Ekranlar ilginç çıkışlar yapan ve aykırı bilgiler veren fenomen doktorlarla dolu. İşin garip yanı birinin söylediğini diğeri yalanlıyor. Doktorların bile kafasını karıştıran bu bilgilere maruz kalan halk ne yapmalı? Doç. Dr. Hakan Ertin, “Tıp içindeki tartışmaların da tıp kurumu içinde yapılması lazım. Bilimsel olarak yapılabilir bunlar ama halk önünde bilim tartışması problemli bir şeydir. Zarar vermeme ilkemiz tepe taklak oluyor” diyor.
Gün geçmiyor ki medyada ya da sosyal medyada “ezber bozan” bir bilgiyle karşılaşmayalım. Fenomen doktorlar her gün bizi “bilgilendirmeye” devam ediyor. Ancak bu söylemler havada uçuşurken birbirine tam zıt görüşlere de rastlıyoruz. Bir doktor sağlıklı olmanın yolunun bol bol paça çorbası içmekten geçtiğini söylerken, bir başka doktor ise paça çorbası yiyerek sadece damarlarınızı yağlandıracağınızı söylüyor. Diyetisyenler kilo verdirdikleri hastalarıyla instagram hesaplarına boy boy fotoğraflarını koyarken bir başka doktor diyetisyene gitmenizi ben de öneriyorum ama her gün kapısına kadar gidip içeri girmeden evinize dönerseniz diyor. Ünlü bir doktorumuz doktora gidin ama aldığınız ilaçları çöpe atın tavsiyesinde bulunurken, bir başkası antidepresan kullanmamayı öneriyor. Bir başka doktor ise bunlara tepki gösteriyor ve zaten hastalarda doğru ve düzenli ilaç kullanımı alışkanlığını oturtamıyoruz diye şikayet ediyor. Ne kadar aykırı söylem o kadar ilgi ve takipçi hesabı mı yapılıyor yoksa tamamen halkı bilinçlendirmeye yönelik paylaşımlar mı bunlar? Hastalar hangi doktora inansın? Aile hekiminin sözünü mü dinlesin, televizyonda gördüğü Prof. Ünvanlı hocaların mı? Doğrunun hangisi olduğunu şimdilik bilemiyoruz ama fenomen doktor enflasyonu yaşadığımız bir gerçek.
TIBBİ KONULAR ZIVANADAN ÇIKTI
İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Bölümü öğretim üyesi ve Beşikçizade Tıp ve İnsani Bilimler Merkezi (BETİM) Genel Sekreteri Doç Dr. Hakan Ertin’in kapısını çaldık. Medya ve sosyal medyada doktorların bilgi paylaşırken neye dikkat etmeleri gerektiğini sorduk. Ertin, “Tıp içindeki tartışmaların da tıp kurumu içinde yapılması lazım. Bilimsel olarak yapılabilir bunlar ama halk önünde bilim tartışması problemli bir şeydir. Zarar vermeme ilkemiz tepe taklak oluyor. “Antidepresanları bırakın”, “ilaçları çöpe atın”, “tıp kurumu parayla çok iç içe geçti güvenmeyin” gibi söylemler, içinde bazı doğrular içerse de genel anlamda sorunludur. Sağlık ve tıbbi konular artık zıvanadan çıktı. Topluma gerçekten ciddi bir zarar veriyor” diyor.
Bu tür paylaşımlar çoktandır yapılıyor. Benim özellikle iki konuda hassasiyetim var. Biri alternatif tıp bilgisinin paylaşımı, diğeri de tıp içinden bilgi paylaşımı. İki alan da sorunlu alanlar. Ahlaken problemli ve tartışılması gereken konular içeriyor.
TIPTA İKİ KERE İKİ HER ZAMAN DÖRT ETMEZ
Bir hoca televizyonda antidepresan kullanmayın, bir başkası ilaçları çöpe atın diyebiliyor. Burada temel sorun bazı doktorların neden yerleşik tıp kurumuna karşı söylem geliştirdikleri. Bu hem tıp bilgisinin niteliği hem de kişilerin psikodinamikleriyle ilişkili.
