Uzun yıllar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın danışmanlığını yapan, şimdi de AK Parti’den milletvekili adayı olan Mücahit Arslan, “Tayyip Erdoğan karşıtlığını siyaset zannetmek, aslında Türkiye’de muhalefetin siyasetsizliğini gösteriyor” diye konuştu.
AK Parti kurulduğu günden bu yana Tayyip Erdoğan'ın en yakınındaki isimlerden birisi oldu. Medyada görünmese de röportajları ve görüntüleri televizyonlarda yer almasa da o siyasî süreçlerde hep etkin oldu. Yakın çevresi ondan 'sorun varsa çözer' şeklinde bahsediyor. Mücahit Arslan'dan, daha doğrusu milletvekili aday listesinde kimilerince ilk kez öğrenilen ismiyle Ali İhsan Arslan'dan söz ediyorum. İlk kez Yeni Şafak'a konuşan Arslan'la zor ama güzel bir röportaj oldu. AK Parti kurucusu ve Tayyip Erdoğan'ın yakın danışmanlarından ve artık milletvekili adayı Mücahit Arslan'a, kamuoyunda merak edilen her soruyu sordum. Mücahit Arslan'ın bugüne kadar öne çıkmayışındaki sır, biraz da cevaplarındaki tevazu ve ketumiyette gizli.
Tayyip Bey'le doksanların ikinci yarısında tanıştım. Tanışmama vesile olan Ömer Çelik'ti. Benden Tayyip Bey'e bahsettiğini ve Tayyip Bey'in benimle görüşmek istediğini söyledi. Tayyip Bey'le tanışmamız bir kahvaltı sofrasında oldu. Bir arkadaşımla birlikte Cuma günü kahvaltıya davet edildik. Kahvaltıda başlayan sohbet Cuma namazına kadar sürdü.
Biraz genel hasbihal ettik. Ama konuştuğumuz bir konu var ki halen tüm canlılığıyla zihnimde. Tayyip Bey'e şöyle demiştim: “Sizinle ilgili benim zihnimde yer eden üç kare var. İlki, belediye seçimi gecesinde, televizyonda yaptığınız konuşma. ANAP'ın adayı İlhan Kesici zafer kutlamaları yaptığı sırada siz kameraların karşısına geçip, 'Teşkilatımın bana verdiği bilgiye göre şu kadar oy farkıyla belediye başkanı seçildim' dediniz. Bu teşkilatınıza olan güveninizi, teşkilatınızı iyi yönettiğinizi gösteren bir kareydi. Aynı gün bir gazetecinin 'Peki kazanamazsanız ne olacak?' sorusuna cevaben de 'Biz maraton koşucusuyuz, koşmaya devam ederiz' dediniz. Bu, sizin kararlılığınızı ve azminizi ortaya koyan bir kareydi. Zihnimdeki üçüncü kare ise bir köprü inşaatının temel atma töreniyle ilgili. Harç aldığınız küreği çok ciddi tutmuştunuz. Bu kare de, büyük küçük fark etmeksizin yaptığınız her işi ciddiye aldığınızı gösteriyordu."
Tebessüm etti. Ben de kendisine, “Kısmet olursa siz gelecekte Türkiye'nin başbakanı olacaksınız" dedim. “Yok estağfurullah Hocam var" dedi, Necmettin Erbakan'ı kastederek. Ben de kendisine cevaben şöyle dedim: “O ayrı fasıl, ama benim hissiyatım bu şekilde. Ancak asıl soru şu; normal bir başbakan mı olacaksınız, yoksa Türkiye'yi adalet üzerine dönüştüren bir lider mi? Eğer birincisi olacaksanız, zaten olursunuz. Ama ikincisi olacaksanız, bu yolculuğunuzda her zaman yanınızda olmaya hazırız" dedim. Tayyip Bey'le beraber olma sürecim işte bu kahvaltıyla başladı.
Yok, hayır. Tayyip Bey'le çalışmanın zorluğu olmaz. Onunla birlikte çalışmak çok keyiflidir.
Tayyip Bey ile çalışmak herkese nasip olmayacak, eşi bulunmaz bir tecrübedir. Neyi ne kadar öğrenebildiğimizi zamanla göreceğiz.
