İbrahim Nasrallah, Arap dünyasının en başarılı kalemlerinden biri. Şiir ve romanlarında Filistin meselesini işleyen Nasrallah, ödüllü kitabı “Kilimanjaro’nun Ruhları” romanında tek ayaklarıyla zirveye tırmanan Filistinli çocukların gerçek hikayesini anlattı.
Filistinli yazar ve şair İbrahim Nasrallah, yazdığı roman ve şiirlerle Ortadoğu’nun önde gelen yazarları arasında yer alıyor. Sayısız ödül alan ve romanları sinema ve dizi filmlerine uyarlanan Nasrallah, Filistin davasını kalemiyle sürdürüyor. Biz de Üsküdar Belediyesi ile Marmara Üniversitesi Kudüs Çalışmaları Merkezi’nin düzenlediği etkinlik için İstanbul’a gelen İbrahim Nasrallah’la kitaplarını ve Filistin meselesini konuştuk.
Ben o zor dönemde Filistin halkının yaşadığı bütün sıkıntıları oldukça iyi gözlemleyen, olayların küçük şahidiydim. Nekbe’nin etkilerinin kamptaki bütün insanların yüzüne yansıdığı bir dönemde büyüdüm. İç dünyamı ve sıkıntılarımı ifade etmenin en iyi yolu ise yazmaktı. 12-13 yaşlarında yazmaya başladım. Aslında çocukluğumda başladığım yazı serüvenimi trenimin hala üzerinde gittiği ray olarak adlandırabilirim. İlkokul, ortaokul ve lisede şiir, hikaye ve roman yazdım. Dönüp o yıllara baktığımda o yaşta bir çocuk nasıl saatlerce bıkmadan yazabilir diye şaşırmadan edemiyorum.
Filistin’de bir patlamada yaralanan ve uzuvlarını kaybeden Filistinli çocukların aynı zamanda arkadaşım olan dağcı Suzan Elbubi ile Tanzaya’daki Kilimenjero dağına tırmanacaklarını duydum. Çocukların bu umut ve meydan okuma yolculuğunda ben de olmalıyım dedim ve Tanzanya’ya gittim.
Hayır. Bu yolculuk insanlığım ve yazı serüvenim açısından bir sınav oldu. Altı gün süren bu tırmanışın şartları çok ağırdı. Son gün 18 saat boyunca aralıksız bir şekilde yürüdük. Gerçekten sağlıklı bir insan için bile zor olan bu yolculuğu, tek bacağı olan çocuklar tarafından yapılması büyük bir başarıydı. Yaşadığım tecrübe üzerine bu romanı yazdım. Ödülü ise çocukların tedavisi ile ilgilenen derneğe bağışlamam gerektiğini düşündüm.
- ARAPLARSİYONİSTLEŞTİ
- * Son yıllarda Ortadoğu’nun birçok ülkesi sorunlarla boğuşuyor. Filistin meselesi birincil gündem olmaktan çıktı mı sizce ?
- Genel olarak Filistin meselesi, dünya ve Ortadoğu’nun gündemini yeteri kadar hiçbir zaman meşgul etmedi. Sadece kötü dönemlerden daha da kötü dönemlere giden bir seyir izliyoruz. Filistin halkı olarak şimdiye kadar, hiç iyi bir dönemden geçmedik. Eğer bu olsaydı, evlerimize dönmüş olmamız gerekirdi. Arapülkelerinin İsrail ve ABD'yi memnun etme derdinde olmaları durumu daha da kötüleştiriyor. Bu konuda daha önce “Arap Aleminin Siyonistleştirilmesi” başlığıyla bir makale yazmıştım. Arap devletlerinin yönetimleri bazen gizli, bazen de açık olarak İsrail ile kurdukları ilişki zaman içerisinde daha da ilerledi. Bu ise hep Filistin halkının aleyhine oldu.
1993 yılında imzalanan Oslo Barış antlaşmaşı çok ciddi kayıplara sebep oldu. O günden bu yana Filistinli siyasiler sürekli İsrail’e bazı şeyler verdiler. Bunun karşılığında daha çok Yahudi yerleşimi, daha çok ölüm, tutuklama, kuşatılmışlık ve acı aldılar. Dolayısıyla Filistin yönetimi, devrimci bir yapıdayken şimdi Arap ülkerindeki gibi göstermelik bir yönetime dönüştü.