Tıpta iki kere iki her zaman dört etmez. İnsan bedeni çok karmaşık bir yapıya sahip olduğu ve birçok parametre işin içine girdiği için bazen 3, bazen 5 eder. Kişinin o andaki bağışıklık sistemi, yorgunluğu, depresif hali, vücudunun damarlarının yapısı gibi birçok belirleyen etkilidir. Tıp mensupları bunu bilir ve buna göre vaziyet almaya, olası zararı aşmaya çalışır. Bu kanıta dayalı tıptır ve 4’ü bulmaya gayret eder. Bu esnada da çok zorlanır. Bu zorlanmadan istifade eden hem tıbbın içinden bazı söylemler neşet eder hem de alternatif tıp söylemi güçlenmeye başlar. Son dönemde alternatif tıp söylemlerinde de bir güçlenme var. Benim kendi alanım tıp etiği. Tıp felsefesi üzerine çalışıyorum. Burada öncelikle etik bağlamda çok ciddi sorun olduğunu düşünüyorum.
HALKIN ÖNÜNDE TIP TARTIŞILMAZ
Bir kere bu bilgilerin doğruluğu fevkalade şüpheli. “İlaçları atın” dediğinizde birileri bunu yapabilir. Bunu bir tıp kongresinde istediğiniz kadar konuşup tartışabilir, uç noktalara gidip gelebilirsiniz ama halkın önünde bu tür bilgileri tartışmak sorunludur. Televizyonu eğitimli olan da eğitimsiz olan da izliyor. Bu birilerinin zarar görmesine, sağlığının bozulmasına yol açabilir ki hiçbir din, vicdan, akıl bunu kabul etmez.
BU VEBALİ KİM ÜSTLENECEK
Amerikan Ulusal Tıp Kütüphanesi bünyesinde Medline dediğimiz bir indeksleme var. Pubmed gibi makaleleri, Medline gibi bazı sistemler üzerinden takip ederiz. 2017 yılında Medline’da 813 bin makale basılmış. 5150 dergi var Medline’ın listelediği. Bu sadece bir grup, başka indexleri ve index dışında olanları hesaplarsanız bu sayı milyonları buluyor. Bir yılda 3 milyonun üzerinde tıbbi makale üretiliyor. Doktorlar bunları takip edemez hale geldi. Bu nedenle artık tekil makaleler yerine Metaanaliz dediğimiz, grup makaleleri inceleyen ve ortak sonuçları olanları anlatan makalelere güvenmeye başladık. Ama siz metaanaliz yerine tıbbi üniversitelerce yayınlanmış makaleleri aradan seçip alabilirsiniz. Ben size öyle makaleler bulurum ki tıbben zararlı olan bir maddenin bazı kanser türlerine, Alzheimer’a iyi geldiğini gösteren makaleler var. Onları aradan çekip çıkarabilirim. Bazı kanser türlerinin bu maddeyi kullananlarda daha az görüldüğüne dair makaleler de var. Ne yapacağız şimdi? “Bu maddeyi kullanın iyi bir şey mi” diyelim? Genel metaanalizlerde bu maddenin zararı daha ağır bastığı için bu maddeyi kenara koyuyoruz.
- “Antidepresanların intihar eğilimini arttırdığına dair makale var Pubmed’de” diyor bir doktor. Gidip bakıyorsunuz, evet var. Evet bazı antidepresanlar yapabilir fakat bu işin erbabı psikiyatristlerdir. Hastasını o dönemde takip eder. İntihar riski varsa gerekirse hastaneye yatırır. Sizi izleyen kitle içinde gerçekten intihar riski olan insanlar olabilir. Majör depresyon yaşayan biri antidepresanı bırakırsa intihar eder. Bunlar bana dini perspektiften baktığınızda da vebal geliyor. İnsanlara zarar veriyorsunuz. Yetkinizin dışına taşıyorsunuz. Psikiyatri ayrı bir branş. Psikiyatri ile ilgili bir konuda o konunun uzmanı gibi konuşamazsınız. Bu vicdani, ahlaki ve dini bir problemdir.
Bu sosyolojik olarak araştırılması gereken bir problem. Neden insanlar kanıtlanma süreçlerinden geçmemiş bir takım iddialara yatkındırlar? Mesela alternatif tıp neden bu kadar revaçta? “Ihlamur akciğer enfeksiyonuna iyi geliyor” diye bir iddiada bulunabilirim ya da prostat büyümesine brokoli önerebilirim. Bu hasta serilerinde denenebilir, yöntemleri var. İddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. Ben alternatif tıp uygulamalarına fevkalade mesafeli bir insanım. Bunun İslami perspektiften de iyice düşünülmesi lazım. Çünkü bu söylemler, ispat edilmeyen şeyler insanlara zarar verebilir.
