
Ünlü aktör Russell Crowe’u yönetmen ve oyuncu olarak izlediğimiz, büyük bir bölümü Türkiye’de çekilen Son Umut (The Water Diviner) filmini duymayanımız var mı? Film konusu ve kadrosu itibariyle büyük ilgi çekti. Peki tarihi unsurlar doğru kullanılmış mıydı? 3 oğlu Çanakkale Savaşı sırasında Gelibolu’da kaybolan Avustralyalı bir çiftçinin arayış hikayesinin anlatıldığı filmi Nejat Çuhadaroğlu Derin Tarih'e değerlendirdi.
Tarihî ve askerî objelerin sergilendiği Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi kurucusu Çuhadaroğlu kostüm seçiminden bayraklara, savaş sahnelerinden şehit sayısına filmin tarihî gerçeklere ne kadar uyduğunu açıkladı.
Derin Tarih'ten Rabia Albayrak'ın haberine göre; Son Umut, Mel Gibson’un 30 sene önce çektiği Gallipoli (Gelibolu) filminden sonra bana göre çekilmiş en gerçekçi, en iyi Gelibolu-Çanakkale filmi. Aslında Son Umut tam manasıyla bir savaş filmi değil. Ara sıra “flashback” dediğimiz geri dönüşlerle Çanakkale Savaşı’nın belirli dilimlerini az da olsa gösteriyor. Ancak bizim çektiğimiz yerli filmlerden kat kat iyi. Ayrıca daha özenli, titiz, saygılı, gerçekçi ve samimi.
Aksesuarlarda iki yanlış vardı: 1. Dünya Savaşı’nda erlerin giydiği tokalı kemerler ile subayların taktığı tokalı kemerler farklıdır. Oysa Cem Yılmaz’ın canlandırdığı Cemal Çavuş ve Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı Binbaşı Hasan, erlerin kullandığı kemerleri takmışlar. Hâlbuki onlar subay. İkincisi, kalpakların dizaynları yanlış. Üstelik tepelerinde kırmızı çuhalar olması gerekiyor. Cem Yılmaz’ın giydiği kalpak çok komik duruyor kafasında. Öyle bir kalpak tipi o dönemde yok.
İngilizleri canlandıran oyuncuların giydiği kıyafetler doğruydu. Çünkü İngilizlerin ve Anzakların giydiği kıyafetler hakkında bilgi alabileceğimiz çok fazla kaynak var. Aynı zamanda yurt dışındaki müzelerde ve koleksiyonerlerde o döneme ait korunmuş çok sayıda malzeme mevcut. Asıl problem Türk, Osmanlı dönemi giysilerinde. Her şeyden önce bir standardı yok. Ayrı dönemlerde, ayrı zamanlarda, ayrı fabrikalarda çok farklı tarzda ve çeşitli malzemeler kullanılarak üretilmiş. Bir de yokluktan dolayı kıyafetler iyice karman çorman şekilde yapılmış. Buna rağmen bizim askerî kıyafetlerimiz yine de üç aşağı beş yukarı fark edebileceğimiz giysiler. Filmde Yunan çetecilerinin kıyafetleri de doğru tasarlanmış. Kullandıkları silahlar ve giyim kuşamları hatasız.
Askerlerin siperlerden çıktığı sahnede bir mantık hatası var. Boş siperlere saldıran askerler var fakat üzerlerine top atışı oluyor. O top ateşi nereden geliyor, boş siperlerden mi? Belki gemideki deniz bataryalarından ateş ediliyordur. Ama değil, çünkü birkaç saniye sonra askerlerimiz (düşman siperlerine varıyorlar) gemilerin arkalarını dönüp uzaklaştıklarını görüyor. Bu nedenle de o gemilerden top atışı yapılamaz. O halde hücuma geçmiş askerlerimizi kendi bataryalarımız mı top ateşine tuttu? Bu da olamaz. Bununla birlikte siperlerin gerçekçi bir şekilde dizayn edildiğini ekleyelim.
Siperlerden çıkıp karşı taraftaki siperlere vardıklarında bunun bir düşman kurgusu olduğunu görüyorlar. O esnada önceden kurulmuş tüfek sisteminin önündeki askere Cemal Çavuş “Çekil çekil şehit olacaksın” diyor. Korunmak ve kurtulmak mümkünken şehit olmak onun anlamını zedeler bence. Filmde bu sözlerle buna vurgu yapılıyor ama bizim toplumumuzda kabul görmeyebilir. Çünkü bizde şehit olmak özendirilir, sakınılması gereken bir durum olarak gösterilmez.
O dönem onca yokluk varken askerler arasında içki kültürü yaygın değil. Ancak subayların bir kısmının içki içtiğini biliyoruz. Burada mesele, filmde nasıl işlendiği ve hangi üslubun tercih edildiği. İçki masası sahnesinde klasik Batılı gözü hakim.
Film, bütçesinin hakkını vermiş. Tren sahnelerinin tamamı Avustralya’da çekilmiş. Bizde öyle trenler yok. Ayrıca çiftçi ile subayların ilk karşılaşmasının yaşandığı sahil Gelibolu sahili değil; çünkü Gelibolu’da deniz öyle zümrüt renginde değil.
Filmde 70 bin şehit olduğu zikrediliyor. Biraz abartılı ama yaralanan ve sonrasında ölenlerle birlikte bahsedilen rakama yaklaşık diyebiliriz.
Türk bayrağı ve sancaklar tarihî bilgilere uygundu. Siperden çıkan Türk askerinin elinde bir Türk bayrağı göze çarpıyor. Alay sancakları asla askerin önünde dalgalanarak gitmez. Filmde gördüğümüz de bir alay sancağı değil zaten. Bayrağımız Türkiye Cumhuriyeti devrimleri ile standarda bağlandı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da belli bir ölçüsü yoktu. Herkes kendi kafasına göre bir Türk bayrağı yapıyordu.
Ölen Anzak askerlerini bulmak için Türk subaylar yardımda bulunuyorlar, evet doğru. Hatta o dönemde gizlice arkeolojik kazılar yapıp mal kaçıranlar var. Bugün bunlar fotoğraflandı.
Efektler iyiydi. Sadece son bölümde çiftçi ve oğlu kiliseye kaçarlarken atılan bomba efektleri görüntüye yapıştırılmıştı. Topların atış efekti yetersiz ve kötüydü. Yaralı ve ölü askerlerin makyajları ise oldukça gerçekçiydi. Eşini cephede kaybeden Türk kadını rolünde yabancı biri oynuyordu ve seslendirme ağzına oturmamıştı. Bununla birlikte bize ait semboller yerinde kullanılmıştı. Özetle, bir yabancı gözüyle çekilmiş en iyi filmlerden biriydi.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.