Ecdat yadigarı gelecek nesile emanet

Ayşe Olgun
04:005/12/2021, Pazar
G: 5/12/2021, Pazar
Yeni Şafak
Şebnem Eryavuz
(Fotoğraf: Sedat Özkömeç)
Şebnem Eryavuz (Fotoğraf: Sedat Özkömeç)

Yüksek Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi’nin yok olma tehlikesine karşı topladığı ve vakfa bağışladığı el yazmaları bir kitapta toplandı. Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nın kuruluşunun 50. Yılı anısına hazırlanan Kubbealtı Vakfı Yazma Eserler Kataloğu’nda emeği geçen Dr. Şebnem Eryavuz, “Ayverdi, ecdat yadigarını gelecek kuşaklara emanet etmek için sahip çıktı” diyor.

Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nın kuruluşunun 50. Yılı anısına hazırlanan ve Kubbealtı Vakfı Yayınları arasında çıkan Kubbealtı Vakfı Yazma Eserler Kataloğu, alanında yapılmış çok önemli bir çalışma.
Bu çalışma Yüksek Mimar ve aynı zamanda vakfın kurucularından Ekrem Hakkı Ayverdi’nin hayatı boyunca topladığı ve vakfa bağışladığı el yazmalarından oluşuyor. Katalog kitapta 15. Yüzyıldın 20. Yüzyıl başlarına kadar Osmanlı hat sanatına gönül vermiş hattatların eserleri yer alıyor.
195 el yazması eserin tanıtıldığı katalogda nadide Kur’anı Kerimler, cüz ve dua kitapları öne çıkıyor. Aynı zamanda Ayverdi’nin Osmanlı mimarı tarihi araştırmalarında yararlandığı el yazması tarih kitapları ve mecmualar da yer alıyor. Kataloğun hazırlanmasında emeği geçen Dr. Şebnem Eryavuz’la, Ayverdi’den yadigar bu önemli koleksiyonun kitaba dönüştürülmesi hikayesini dinledik. Eryavuz bu önemli koleksiyonun devamının ikinci bir kitap çalışmasına döneceği müjdesini de verdi.

Ekrem Hakkı Ayverdi hat koleksiyonunu bize nasıl tanımlarsınız? Bu koleksiyonu özel kılan nedir?
Yüksek Mimar Mühendis Ekrem Hakkı Ayverdi (1899-1984) bir mimarlık tarihçisi olarak yaptığı restorasyonlar, yazdığı kitaplarla Osmanlı mimarlık kültürünün korunması ve yaşatılması için gösterdiği gayretlerle tanınır. Osmanlı hat sanatına ilgi duyanlar ise onu ayrıca koleksiyonundan dolayı bilirler.
Başta İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Son Hattatlar, Muhittin Serin’in Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar veya Hat Sanatı Tarihi kitaplarında bu koleksiyondan bazı eserler yayınlanmıştı. Koleksiyonun tamamının kataloğunun yayınlanması Ekrem Bey’in bu eserleri ne amaçla bir araya getirdiğini daha iyi anlamamızı sağlıyor.
Ayverdi Koleksiyonu’nun en önemli özelliği Osmanlı hat sanatına yön vermiş tüm önemli hattatların en seçkin eserlerine sahip olmasıdır. Ekrem Hakkı Ayverdi’nin eser seçiminde özen gösterdiği bir husus da el yazmasının tezhip, ebru ve cildi olmuştur. Bu nedenle koleksiyonda olağanüstü zarif el yazmaları bulunuyor.

İLK ESERİ HATTAT AZİZ EFENDİ VERİYOR

Ekrem Hakkı Ayverdi koleksiyondaki parçaların bir araya getirilmesi için nasıl bir yol izlemiş? Arkasında nasıl bir emek var?
  • Ekrem Hakkı Ayverdi’ye ilk eserlerini kayınpederi Hattat Aziz Efendi (1871-1934) vermiş. Onun vefatından sonra, özellikle 1930’lu yılların ikinci yarısından 1950’lerin ortalarına kadar kendisi yenilerini ilâve etmiş.
    Bu eserleri kimden, ne zaman aldığını gösteren yazılı bir kayıt maalesef bulunmuyor. O yıllarda müteahhitlik ile uğraşan ve başta Topkapı Sarayı olmak üzere birçok anıtsal yapının restorasyonunu gerçekleştiren Ekrem Hakkı Ayverdi sonrasında tüm zamanını ve maddi imkânını Osmanlı mimari tarihi ile ilgili yazdığı kitapları ayırmıştı.
    Bu nedenle değerlendirme yapılırken bu muhteşem koleksiyonun sanılandan çok daha kısa bir süreçte toplandığı da göz önünde tutulmalıdır.