Bu yeni bir durum değil. CHP'si de MHP'si de 10 seçimdir Tayyip Erdoğan karşıtlığı yapıyor. Bu seçimde bu kervana HDP de eklendi. Tayyip Erdoğan karşıtlığını siyaset zannetmek, aslında Türkiye'de muhalefetin siyasetsizliğini gösteriyor. Ortaya eser, iddia ve proje koyamayanlara gerekli cevabı millet 7 Haziran'da verecektir.
Benim için Tayyip Bey, bu tanımların hepsidir.
Biz ailecek partinin kurulma sürecinin içinde olduk. Babam, kız kardeşim ve erkek kardeşim ilk günden itibaren partinin kuruluş çalışmalarında yer aldık. Normalde parti kurucusu olması gereken kişi babamdı. Ancak bana nasip oldu.
Parti kurucusu olmayı hak eden o kadar çok insan vardı ki, her ne kadar başından beri işin içinde yer alanlardan biri de olsam, bunu ön plana çıkarmayı doğru bulmadım.
Tayyip Bey farklı görüşleri daima dikkate alır. Sabırlı, sahici ve samimi bir insandır. Bir şeye karşı çıkıyorsa, onun mutlaka reel bir sebebi vardır. Bu ilk anda anlaşılamayabiliyor. Ama o reel sebep gün yüzüne çıktığında, haklı olduğunu da herkes teslim ediyor. Bizler buna defalarca şahit olduk.
Başkanlık sistemi, siyasi istikrar ve yönetimde etkinlik için bir ihtiyaçtır. Karar alma süreçlerini hızlandırır, ülkenin gelişmesine ivme katar. Türkiye'nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için de buna ihtiyacımız var.
Bizim muhalefet partilerimiz ne yazık ki çözüm ortağı olan partiler değiller. Bir şeyi çözmek için bir araya gelme motivasyonları yok. Engelleme konusunda çok mahirler ama bir meseleyi sonuca erdirmek için destek olmuyorlar.
AK Parti'nin kuruluşundan bu yana Tayyip Bey'in özel danışmanı olarak tüm siyasi süreçlerde yer aldım. Partinin yetkili organlarıyla, grup yönetimiyle, görevim icabı hep yakın çalıştım. AK Partili birisi olarak, bundan sonraki süreçte de, nasip olursa, çalışmalarımı parlamento çatısı altında sürdüreceğim.
Saha yabancı olduğum bir alan değil. 20 yıldır Tayyip Beyle hep sahada ve milletimizle temas halindeyiz. AK Partililiğin güzel yanı insanlarla hemhal olmaktır. Seçim bölgemde, her kesimle ve herkesle temas etmeye gayret ediyorum.
Yeni anayasa ihtiyacının konuşulması bile bizatihi değerlidir. Bu yeni anayasa, ama bugün ama yarın mutlaka yapılmak durumundadır. Parlamento ve milletimiz açısından yeni anayasanın artık geri dönülmez bir süreç olduğuna inanıyorum.
AK Parti, kurulduğu günden bu yana pek çok engelle karşılaştı, pek çok krizi başarıyla yönetti. Erdoğan'ın siyasi yasaklılığından Genel Başkanın milletvekili yapılmamasına, 27 Nisan e-muhtırasından kapatma davasına, Gezi olaylarından 17-25 Aralık darbe girişimine varıncaya kadar, lider başta olmak üzere AK Parti kadrolarının feraseti ve tecrübesi, milletimizin desteği ve muhabbeti sayesinde her krizden güçlenerek çıktık. Her kriz ayrı bir tecrübe kazandırdı. AK Parti olarak kazandığımız tüm tecrübeleri, demokrasiyi ve milletin hukukunu korumaktan yana kullandık.
Tayyip Erdoğan gibi bir liderle yakın çalışan herkes için benzer şeyler söylenir. Çok şey bilmek her zaman sırra vakıf olmak demek değildir. Sayın Cumhurbaşkanımızla kişisel hukukumuz sebebiyle elbette özel bilgi paylaşımlarımız da olmuştur, ama bunlar devlet sırrı anlamına gelmiyor.
Aslında normal. Nüfus cüzdanımdaki ismimin Ali İhsan Arslan olduğunu ben de ilkokula gittiğimde öğrenmiştim. Ailem bana doğduğum günden itibaren Mücahit diyor. Bana Ali İhsan Arslan diye seslenildiğine tanık olmam, ilkokulda sınıf yoklamasıyla başladı. Annem de nüfustaki ismimin farklılığını, ben iki-üç yaşlarındayken aşı için beni hastaneye götürdüğünde öğrenmiş.
