Fatih Sultan Mehmed’in entelektüel portresini kaleme alan İsmail Erünsal, Fatih Sultan Mehmed’in 54 gün süren kuşatma sonunda 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u fethederek şehri bir ilim ve kültür merkezi haline getirdiğini söylüyor.
Dünya tarihinin akışını değiştiren, çağ kapatıp çağ açan, Hz. Peygamber’in (sav) övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinin 570. yılı kutlanıyor. Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapan İstanbul, fetihten önce “İkinci Roma”, “Yeni Roma”, “Byzantion”, “Konstantinopolis” ve “Konstantiniyye” olarak adlandırıldı. Osmanlılar şehri aldıktan sonra ise saadet yurdu anlamına gelen “Dersaadet”, başşehir manasında “Asitane” ve “İslambol” gibi pek çok isim verildi. İmparatorluklara ve medeniyetlere başkentlik yapan kadim şehir İstanbul; tarih, ticaret ve kültürün en önemli merkezlerinden biri olma özelliğini yüzyıllardır muhafaza ediyor.
Fatih Sultan Mehmed, 54 gün süren kuşatma sonunda 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u fethederek şehri bir ilim ve kültür merkezi haline getirmiştir. Fetihten kısa bir süre sonra harap bir halde olan İstanbul’un yeniden imarına girişmiş birçok vakıf eseri inşa ettirmiş ve fethin sembolü olarak Ayasofya’yı camiye çevirmiştir.
Bilimden sanata edebiyattan mimariye geniş bir yelpazede ilgi alanları olan Fatih’in çok katmanlı ilmi birikimi, merakları ve kütüphaneleri Prof. Dr. İsmail E. Erünsal’ın kaleminden Fatih’in Entelektüel Portresi isimli eserde ele alınıyor. Timaş Yayınları’ndan okuyucuyla buluşan eserde çağını aşan bir hükümdar olan Fatih’in yaşamı ve entelektüel dünyasına ışık tutuluyor.
FATİH KİTAP BAĞIŞI YAPMIŞ
İstanbul’u hem idari hem de kültürel bir merkez haline getirmek isteyen Fatih’in tesis ettiği vakıf eserlerinin başında Fatih Külliyesi gelmektedir. 1470’te tamamlanan külliyede Sahn-ı Seman medresesi ve üç kütüphane bulunmaktaydı. Bu kütüphanelere farklı tarihlerde Fatih’in ciddi miktarda kitap bağışı yaptığı vakfiyelerde kayıtlıdır.
Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra bir taraftan İslam kültürünün gelişmesi için önemli adımlar atarken bir taraftan da Batı dünyasıyla kültürel temasları geliştirmiştir. İslam dünyasından ve Batı’dan birçok sanatçı ve bilim adamını İstanbul’a davet ederek bu şehri Doğu ve Batı kültürünün birleştiği bir merkez haline getirmeye çalışmıştır. Nitekim 1471 yılında Fatih’in daveti üzerine ünlü astronom ve matematikçi Ali Kuşçu İstanbul’a gelir ve Ayasofya Medresesi’ne müderris olarak tayin edilir.
İlmî tartışmalar ve münazaralara ehemmiyet veren Sultan, Saray’ında ulemanın dinî konularda yaptığı sohbetlere katılırdı. İhtilaflı konularda devrin alimlerinin tartışmalarını takip eder dinî ve felsefî meselelere alaka gösterirdi. Kendisinin huzurunda Molla Zeyrek ile Hocazâde’nin yaptığı bir münazaranın yedi gün sürdüğü Şakaik’da nakledilmektedir. Fatih’in tasavvuf ilmine de merak duyduğu şahsi kütüphanesinde birçok tasavvufi eserin bulunduğu bilinmektedir.
DEVRİN ALİMLERİNDEN DERS ALDI
Şehzadeliğinden itibaren çok iyi bir eğitim alan Fatih, henüz genç bir yaşta büyük bir bilgi birikimine sahipti. Hocazade Muslihiddin, Molla Güranî, Molla İlyas, Siraceddin Halebi, Molla Hayreddin, Hasan Samsunî başta olmak üzere devrin âlimlerinden ders almıştı. Hem Doğu hem de Batı kültürüne nüfuz etmişti. Arapça ve Farsçanın yanında Grekçe, Latince ve İtalyanca bildiği kaynaklarda yer almaktadır. Eski Yunan ve Roma’nın kültürel mirasıyla alakadar olmuş ve bu dillerde yazılmış bazı eserleri hem kütüphanesine kazandırmış hem de tercüme ettirmiştir. Topkapı Sarayı’nda kurduğu kütüphanede İslami yazmaların dışında Grekçe, Latince, Ermenice, Süryanice, İtalyanca ve İbranice eserler bulunmaktaydı. Bunların bir kısmını Fatih istinsah ettirmiş bir kısmı ise satın alma suretiyle saray kütüphanesine dahil etmişti.