Umutla bakmıyor olsam yazmazdım. Şimdikinden daha kötü dönemleri de gördüm. Nekbe’nin hemen ardından gelen süreç tamamen kapalıydı. Ancak hemen ardından Filistin direnişi doğdu ve birinci intifada yaşandı. Filistin halkında gördüğüm en güzel şeylerden biri kendini yeniliyor olması. Kendini yenileme yeteneği olmazsa çoktan ölmüş olurdu ve davası da ortadan kalkardı. Filistinli gençler, anne babalarını ve dünyayı şaşırtacak bir potansiyel taşıyorlar. İsrail’in en büyük sorunu 100 yıl sonra bile satırın sonuna nokta koyamıyorlar. Hep bir savaşı kazandıktan sonra o savaştaki kazanımlarını ellerinde tutmak için bir savaş daha yapmaları gerektiğini gördüler. Bu İsrail için çok ciddi bir çıkmaz oldu.
Zihnimde sabit bir Filistin meselesi var ve bununla alakalı işler yapıyorum. Filistin ile ilgili toplamda 12 romanı içeren bir projem var. Bunların hepsi birbirinden bağımsız ancak ortak konusu Filistin meselesi olacak. Bunu panoramik bir resim olarak düşünebilirsiniz. Bugüne kadar yazdığım bütün romanlar birbirinden bağımsız gibi görünen ama aynı meselesinin farklı ve önemli yönlerini anlatan romanlardır.
1950’lerden sonra yazılan kitapları Modern Arap edebiyatı olarak adlandırılabiliriz. Roman açısından Arap edebiyatının en iyi zamanlarını yaşadığını düşünüyorum. Şiir 90'lı yılların sonuna kadar çok iyi bir dönem yaşadı ve düşüşe geçti. Günümüzde Arap edebiyatının ürettiği eserlerin dünya standartlarını yakaladığını düşünüyorum. Fakat hak ettiği yere gelemiyor.
Sadece Araplarla ilgili değil İslam’a bakış ile ilgili önyargılardan kaynaklanan sorunlar var. Bu yüzden başarılı kitapları görmezden geliyorlar. İslam’a bir haksızlık yapıldığını kabul ediyorum. Son yıllarda çarpıtılmış bozuk bir İslam anlayışının verdiği zararlar ortada. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız: Düşman, düşmanın her zaman görebileceği en kötü noktasını yakalar ve oradan düşmanını alt eder. İslam hakkında yakaladıkları bu fırsat ile İslam ve Arap dünyasından gelebilecek her türlü iyi şeyi kabullenmiyorlar.
Evet, Arap ve islam dünyasında son yıllarda gerçekleşen katliamların ben de oluşturduğu derin acıları yazdım. Aşırılığa ve radikalliğe doğru keskin bir dönüş olması beni bu romanı yazmaya itti.
Romanda DEAŞ kelimesi geçmiyor. Herhangi bir örgütün adını da yazmadım. Bu süreçlerin yol açtığı acılara odaklandım. Günlük hayatta insanların arasındaki sürekli bir gerilim var. Komşun ya da kardeşin günün birinde senin katilin olabilir. Romanda da bu olaylar devam ederse bizi nasıl bir geleceğin beklediğini tasvir ediyorum.
Bir üçleme yapacağım. Romanlardan ilki, birinci initifada esnasında İsrail’e direnen ilk Filistin kenti ve aynı Hrıstiyan şehriolan Beyt-ul Sahur’u anlatacağım. Bu şehrin hikayesi Filistin tarihindeki en çarpıcı hikaylerden biri. Serinin ikinci romanında İlk Filistinli kadın fotoğrafçı Kerime Abud'u anlatacağım. Beytüllahim'de yaşayan Filistinli bir rahibin kızı ve fotoğrafçılıkalanında ciddi bir önderlik yaptı. Üçüncü roman da Nekbe sürecini yaşayan bir kadının hikayesini anlatacak. Buüçlemenin asıl maksadı Filistin direnişinin Hristiyanlar gözünden görebilmek. Son 20 yıldır İslam ve Arap dünyasının Hrıstiyanlar'dan uzaklaştığını görüyorum. Sanki onlar Arap dünyasının bir parçası değilmiş gibi davranıyorlar. Oysa ki onlar da bu topraklar için mücadele verdiler.