Ben Ankara doğumluyum ama aile kökeni olarak Diyarbakırlıyım. Bir Diyarbakır seyahatinde babam nüfusa kaydımı yaptırmak istiyor. Nüfus memuru 'Mücahit' isminin irticai bir isim olduğunu ve yazamayacağını söylüyor. Bunun üzerine babam dedemin ve kendisinin adlarını birleştirerek, nüfusa ismimi Ali İhsan olarak yazdırıyor. İlkokul ve üniversite arkadaşlarım dâhil tüm çevrem bana Mücahit diye hitap eder.
Babam çok yönlü, fazlasıyla aktif birisi. Siyasetle, sivil toplum çalışmalarıyla ilgilendiği gibi, yetmişler ve seksenlerde medya sektöründe de yer almıştı. Dönemin muhafazakarlarının en popüler dergisi 'Şura'nın kurucusu ve sahibiydi. Zaman gazetesinin kurucusu ve imtiyaz sahibiydi. 1987 sonunda Zaman'la ilişiğini kesmesinin ardından, 'Cıngar' isimli bir mizah dergisi de kurdu. Çocuk kitapları basan Kandil yayınevinin sahibiydi. Bunların yanında ticari çalışmalarını da sürdürüyordu. MAZLUM-DER kuruculuğu ve genel başkanlığı yaptı. Dolayısıyla babam sayesinde, Türkiye'deki İslami hareketin dönüşümünü, gelişimini yakından izleme şansım oldu. Bizim evde neredeyse her gece sabahlara kadar siyaset konuşulur, hararetli tartışmalar yapılırdı. Çay kahve servisini de genelde ben yapardım. Böyle bir ortamda büyüdüm. Hatta 17-18 yaşlarına kadar pek çay içemedim. Zira çay dağıtmaktan içmeye fırsatımız olmuyordu. Babam bize hem öncü hem model oldu.
Ehliyeti 18 yaşımda aldım. Kimseye haber vermeden, sınava girip ehliyetimi almıştım. Babama söylediğimde, çok şaşırdı. Ertesi gün şirketimizde çalışan bir akrabamızı çağırdı ve ona bana araba kullanmayı öğretmesini söyledi. “On beş gün Mücahit'le birlikte araba kullanacaksın. Direksiyonda sen olacaksın. Sonraki on beş günde de direksiyona o geçecek ve yine yanında olacaksın. Kendi başına kullanacağına kanaat getirdiğinde de bunu bana haber vereceksin" demişti. Bu süreç bittikten sonra babam beni yanına çağırdı. “Oğlum bundan sonra bu araba senin. Ancak sana bir nasihatim var. Arabana bir arkadaşın, tanıdığın binerse onu muhakkak gideceği yere kadar götür. Bu da senin sadakan olsun" diyerek arabanın anahtarını teslim etti.
Evet uyuyorum. Bu nasihat beni etkileyen bir şeydi. Bu nasihate uymaktan çok da keyif alıyorum. Tabii bu nasihat yüzünden, yaptığım kilometre sayısı bir hayli fazla. Hatta şehirlerarası transferlerim bile vardır.
(Gülerek) Kimseyi yarı yolda bırakmadık hamdolsun, ama arabada da bırakmadık.
AK Parti'nin başlattığı hiçbir süreç akim kalmadı, hep başarıya ulaştı. İnşallah bu mesele de geride kalacak. Bu süreçte önemli olan, kanın durdurulmasıdır, anaların göz yaşlarının dindirilmesidir. Bu hususta önemli mesafeler katedildi. Adı üzerinde bir süreç olduğu için, kuvvetle muhtemel sürecin bittiğinin farkında bile olmayacağız. Peyderpey adımlar atıldıkça, hedefler bir gün tümüyle gerçekleştiğinde, sorunun çoktan geride kalmış olduğunu göreceğiz. Sürecin teminatı, farklı etnik unsurları, farklı kültürleri ve inançları barış içinde birarada yaşatmış olan tarihimizdir. Sürecin sigortası ise tüm bu değerleri özümsemiş olan AK Parti'dir.