal devletinin meşruiyeti sorgulandığı gibi ona destek veren her türlü yapının da meşruiyeti sorgulanmalıdır.
Türk üniversiteleri ile Filistin’deki üniversiteler arasındaki rabıta kuvvetlendirilmeli ve akademisyenlerimizin Filistin’deki üniversitelerde misafir araştırmacı/ öğretim üyesi olarak bir ya da iki yarı yıl bulunması ciddi şekilde teşvik edilmelidir. Böylece hem iki devlet arasındaki sosyal ve kültürel bağlar kuvvetlenecek hem de akademik ve entelektüel paylaşım daha da artacaktır.
Dünya üzerinden Güney Afrika gibi Filistin Davasına açıktan destek veren ülkelerin üniversiteleriyle ortak projelerin yapılması ve akademik alandaki Siyonist baskınlığın nasıl sonlandırılabileceğine dair alternatif yolların geliştirilmesi yerinde olacaktır. Ayrıca yeni kavram setlerinin üretilmesi ve bunun uluslararasılaştırılması Filistin Davasına yapılacak önemli katkılardan biri olacaktır.