TIBBIN TEMEL İLKELERİNE ZARAR VERİLİYOR
Televizyona profesör ünvanlı kişiler çıkıyor. “Ben doktor değilim fakat size bazı tavsiyelerde bulunabilirim” diyor. Önce prostatın anatomisini anlatıyor. “Prostat büyümesi erkeklerde çok sık görülen bir şeydir. Bunun için brokoli kullanın” diyor. Bu benim başıma gelse, önce bir üroloğa giderim, muayene olurum. Bir taraftan da bir ümit brokoli de kaynatıp içerim. Bunda sorun yok. Fakat bu programları Sakarya’nın bir dağ köyündeki vatandaş da izliyor. Hastaneye ulaşmak zor olabilir, maddi sıkıntısı olabilir, korkuyor olabilir. E televizyondaki hocanın adının başında profesör yazıyor. Güzel de anlattı. Neden güvenmeyeyim? O köylü 2-3 ay brokoli kaynatıp içiyor. Bütün prostat büyümeleri prostat hipertrofileri değildir. Ya bu prostat büyümesi prostat kanseriyse? O 2-3 aylık dönemde metastaz yaparsa? 3 ay önce gitse bunu hekim bilecekti. Ama gitmedi ve bir zarara uğradı. Bunun vebalini kimin hesabına yazalım?
Siz hiç alternatif kimya, alternatif fizik, alternatif matematik duydunuz mu? Yok. Neden alternatif tıp var? Birincisi tıp bilgisinin manipüle edilmeye müsait olması, ikincisi de alternatif kimya ya da alternatif matematikten sizin menfaatinize bir sonuç çıkmayacak olması. Ama alternatif tıptan bir şey buluruz, belki biraz daha uzun yaşarız, biraz daha keyifli bir yaşam süreriz gibi bir insanın çıkarına hizmet edebilecek beklentiler var. Bütün bunlar tıp bilgisinin niteliğinden türüyor. Bu tür ifadeler kullanan hekimlerin tıbbın temel ilkelerine zarar verdiğini düşünüyorum.
- ÖNCE- SONRA FOTOĞRAFLARI TIBBİ PORNOGRAFİ
- Peki bir doktor medyayı ya da sosyal medyayı nasıl kullanmalı?
- Medya ya da sosyal medya bilgilendirmek için önemli bir mecra. Ancak özellikle yeni medya İnstagram, Facebook vs medya platformları bilgilendirmekten çok kişilerin kendilerini öne çıkardıkları paylaşımlarla dolu. Paris’te Eyfel Kulesi’nin önüne geçip fotoğraf çekip paylaşılıyor. Nedir bunun arka planı? Burada bireyin kendini varlamakla ilgili bir problemi var. Çağın ruhu bize böyle var olmayı dayatıyor. “Yedikçe, gezdikçe, keyif aldıkça kabul görürsün” diyor. Bu bir salgın halinde devam ediyor. Tıp kurumunu da içine almış durumda. Medya fenomeni doktorlar diye sık sık haberler görürsünüz. Bu medya fenomeni doktorlar böyle pozlar verirler. Hatta öyle örnekler var ki “kaslı fotoğraflarını” koyup, “muayene ettiğim kadın hastaların kocaları beni kıskanıyor” gibi çok vahim ifadelerde bulunabiliyor. Hanımlar buna özel ilgi gösteriyorlarmış. Vücudu emeğinin sonucuymuş. Göstermekte haksız mıymış? Bir mühendis böyle paylaşımlar yaparsa beni ilgilendirmez. Ama sen tıp doktoru kimliğinle öne çıkmışsın. Tıp buraya girdi mi tehlikeli sonuçlar doğar. Tıp ahlakı çöker. Narsist hekimler çıkar.