DEĞERİ BİLİNMEYEN ESERLER

Kitabın önsözünde belirttiğiniz bir husus var: ‘Ekrem Hakkı Ayverdi kendisini hiçbir zaman bir koleksiyoner olarak görmemiş, geçmişe sahip çıkma arzusu ile eski eserleri el yazmalarını toplamıştır’. Özellikle el yazmalarını toplamasının sebebi bu eserlerin o günün şartlarında kıymetinin bilinmemesinden dolayı diyebilir miyiz? Bu konuyu açmak istersek bize neler söylersiniz?

Ekrem Bey’in kendisini hiçbir zaman bir koleksiyoner olarak kabul etmemesi çok önemli. Ecdat yadigârı olarak kabul ettiği eski eserler o yıllarda değeri bilinmediği için yok olma veya yurt dışına kaçırılma tehlikesi altında olduğundan, onları korumak ve gelecek kuşaklara emanet etmek için toplamıştı. Hatta yakın çevresindeki bir çok kişiye, elbetteki kendisi gibi koruyup sahip çıkacaklarına güvendiği kişilere hüsn-i hat levhaları hediye ettiğini biliyoruz. Kurucuları arasında yer aldığı Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’na bağışladığı eserler de yalnızca Osmanlı dönemine ait el yazmaları ve hüsn-i hatlardan oluşmuyor. Hattatların kullandıkları kamış kalemler, her biri birer sanat eseri olan kalemtraş ve maktalar, hokka takımları, divit ve kuburlar, zer-mühre, kâğıt makası gibi bir hattın ortaya çıkmasına yardımcı olan âlet ve edevât da mevcut. Bunlar da o yıllarda artık kullanım alanı kalmadığı için yok olabilirdi.


KUBBEALTI’NA BAĞIŞLANIYOR

El yazması eserler Kubbealtı Vakfı’na bağışlanıyor. Bu eserler arasında öne çıkan çok kıymetli parçalar olduğunu biliyoruz. Envanterde yer alan ve öne çıkan eserler ile ilgili neler söylersiniz?
  • Ekrem Bey’in özenle sakladığı Osmanlı dönemi el yazmaları 14. yüzyıldan 20. yüzyılın başına geniş bir zaman dilimine tarihlenmekte. Bizler için aralarından ayrım yapmak elbette çok zor. Koleksiyon hakkında genel bir bilgi vermek gerekirse ağırlıklı olarak dini kitaplar ve bunlardan 37’si Kur’ân-ı Kerîm. En erken tarihli örneği tezhibinden yola çıkarak Memlûk veya Erken Osmanlı dönemine, tarihlendiriyoruz. 17. yüzyıldan Mustafa Kanlıcavî’nin, Suyolcuzâde Mustafa Eyyubî’nin ve Hâfız Osman’ın istinsah ettiği mushaflar var. 18. yüzyıldan Çinicizâde Abdurrahman, İbrahim Bîzeban, Mustafa Kütahî öne çıkan hattatlar. Ahmet Nâilî Efendi’nin 121. mushafı, ayrıca 19. yüzyılın ortalarında Şumlu’da yazılan ve gösterişli tezhipleri ile İstanbul’da çok revaç bulan mushaflardan Mehmet Nuri ve Hasan Aşık imzalı örnekler de koleksiyonumuzda yer alıyor.

MUSHAFI DAĞILMAKTAN KURTARMIŞ

Hattat Hasan Rıza Efendi’nin 20 yaşında iken cüzler halinde yazdığı ilk mushaflardan biri de Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından ihya edilmiş. Bu husus da Ekrem Bey’in eserlere bakışını anlamamız açısından önemli. Mushafın eksik olan 20. cüzünü hattat Mustafa Halim Özyazıcı’ya yeniden yazdırmış, sonrasında tüm cüzler bir ciltte birleştirilip tekrar dağılıp yok olmaktan kurtarılmış.

  • Koleksiyonumuzdaki önemli eserlerden biri olan Şeyh Hamdullah’ın istinsah ettiği dua kitabı ise Ekrem Hakkı Ayverdi’nin eline ulaştığında muhtemelen kapsızdı. 1943 yılında Muhsin Demironat’a dış yüzü ruganî, yan kâğıdı zer-şikâf usulünde bezemeli bir cilt sipariş ederek yazmanın sanatsal değerinin daha da artmasını sağlamış.

Yeni çalışmalar sürüyor

Koleksiyondaki eserlerin bir kısmı çeşitli sergilerde ziyaretçilerle buluştu. Ama ilk kez koleksiyon bir kitapta yer alıyor. Bu eserlerin önümüzdeki süreçte kitapta olduğu gibi geniş kapsamlı bir sergide ziyaretçi ile buluşması da söz konusu olur mu?

