1999 yılında sınava girip Türkiye ikincisi olarak kazandığı yurtdışında öğretmenlik hakkı, eşinin başörtüsünden dolayı elinden alınan öğretmen Abdullah Yılmaz, iç hukukun tükenmesinin ardından 16 yıl önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) açılan davayı kazandı. Ancak Millî Eğitim Bakanlığının (MEB) açtığı temyiz kararında Danıştay, AİHM’nin kararını iptal ederek Abdullah Yılmaz’ı 2’nci kez mağdur bıraktı. Dava için 30-40 bin lira masraf yapan Abdullah Yılmaz, ''Gerekirse bir 20 yıl daha uğraşacağım'' diyor.
28 Şubat döneminde yaşanan olayda, yurtdışındaki okullarda görevlendirilmek üzere MEB‘in 1999 yılındaki sınavında Türkiye ikincisi olan Abdullah Yılmaz’ın yurtdışında öğretmenlik atamasını, öğretmen eşinin okulda peruk takması ve günlük hayatında tesettüre uygun giyinmesi sebebiyle Danıştay iptal etmişti. Yurtdışına çıkma engeli olarak eşinin başörtüsü gösterilen öğretmen, daha sonra olayı yargıya taşıdı.
Türk cumhuriyetlerindeki okullarda görevlendirilmek üzere DSP-MHP ANAP koalisyon hükümetince açılan sınava girerek Türkiye ikincisi olan ve mülakatı da başarıyla geçen ve o dönemde Eskişehir Anadolu İmam Hatip Lisesi Din Kültürü Dersi öğretmeni olan Abdullah Yılmaz, MEB’in "görevlendirilmeniz uygun görülmemiştir" tebligatıyla karşılaşınca, DSP’li Metin Bostancıoğlu’nun başında olduğu Millî Eğitim Bakanlığı’na dava açmıştı.
Yılmaz, Eskişehir İdare Mahkemesi’nden bir sonuç alamayınca davayı Danıştay’a taşımıştı. 2006 yılında Danıştay’da haksız bulunan Yılmaz, daha sonra davayı AİHM’ne taşımıştı. AİHM ise 16 yıl sonra 2020 yılında verdiği kararda, davada Abdullah Yılmaz’ın haklı olduğuna karar verdi. Millî Eğitim Bakanlığı davayı bir daha Danıştay’a taşımıştı. 2’nci kez açılan davada Danıştay, AİHM’nin verdiği haklılık kararını ve neticesinde Eskişehir 1. İdare Mahkemesinin Abdullah Yılmaz’ın lehine verdiği kararları bozarak yine Yılmaz öğretmenin aleyhine karar verdi.
Bu karara itiraz eden Yılmaz öğretmen, Danıştay’ın kararında sabit kalması halinde önce Anayasa Mahkemesine ve daha sonra gerekirse yine AİHM’ne başvuracağı belirtti.
Olayın yaşandığı dönemde yaşadığı haksızlığı çeşitli yollarla devlet büyüklerine duyurmaya çalıştığını belirten Yılmaz, bu kararın ardından ulusal ve yerel gazetelerde uzun süre gündemde kaldığını ifade ederek yaşadıklarını şöyle anlattı:
- “28 Şubat sürecinde 1999 yılında yurt dışında öğretmenlik yapabilmek için girdiğim sınavda Türkiye 2’incisi oldum. Türkiye 2’incisi olmama ve bütün şartları taşımama rağmen eşimin başörtülü olması hasebiyle gönderilmedim. Bir haksızlığa ve zulme uğradım. Yaşadığım bu olayın haksızlık olduğu, adaletsizlik olduğu bütün basın yayın organlarında ifade edildi. Aylarca gündemde kaldı. 2006 Yılında TBMM’deki hukukçu milletvekillerinin tamamı benim haklılığım konusunda basında açıklamalarda bulundular. 2006 yılında Danıştay benimle ilgili kararını verirken istihbarat raporlarını delil kabul etti, fakat aynı mahkeme aynı tarihte sol düşünceli bir başka öğretmenimizin istihbarat raporunu delil kabul etmedi onu yurtdışına gönderirken eşimin başörtülü olması sebebiyle benim yurtdışına gidemeyeceğim kararını verdi. Aklı başında hukuk bilen herkes benim haklılığım konusunda açıklama verdi. Daha sonra konu ile ilgili AİHM’ye açtığım davayı kazandım.”
