İstatistiklere göre dünyada her 20 dakikada 1 kişiye otizm tanısı konuyor. Türkiye’de ise 1 milyon 300 binin üzerinde otizmli birey olduğunu görüyoruz. Otizmli çocukların erken tanısının konulması, özel eğitimi ile topluma kazandırılması ise oldukça büyük bir önem taşıyor. Geçtiğimiz hafta Aksaray’da bulunan Merkez Mehmetçik İlkokulu’nda velilerin, okulda eğitim gören otizmli öğrencilerin sınıflarının kapatılmasını talep etmesi, hatta bu özel öğrencilerin yuhalanması Türkiye’nin gündemine oturdu. Bu mesele henüz otizm farkındalığımızın olmadığını da ortaya çıkardı. Otizmli bireyler için eğitim oldukça önemli. Otizm Vakfı kurucularından ve yönetim kurulu başkan yardımcısı Cengizhan Soneren ve oğlu Atahan’ın hikâyesi ise otizmli bir çocucuğun okul ve eğitim hayatı boyunca yaşadıklarını, eğitim almasıyla hangi noktaya gelebileceğini gösteriyor.
Atahan 23 yaşında, otizmli bir genç. Yemek yapmaya bayılıyor. Özellikle kek, truf ve çikolata yapmayı çok seviyor. Çok eğlenceli, hatta sosyal biri. Her sabah kalkıp Otizm Vakfı’na gidiyor. Orada birbirinden farklı eğitimlere dahil oluyor. Hatta bazı eğitim sınfılarında neredeyse öğretmenlere asistanlık vazifesi yapıyor. Sınıftan kaçan çocukları Atahan ikna edip, sınıfa geri getiriyor. Onlarla yemek yapıyor, gerekirse bulaşıkları yıkıyor. Bugün olduğu yere gelebilmek için çok emek sarf etmiş. Onun bu zorlu yolu aşmasını sağlayan, onunla bu yolda yürüyen ise babası Cengizhan Soneren ve annesi olmuş. Cengizhan Soneren, hayatını oğluna adamış. Onunla birlikte her gün eğitimlere katılmış, evde bu eğitimleri tekrar etmiş.
Soneren’e oğlu Atahan’ı ve bugünlere nasıl geldiklerini soruyorum. O da söze, “Çok özel bir çocuk” diye başlıyor. “Atahan bize sahip olduğu için, biz de ona sahip olduğumuz için şanslıyız” diye devam ediyor: “Kimse çocuğunun otizmli olmasını istemez, her aile de bunu kaldıramaz. Ama biz çok güzel yaşadık. Gördük, beraber öğrendik.”
Atahan 1996 yılında dünyaya gözlerini açmış. Soneren, “Atahan’a otizm teşhisi iki yaşındayken konuldu. İlk çocuğumuzdu ama yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlamıştık” diyor. Teşhisten sonra farklı bir dünyanın içine girmişler. Gerisini Soneren’den dinleyelim: “Atahan teşhisin ardından, üç yaşında devletin o dönem için önerdiği eğitimlere başladı. Bu 6 bireysel, 2 grup eğitimiydi. Yani oldukça az bir eğitim. Biz yol alabilmek için bunu özel derslerle desteklemeliydik. Eşim memurdu. Ben kendimi oğluma adadım. Bir yandan çok aktif olmadan aile işini yürüttüm. Onun için evde özel yapılandırılmış bir oda hazırladım. Her an yanındaydım. Akşam evdeki bu çalışma odamızda dersleri tekrarladık, destekledik. Zor bir çocuktu ama şansımız taklit yeteneğinin çok iyi olmasıydı. O bizden ne gördüyse hemen öğrendi ve davranış olarak benimsedi.” Peki kişisel olarak siz ne yaşadınız?” diye soruyorum Soneren’e. Şunları anlatıyor: “İnsan bu süreç içinde farklı şeyler yaşıyor. Teşhis konulsa da kabullenemiyorsun. Sonra karşılıklı olarak eşini suçlamaya başlıyorsun. ‘Acaba nasıl kurtulabiliriz?’ sorusunu soruyorsun. Alternatif tedavileri merak ediyorsun. Çevreden, herkesten tepkiler alıyorsun. Oysaki mantıklı olmak lazım. Yolumuz uzun. Ama imkansız da değil. Bu da özel eğitimler demek.”
Soneren ailesine bu noktada yardımcı olan kurdukları vakıf olmuş. 42 otistik çocuk anne ve babasıyla bir araya gelip kurduğu Otizm Vakfı çatısı altında birbirlerine destek olmaya başlamışlar. Cengizhan Soneren bu vakfın hem kurucusu hem de yönetim kurulu başkan yardımcısı. “Birlikte mücadele etmeye çalışıyoruz. Deneyim paylaşmak yolu kısaltıyor. Atahan zor bir çocuktu ama bugün geldiği nokta hepimizi mutlu etmeye yetiyor. Tüm ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Okulda öğretmenlerine neredeyse asistanlık yapıp, diğer çocuklarla ilgileniyor. Yemek yapmak onun ilgi alanlarından. Keklerimiz, çikolatalarımız onun elinden... Kendisi benim gibi şeker hastaları için özel çikolata tarifleri bile yapıyor. Ancak tüm bunlar Atahan’ın eğitimi bitti demek de değil. Her insan gibi onun da eğitimi devam ediyor. Hepimiz gibi. Hepimiz bir araya gelip farkındalık için mücadale etmeliyiz” diyor.