Özellikle bariatrik cerrahi dediğimiz mide küçültme operasyonlarında görüyoruz. Yüzleri de ortada. “Hastadan izin aldım” diyebilir. Hasta fotoğraflarının tıp ahlakında eğitim amacıyla kullanılmasına izin verilir fakat burada velev ki hasta izin verdi, kullan dedi. Bir profesör, bir doktor ile hasta arasında kategorik bir fark var. Tıp ahlakı bu kategorik farkı dengeli hale getirmek içindir. Kategorik fark varken “senin fotoğrafını medyaya koyacağım” dediğinde hasta buna kolaylıkla itiraz edemez. “Hoca beni bu hale getirdi” diye düşünerek minnet borcuyla evet diyebilir. Hastanın “Evet benim resmimi koy” derken hiç bir baskı altında olmaması lazım. Ancak bir hekimin hastayla arasındaki güç farkı nedeniyle hasta rahat değildir ve bu kararı kolayca veremez. Tıp etikçisi olarak bu paylaşımları özerklik ilkesi bakımından sorunlu buluyorum. Hastanın onayı kavramı burada geçerli değildir.
TIBBİ REKLAMASYON DÖNEMİ YAŞIYORUZ
Bu paylaşımlarla herkese zayıf ve güzel olmak dayatılıyor. Herkesin burnu hokka gibi olacak, saç ekilecek, fit olacağız. Beden bir metalaşma sürecinde. Başka değerler göz ardı ediliyor. Hep güzel olmalısınız. Bu eskiden hanımların başının belasıydı son dönemde erkeklere de iş döndü. Erkekler de güzelleşmeye çalışıyorlar. Plastik operasyonlara müracaatlar arttı. İnsanların iyilik, güzellik, iyi şeyler üretme gibi değerleri örten, “kendini bedeninle varla” kavramını öne çıkaran bir yaklaşım gitgide narsist bireyler oluşturuyor.
Bilgilendirme amacıyla iyi şeyler paylaşılabilir. Kanserden korunmak için şunları yapın gibi paylaşımlar... Fenomen ya da ekran yüzü hekimler içinde itibar ettiğim Osman Müftüoğlu. Dengeli ve makul şeyler söylüyor.
- Tıbbi bilgiyi toplum gerçeklerinin ötesinde kullanmak da tıbbın felsefeden yoksunluğunu gösteriyor. Siz bu toplumda, bu coğrafyadasınız. Bu sosyolojik yapının içinde faaliyet ediyorsunuz. Bütün bunları bilerek hekimlik yapmanız lazım. Tıbbın gitgide mühendislik, teknik iş gibi işlev görmesine yol açıyor. Hekimler bir oto kaportacısı değildir. Oto kaportacısına gidersiniz “arabamı fıstık yeşiline boya” dersiniz. Adam en fazla “ben hiç böyle renk araba görmedim” der. “Para veriyorum keyfim” dersiniz buna kimse karışamaz. Ama insan bedeni bir oto kaportası değil. Çok dikkatle üzerinde düşünmek lazım. Tıp gitgide daha fazla para öncelikli meslek haline gelmeye başladı. Bunu bütün meslektaşlarıma genellemem. Çok fedakar bilabedel hasta bakan bir yığın hekim var, onları tenzih ediyoruz. Ancak bu sosyal medyada onlar değil, reklama önem veren fenomen doktorlar göze batıyor. Toplum onlara daha fazla ilgi gösteriyor. Bu da toplum sağlığına da, ruh sağlığına da, beden sağlığına da zarar veriyor.
DOKTORLAR BİLE NE YAPACAĞINI ŞAŞIRIYOR
Bir dönem yumurta, tereyağı kesinlikle yasaktı. Şimdi değişti. Tıbbi bilginin niteliği yüzünden şimdi kaşık kaşık tereyağ yiyin, zeytinyağı için, yumurta yiyin gibi söylemler var. Ben tıp fakültesi mezunuyum. Bu haberler arasında başım dönüyor. Hangisinin doğru olduğuna şaşırabiliyorum. Kolesterol ilaçlarını bırakın diyen hocalar var, Kardiyologlar Derneği de sakın bırakmayın diyor. Benim kafam karışıyor. Bu zavallı halk ne yapsın? Onun için kontrollü tıbbi bilginin toplum önüne getirilmesi lazım. Tıp içindeki tartışmaların da tıp kurumu içinde yapılması lazım. Bilimsel olarak yapılabilir bunlar ama halk önünde bilim tartışması problemli bir şeydir. Sağlık ve tıbbi konular artık zıvanadan çıktı. Topluma gerçekten ciddi bir zarar veriyor.