Topkapı Sarayı’ndaki kütüphane kurulmadan önce Fatih’in kendi kitaplarından oluşan bir kütüphanenin var olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Şehzadeliği zamanında Manisa’da oluşturduğu kütüphanesini tahta çıkınca Edirne Sarayı’na götürmüştür. İstanbul’un fethinden sonra da Beyazıt’ta inşa edilen Eski Saray’a intikal eden bu kütüphane Yeni Saray’a (Topkapı Sarayı) taşınmıştı. II. Bayezid devrinde hazırlanan katalog saray kütüphanesinin zengin muhtevası hakkında bilgi vermektedir. 1502 tarihli bu katalogda 7200 eserin künyesi kayıtlıdır. Katalogda Arapça, Farsça ve Türkçe eserlerin yanında Çağatayca, Kıpçakça ve Harezmce yazılmış eserlerin olması da dikkat çekicidir. Topkapı Sarayı kütüphanesinin koleksiyonu daha sonraki dönemlerde yapılan ilavelerle daha da zenginleşmiştir.
Portresini yaptıran ilk padişah
Resim sanatına özellikle portre, madalyon ve harita çizimine büyük bir ilgi duyan Fatih portresini yaptırmak ve başka hükümdarlar gibi ölümünden sonra hatırasını devam ettirmek istemiştir. Bu maksatla Venedik’e mektup yazılmış ve ressam, heykeltraş ve döküm ustası gönderilmesi istenmiştir. İtalya ile kültürel ilişkilerin geliştiği bu dönemde Fatih’in portresini yapmak için İtalya’dan bazı zanaatkarlar İstanbul’a gelmiştir. Bunlar arasında 1470’te payitahta gelen Costanzo da Ferrara’nın yaptığı bronz madalyonda Fatih’i Bizans İmparatoru olarak göstermiştir.
Venedik elçisi Benedetto Trevisan’la birlikte İstanbul’a gelen ünlü İtalyan ressam Centile Bellini de Fatih’in birkaç portresini yapmıştır. İstanbul’da iki yıl (1479-1481) kalan Bellini, portrelerin yanı sıra Fatih’in isteği üzerine Venedik ve Balkanlar’ın haritalarını çizmiştir. Fatih, coğrafi eserlere ve bunların ihtiva ettiği haritalara önem vermekteydi. İskenderiyeli astronom ve matematikçi Batlamyus’un meşhur eseri Geographike Hyphegesis’i Arapça’ya tercüme ettirdiği gibi kütüphanesinde Orta Çağ İslam ve Batı dünyasına ait çeşitli coğrafya kitapları ve haritalar bulunmaktaydı. Özellikle Avrupa’nın coğrafyasını ve çeşitli bölgelerini gösteren haritaları askeri maksatlar için temin etmeye çalışması buraları tanıma ve hâkimi olma isteğinin de bir göstergesiydi.
Kültür adamı ve komutan
Osmanlı’yı cihan-şümul bir imparatorluğa dönüştüren Fatih Sultan Mehmed (1432-1481) hem kudretli bir komutan hem de bilimi ve sanatı himaye eden entelektüel bir kültür adamı olarak tarihe geçmiştir. Fatih’in bu vasıfları ve daha fazlasını İsmail Erünsal’ın “Fatih’in Entelektüel Portresi” isimli eserinde okumak mümkün.
Şiirle yakından ilgilenmiştir
Pek çok Osmanlı sultanı gibi Fatih de şiir ve şairlerle yakından ilgilenmekteydi. Sarayında haftada iki gün şairlerle toplantılar yapar ve onların kendilerini göstermeleri için ortam oluştururdu. Bu meclislerde şairler hem kendi şiirleri hem de padişahın gazellerine, beyitlerine yazdıkları nazireleri okurlardı. Fatih, devrindeki şairlerin hamisi olmakla birlikte kendisi de Divan sahibi bir şair idi. Âşık Çelebi Meşairüş-Şuara’da Fatih’in Osmanlı sultanları arasında mahlas sahibi ilk şair olduğunu belirtmektedir. Şiirlerinde derin bir lirizm ve samimiyet ön plana çıkmakta Hafız ve Şeyh Sa’di’nin tesiri görülmektedir. Fatih’in Avnî mahlasıyla yazdığı şiirlerinden meydana gelen divanın yazma nüshası İstanbul’da Millet Kütüphanesi koleksiyonunda bulunmaktadır.