Bu hafta vizyona giren “Bir Tutam Karanfil”, Musa dedenin vefat eden eşinin naaşını torunu Halime ile birlikte memleketine götürmek için çıktığı yolculuğu anlatıyor. Filmde mültecilik meselesi de farklı bakış açısıyla ele alınıyor. Yönetmen Bekir Bülbül, “Filmimiz şu an Filistin’i temsil ediyor gibi hissediyoruz. Çünkü orada da birçok ‘Halime’ var” diyor.
Musa dede ile torunu Halime’nin yolculuk hikayesini konu alan “Bir Tutam Karanfil”, cuma günü vizyona girdi. Mülteci meselesini farklı bir yönden ele alan film, insanın içsel yolculuğunu da sorgulatıyor. Dünya prömiyeri Tokyo Film Festivali’nde gerçekleştirilen TRT ortak yapımı filmin senaryosunu Bekir ve Büşra Bülbül ortak yazdı, yapımcılığını ise Halil Kardaş üstlendi. Bir Tutam Karanfil, eşi vefat eden bir ihtiyarın, karısını memleketine gömme arzusuyla torununu da yanına alarak çıktıkları yolculuğu konu ediyor. Dede ve torunun içsel yolculuğunu resmederken, izleyiciye savaş, ölüm ve aidiyet üzerine de bir hikaye sunuyor. Savaşların biri bitip biri başlarken, Gazze’de İsrail bombaları durmaksızın masum insanların üzerine yağarken, bu filmi konumlandırdıkları yeri Bekir ve Büşra Bülbül’le konuştuk.
HERKES BİR GÜN MÜLTECİ OLABİLİR
Filmin hikayesinde mültecilik kavramının çıktığı herhangi bir ülkeye işaret etmediklerini belirten Büşra Bülbül, istedikleri bakış açısını yakaladıklarını şu sözlerle anlattı: “Senaryoyu yazarken hikayemizde Suriyeli mülteci ifadesini kullanmamıştık. Ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış, kendi topraklarına dönemeyen insan modelini işledik. Mültecilik kavramı her ülke için tehlikeli durumda. Herkes bir gün gerçekten mülteci olabilir. Gerçekten gündem değişti ve şu an bizim film Filistin’i temsil ediyor gibi hissediyoruz.”
HENÜZ UKRAYNA SAVAŞI BİLE YOKTU
Filmin çıkış sürecinin dedesinin vefat etmeden önce memleketine gitmek arzusundan doğduğunu söyleyen Bekir Bülbül, mültecilerin de vefat eden yakınlarını memleketlerine götürmek istediklerini anlattı. Bülbül, “Biz bu senaryoyu yazdığımızda henüz Ukrayna savaşı bile çıkmamıştı. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki her tarafta mültecilik kavramı olabiliyor. Bu konu Filistin meselesinde çok daha içimizi acıtan bir yerde. Çünkü orada birçok ‘Halime’ var. Gazze’de sıkışmış, savaşın travmasını görmüş çocuklar ve yığınla dram var. Biz de zaten savaş görmüş bir çocuğun üzerine bu hikayeyi inşa etmek istedik. O travmayı yaşamış çocuk, konuşma yetisini kaybediyor veya konuşmanın anlamsız olduğunu düşünüyor ve dünya ile bağını kopartıyor. Dolayısıyla duygularını sadece çizerek anlatıyor” dedi.
TEK HAYALLERİ MUTLU BİR YUVA
Şu an sosyal medyada bir sürü ‘Halime’ çocuk görseli gördüklerini dile getiren Büşra, “Filistin’de mağdur edilen, hayatlarını ve hayallerini kaybeden yüzlerce çocuk var. Onların sesini bir şekilde bu filmle duyurabiliriz diye düşünüyorum. Halime’nin film boyunca gitmek istediği tek yer eviydi. Toprağa bir ev ve güneş resmi çizmesinden bunu anlıyoruz. Dünya üzerinde şu an bütün çocukların tek hayali, mutlu bir yuva ve güneşli günler” açıklamasında bulundu.
GÖZYAŞLARIMIZI TUTAMADIK
Bekir Bülbül, Halime karakterini oynayan Şam Şerif Zeydan’ın, savaş görmüş gerçek bir mülteci olduğunu, yüz ifadesinin de filme yansıdığını belirterek şu sahneyi aktardı: “Filmin finalindeki sınır hattını inşa ettiğimiz zaman, Şam bundan çok etkilenmişti. Çünkü kendisi de böyle bir sınırdan geçmiş. Final sahnesini çekerken o hissiyatı bütün set ekibine geçti ve gözyaşlarımızı tutamadık.”