Kapitalizmin cenderesindeki insanlığa bir teklifi var Kutlu’nun: Cenneti bu dünyada aramaktan vazgeç, kurtuluş için toprağa dön ve kanaat et!..
Balık ayıklıyordum. Pofuduk, karşıma kurulmuş çinekopları kesiyordu. Birden üst kattan süzülen kavruk bir ses mutfağı doldurdu: Eve dön! / Şarkıya dön! / Kalbine dön!.. Apartman değil sanki sanatevi mübarek!. Ayıklamaa bitti. Ellerimi yıkamak için soluma dönüyorum. Duvarda bir Kutlu tablosu, yağlıboya. Yeşillikler içinde bir köy. Renk cümbüşünde kayboluyorum...
Türk hikâyesinin usta isimlerinden Mustafa Kutlu, pandemi günlerinde art arda yayımlanan Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş (2020) ve Akıntıya Karşı (2021) kitapları ile dikkat çekti. Kutlu’nun Huzursuz Bacak, Hesap Günü ve Sevincini Bulmak gibi eserlerinde iktisat ve siyaset konularına yer vererek hâkim sermayeye eleştiriler getirdiğini biliyoruz.
Yukarıda bahsettiğimiz kitaplarında alışılmış üslubunun dışına çıkan Kutlu, eleştirilerini iyice derinleştirip sistemleştirererek, ‘yeni bir şey’ söylüyor. Buna, kapitalizmin hakikî yüzüne dikkat çekerek başlıyor: “... ‘dünya benim’ diyen zihniyet .. önce hayatı var eden .. dört unsura (toprak-su-hava-ateş) saldırdı. Toprağı zehirledi, suyu kirletti, havayı bozdu, iklimleri değiştirdi..” (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş, s. 87). Öyle ki, “... Sınırsız tüketim, gezegenimizin sınırlı varoluş imkânlarını tüketmek üzeredir” (s. 110). Sistemin fenalıklarını çarpıcı bir şekilde resmettikten sonra, “Ne yapmalı?” sualine cevaplar arayan Kutlu, “... kapitalizmin ek yerinin ... ‘tüketim’ olduğuna inanmışımdır. Derdimiz kapitalizmi haklamak değil mi? O sebepten şunun tekerine nereden taş koyabiliriz diye düşününce; ‘Hududullah’ı gözetip ‘kanaat’ı dile getirdim.” (s. 106) diyerek, kapitalizmin ketenperesinde can çekişen insanlığa bir teklif getiririyor. “(Kapitalist) ... hayatı revize etmek, makûl hâle getirmek veya ona İslâmî bir kılıf uydurmaya çalışmak havanda su dövmektir..” (Akıntıya Karşı, s. 119) görüşü ile bu vahşi sistemi ‘ıslah etme’ çabalarının beyhudeliğini de vurguluyor. Ona göre insanlık, bu krizden toprağa dönerek, aşırı tüketimi bırakıp kanaat ederek, kainattaki ilahî nizama uyum sağlayarak çıkabilir. ‘Tüketim’e direniş göstermek, dirilişin ilk adımıdır ve bunu ancak ‘kendi hikâyemizi yazarak’ başarabiliriz. Böylelikle tabiatın kurtuluşu da mümkün olacaktır. Öyleyse, “Az yiyecek, az konuşacak, az uyuyacaksın. Nimete şükredecek, sıkıntıya sabredeceksin. Üretim ihtiyaca göre, tüketim kanaat ile..” (Akıntıya Karşı, s. 19).
Takip edilecek yol belli ve zorluklarla dolu. Yürüyüş ‘toprağa dönüş’ ile başlayacak “... sanaldan doğala ... inkârdan imana...” (Akıntıya Karşı s. 121) doğru ilerlenecek, oradan da ‘kanaat’e ulaşılacak. Zira, “Toprağa dönmek kanaat ekonomisi demek.” (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş, s. 122). Kanaat’i sahiplenen bir topluluk kurmak insanı ‘tüketim nesnesi olmak’tan da kurtaracaktır. Bunu mümkün görüyor Kutlu ve: “Aslolan kapitalizmin kanunlarına teslim olmayan bir ‘ret cephesi’ni dinî-millî-ilmî-fikrî olarak inşa etmektir. Bu zor görev, elini taşın altına koyacak ulemâ ile akademyaya düşüyor..” (Akıntıya Karşı, s. 90) diyerek ülkenin münevverlerini göreve çağırıyor. Şöyle sürdürüyor davetini: “... Amentü’ye inananlar kalben, zihnen, fikren .. ret cephesine ... katılmalı.” (Kalbin Sesi, s. 126).