Ekrem Bey’in koleksiyonunda hattın yanı sıra Osmanlı dönemi işlemeleri, tılsımlı gömlekler, çatma ve kemha gibi ipekli dokuma parçaları, kalemtıraş, makta, yazı takımı kutusu, divit gibi hattatların kullandıkları eşyalar, Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı döneminde uygulanan yapım tekniklerini gösteren çini ve seramiklerden küçük bir seçki, Tophane işi lüle ve fincanlar, Eser-i İstanbul ve Yıldız porselenleri, Beykoz ve Bohemya işi cam eserler, tuğralı gümüşler, yağlıboya tablolar da bulunuyor. Sadberk Hanım Müzesi’nde 2000, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 2014 ve Yıldız Holding Sergi Salonu’nda 2019 yılında düzenlenen sergiler koleksiyonun içeriği hakkında bilgi vermişti. Önümüzdeki süreçte şimdilik kitap çalışmalarına devam edeceğiz. Kubbealtı Vakfı Yazma Eserler Kataloğunu koleksiyonun ilk kitabı olarak düşünebilirsiniz. Murakkaa, Hilye-i Şerif ve Hüsn-i hat levhalar kataloğunu da önümüzdeki yıl yayınlamayı planlıyoruz.

Her eserde büyük emek var

Kubbealtı Vakfı Yazma Eserler Kataloğu’nda Ekrem Hakkı Ayverdi’nin bağışladığı 193 adet eserle birlikte, kız kardeşi Sâmiha Ayverdi’den torunu Sinan Uluant’a intikal eden üç el yazması tanıtılmış. Bu eserler Osmanlı Dönemi’ndeki kitap sanatına da ışık tutuyor. Bu eserler üzerinden Osmanlı Dönemi’ndeki kitap kültürü, hat ve tezhip için nasıl bir değerlendirmede bulunursunuz?

Geçmişte bir kitabın yazılması için çok uzun bir süreç gerekiyordu. Öncelikle kâğıdın âharlanması, satırların düzgün olması için mıstarlanması, mürekkebin hazırlanması. Üstat bir hattatın metni yazmasının ardından cedvelkeş, müzehhip, halkâr, zer-efşan ve ebru sanatkârları, vassâleci ve mücellit bu eseri tamamlamak için çalışmaya başlıyordu. Sonunda ortaya çıkan nâdide kitabı yüzyıllar sonra elinize aldığınızda önce deri kabına, sayfalarını çevirmeye başlayınca da hattına ve tezhibine hayran kalmamak imkânsız.


Önemli sanatçıların imzaları var

Katalog kitaptan öğrendiğimize göre el yazması eserler 14. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına uzanan bir zaman dilimini kapsıyor. Aynı zamanda zaman içinde zarar görmüş pek çok kıymetli eser daha sonraki dönemlerde günün büyük sanatkarları tarafından yeniden onarılıyor? Bu eserlerde emeği bulunan sanatkarlar için neler söylersiniz? Kimlerin imzaları ön plana çıkıyor? Hangi eserler tamir görüyor?
  • Koleksiyondaki eserlerin onarımını iki dönem olarak değerlendirebiliriz. Ekrem Hakkı Ayverdi döneminde daha çok cildinin yapılması ve tezhibinin tamamlanması şeklinde olmuş. Başta da belirttiğim gibi kayınpederi Hattat Aziz Efendi’nin kendisine verdiği eserlerle koleksiyona başlanmış. Bu iki Kur’ân-ı Kerîm’den birinin serlevha tezhibini 1939 yılında Süheyl Ünver, diğerinin tezhibini 1941 yılında Mihriban Sözer tamamlamış. Necmeddin Okyay’ın ebruları, onun ve oğlu Sacid Okyay’ın 1943 yılında yaptığı ciltler de başlı başına bir sanat eseri niteliğinde. Ekrem Bey ecza haldeki eserlerinin tezhibini başta yakın dostu Süheyl Ünver olmak üzere Güzel Sanatlar Akademisi hocalarından İsmail Hakkı Altunbezer, Feyzullah Dayıgil, Kerim Silivrili, Muhsin Demironat ve Mihriban Sözer’e yaptırmış. Son yıllarda yıpranmış ciltlerin onarımını ve kapsız eserlerin ciltlerini Kazım Hacımeyliç, İslam Seçen ve şimdi de Melike Kazaz’a yaptırıyoruz. Tezhipler ise Kubbealtı Nakışhânesi’nde Gülnur Duran ve öğrencileri tarafından yapılıyor.