Olayın hukuki sürecinden bahseden Abdullah Yılmaz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Danıştay’ın vermiş olduğu kararı iptal ettiğini, Millî Eğitim Bakanlığının Danıştay’a yaptığı temyiz sonucunda ise Danıştay Davanın manevi tazminat bölümü olan kısmını kabul ederken, Davaya esas olan alacağımız esas bölümün iptal edilmesine anlam veremediğini dile getirdi. Yılmaz konuyla alakalı, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de davayı kazandık. AİHM, Danıştay’ın kararını iptal etti. Ancak 2020 yılında bakanlık davayı yeniden temyize gönderince Danıştay lehine verilen kararın birini kabul ederken, diğerini iptal etti ve yeniden başa döndük. Bu durum adalet duygumuzu sarstı. Yeniden itiraz ettik.
Bu konuda gerekeni yapılacağı inanıyorum ve bu mücadeleyi sonuna kadar da götüreceğim. Danıştay’ın verdiği karar Eskişehir İdari Mahkemesinin verdiği kararın bir kısmını kabul ediyor. Yani bin liralık manevi tazminat bölümünü kabul ederken, görev yapmış gibi sayılarak alacağı hakların ödenmesi bölümünü yani esas almamız gereken bölümü iptal ediyor. Ben haklıysam neden haklarımızı vermediler, haksızsam niye bir bölümünü kabul ettiler? Bu açık bir çelişki yani. Danıştay açısından da çok büyük bir eksiklik ve çelişkidir. Eğer ben davayı kaybettiğiysem, ortada bir haksızlık varsa bana hiçbir hak vermemeleri gerekirdi. Manevi tazminatı da vermeleri gerekirdi. AİHM’nin kararın üstüne karar Danıştay vermez diye biliyordum, ancak veriliyormuş” diyerek yaşadıklarını anlattı.
Yılmaz öğretmen yaklaşık 20 yıllık süreçte sabırla çetin bir mücadele verdi. Bu uzun süreçte Danıştay, AİHM’de kazandığı davanın karşılığını bin lira olarak uygun gördü. Sürecin uzun yıllar sonunda eline neredeyse hiçbir şeyin geçmemesinden dert yanan öğretmen Abdullah Yılmaz, bu zaman zarfı içerisinde harcadığı paralardan dolayı da mustarip olduğunu sözlerine ekledi. Mağdur öğretmen Yılmaz; “Bin lira gibi komik bir rakam öderken, ben bu davaya 30-40 bin liraya yakın para harcadım. Yani hukuki süreci takip edebilmek için bir devlet memuru olarak oğlan üstü zor süreçlerden geçtim. Kararların tercümesi bile bir dünya para tutarken, eğer ben haklıysam bin lira benim verdiğim mücadelenin ve uğradığım zulmün karşılığı asla olamaz. Alacağım esasen maddi tazminat da yaşadığım bu psikolojik baskıyı asla ortadan kaldırmayacak ancak ‘adalet yerini buldu’ diyeceğim” dedi.
Son olarak davanın peşini bırakmayacağını belirten Yılmaz, yurt dışında adalet aramadan bu sürecin noktalanmasını temenni etti. Yılmaz, “Adaletin yerini bulmasını istiyorum. 13 Şubat tarihinde bize tebliği edilen Danıştay kararına 15 günlük süreç içerisinde itiraz ettik. Eğer yaptığımız bu itiraza olumlu cevap alamaz isek, Anayasa Mahkemesine başvuracağız. Eğer Anayasa Mahkemesinde alamazsak belki yine, ömrümüz yeter mi bilmiyorum, bir 20 yıl daha mücadele vermek üzere AİHM’ye galiba yeniden gideceğiz gibi gözüküyor. Ama temennim gitmememiz. Kendi ülkemizin adaletini güvenerek bu ülke içerisinde adaletin bulmamıza yargıçların yardımcı olmaları arzumuzdur” diye konuştu.