Kapitalizm, “Ya esir olacaksın ya da zorba” diye dayatırken, “.. İnsanlık hız ve haz elinde tükeniyor”ken kafa yorup fikir geliştiriyor, tekliflerde bulunuyor Kutlu. Neyi, niçin, nasıl söylediğini okuyup görmek ve akabinde tatbik edilebilir olup olmadığına karar vermek için geç kalmamak lâzım. Bu teklif mutlaka bir ‘aksiseda’ bulmalı.
Sözü Akıntıya Karşı’da yeralan Tüketim Tapınakları başlıklı yazının son cümlesiyle bitirelim: ‘Çıkış Yok’ adlı filim oynuyor ama ‘Bizim Hikâye’ bir yol bulup bu fantastik dünyadan çıkarak dağlara doğru gidecek. ‘Kalbin Sesi’ bize yol gösteriyor. (s. 28).
Kalbimize güvenelim...
- Bir söz, bir dize..
- Bu sefer Mustafa Kutlu’dan sözler alıntıladık. İlki Ya Tahammül Ya Sefer’in son cümlesi:
- Seni, içine yerleştiğin hayatı, gün gün sivriltip, parlattığın geleceği anlıyorum.
- İkinci söz Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş’ten:
- Âlete değil, âyete inanın. (s. 121).
- Ve sonuncusu Kutlu’nun 22 yıl önce gazetemizde yayımlanan Yağmurun Sesi başlıklı yazısından: ... Yağmurun sesi ne hikâyeler anlatır.
- Dizemiz İsmail Karakurt’un Şair başlıklı şiirinden:
- Kuytularda ışıldayan bir endişeyim ben / Yüreğimi serdim zamanın titreşen aralıklarına / orda... uçuşuyor dünya.
- (Simurg, s. 22).
Gümüş Sakal’a ve Seyfettin’e selâm olsun!
Pandemi günleri. Çoluk çocuk eve tıkılmışız. Bir ara Zeynep geldi elinde bir paket, “Baba, sana gelmiş.” Açtım, incecik bir ‘güzellik’ çıktı zarfın içinden: Selâm Olsun. Kitabın kapağını aralarken, bulutlar, göller dökülüyor elime. Kuşlar sürü sürü odaya doluşuyor. Ufukta karlı dağlar, sis... Evet, Mustafa Kutlu’dan bir yaz hediyesi.
Aslında bir ‘hatırat’ sayılması gereken kitabın girişinde, ‘Yunus Emre’nin Selâm Olsun başlıklı şiiri karşılıyor okuru. Yunus’un -ki Yunus diyecek kadar yakınımızdır!- şiirlerini tekrar okumaya karar vererek ilk sayfayı çeviriyorum, Vasgirt’te (Erzincan) Söğütlü Kahve önünde oturuyorlar: Nurettin Albayrak ve Kutlu. Siyah-beyaz fotoğrafı görünce içimizde güller açıyor. O gülleri yoklayan rüzgâr bizi alıp eskiye götürüyor. Şu söz dolanıyor dilime: Yalanmış meğer yalan dünya!..
Kutlu her ne kadar, “Sevdiklerim ve kaybettiklerim için yazamıyorum...” (s. 30) dese de enfes metinler var kitapta. Bunların başında, Seyfettin’i Severdik (s. 64-66) ve Gümüş Sakal Öldü mü? (s. 67-69) geliyor. Seyfettin Manisalıgil’i tanıyamadım ama Gümüş Sakal herdaim gülümsüyor bana. Bu iki yazıya Bu Adam Kim?’i, Kadir Ağa’yı ve D. Mehmet Doğan başlıklı şiiri de eklemeliyim. Yarısıyla tanışıklığım olan 16 isim hakkında metinler var kitapta. O metinlerde ise yaklaşık 70 isimden, 70 mekândan ve 20 kitaptan bahsediliyor. Ayrıca kitaptaki metinler 20’den fazla siyah-beyaz fotoğraf ile desteklenmiş.
Selam Olsun’u okumayı bitirdiğimde derince iç çekiyor ve D. Mehmet Doğan duruşuyla Kutlu’ya bakıyorum:
Selâm olsun, selâm cümle yârana!.
Okuyalım-Okutalım..
Artık kış geldi. Uzun soluklu kitaplar okuyabiliriz. Üç tavsiyemiz var.
İlkin Rahmetli Sezai Bey’i anlatan bir kitap, Turan Karataş hocadan: Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç, İz Yayıncılık.
Sâniyen bir Teoman Duralı kitabı: Öyle Geçer ki Zaman, Söyleşi: Ali Değermenci, Turkuvaz Kitap. (Teoman Duralı’ya da Rahmet olsun.)
Salisen şiir gibi bir kitap var: Dünyayı Dolduran Kiraz, Şükrü Karaca, Ötüken
Neşriyat. (Karaca’ya da duâlar gönderelim.)