Kubbealtı Vakfı’nın 50. yılına ithaf edilen çalışma

Bu koleksiyonun kitap haline getirilmesine nasıl karar verdiniz? Nasıl bir yol izlendi?
Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nın mütevelli heyeti başkanı Sinan Uluant, vakfın kuruluşunun 50. yılı münasebetiyle yayınlanması planlanan kitaplar arasında Yazma Eserler Kataloğu’nun da olmasını arzu etti. Envanter çalışmalarına ilk başladığımız dönemde, bu kitapta da proje danışmanımız olan Prof. Uğur Derman’la tüm eserleri tek tek incelemiştik. Bu çalışma kitabın temelini oluşturdu. Katalogta yazmaların hattatı hakkında kısa bir bilgi, hat nev’inden ölçüsüne, içeriğinden varsa temellük kaydına, tezhibinden cildine her bilgiye yer verildi.
Kataloğun benim dışında üç yazarı daha bulunuyor. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Gülnur Duran tezhibi çok özenli ve imzalı eserlerle ruganî ciltleri kaleme aldı. O dönemde Viyana Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde öğretim üyesi olan Dr. Sabiha Göloğlu koleksiyondaki duâ kitaplarını inceleyerek kataloğa katkıda bulundu. Ekrem Bey’in mimari tarihi ile ilgili kitap çalışmalarında yararlandığı el yazması tarih kitapları, İlhan Ayverdi’nin lügat çalışmalarında kaynak eser olarak başvurduğu sözlükler de koleksiyonumuzda muhafaza ediliyor ve bu eserlerin kataloğunu T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri uzmanı Orhan Sakin hazırladı.
Kitabın İngilizce’ye çevirisini yapan İrvin Cemil Schick aynı zamanda katkılarıyla bize yol gösterici oldu. Yazma eserleri yıpratmadan fotoğraflarının çekilmesi ayrı bir dikkat ve uzmanlık gerektiriyordu. Hadiye Cangökçe yılların tecrübesi ile bunun üstesinden geldi. Son olarak tüm bu emekleri elinizde tuttuğunuz kitaba dönüştüren Ersu Pekin oldu. Yazma Eserler Kataloğu’nu kuruluşumuzun 50. Yılında, yani 2020 yılında yayınlamayı arzu ediyorduk. Tüm dünyayı etkileyen Covid19 salgını bunu biraz geciktirdi. Ama sonuçta bu kapsamlı kataloğu tüm araştırmacıların ve sanatseverlerin hizmetine sunabildik.

Önemli bir kültür muhafaza ediliyor

Ekrem Hakkı Ayverdi ve eşi İlhan Ayverdi’nin yıllarca oturdukları ve sonrasında vakfa bağışladıkları evlerinde bu eserlerin yanında geçmiş dönemde kullanılmış pek çok ev eşyası da yer alıyor. Evlerde artık kullanım yeri kalmayan pek çok eşyaya o dönemde sahip çıkıp evini dekore eden bir çift var karşımızda. Bu konuda neler söylersiniz? 45 yıl boyunca oturdukları bu evi dönemin diğer evlerden ayıran özellikleri nelerdi? Bu eserler bugün ne durumda?
  • Dünyada ve ülkemizde her açıdan büyük değişimlerin yaşandığı o yıllarda değeri bilinmeyen şeyler yalnızca el yazmaları değildi. Modernleşen evlerde çatma sedir yastıklarının, porselen sahanların, Beykoz cam gülabdanların kullanım yerleri kalmamıştı. Tekkeler kapatıldığı için mütteka, nefir, keşkül, teber, kaşığı, pazarcı maşası gibi derviş çeyizleri bir köşeye atılmıştı. Yalı ve konaklar yıkılıp yerlerine modern apartmanlar yapıldığı için Edirnekârî tavan süslemeleri ve sedirler ancak onların değerini bilen kişiler tarafından korunabilmişti. Ekrem Hakkı Ayverdi bunların tümüne sahip çıkmış, o dönemin modern tasarımına uygun olarak inşa ettiği evinin iç dekorasyonunda bu ‘eski eşyaları’ gündelik yaşamın içine katmıştı. Sanılmasın ki burası antikalarla dekore edilmiş bir evdi. Osmanlı kültürünü içselleştirilmiş hâne halkı burada eski İstanbul konaklarındakine benzer bir yaşam sürdürmüştü. 2010 yılında gerçekleştirilen bakım ve onarımın ardından bu ev ve içindeki eşyalar aynen muhafaza edildi. El yazmaları, kıt’a ve murakkaaları asitsiz kartondan kutular içinde, Ekrem Bey’in zeytin ağacından özel olarak yaptırdığı dolapta saklamaya devam ediyoruz.
#Ekrem Hakkı Ayverdi
#Şebnem Eryavuz
#Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı