Ekrem Bey’in kendisini hiçbir zaman bir koleksiyoner olarak kabul etmemesi çok önemli. Ecdat yadigârı olarak kabul ettiği eski eserler o yıllarda değeri bilinmediği için yok olma veya yurt dışına kaçırılma tehlikesi altında olduğundan, onları korumak ve gelecek kuşaklara emanet etmek için toplamıştı. Hatta yakın çevresindeki bir çok kişiye, elbetteki kendisi gibi koruyup sahip çıkacaklarına güvendiği kişilere hüsn-i hat levhaları hediye ettiğini biliyoruz. Kurucuları arasında yer aldığı Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’na bağışladığı eserler de yalnızca Osmanlı dönemine ait el yazmaları ve hüsn-i hatlardan oluşmuyor. Hattatların kullandıkları kamış kalemler, her biri birer sanat eseri olan kalemtraş ve maktalar, hokka takımları, divit ve kuburlar, zer-mühre, kâğıt makası gibi bir hattın ortaya çıkmasına yardımcı olan âlet ve edevât da mevcut. Bunlar da o yıllarda artık kullanım alanı kalmadığı için yok olabilirdi.
Hattat Hasan Rıza Efendi’nin 20 yaşında iken cüzler halinde yazdığı ilk mushaflardan biri de Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından ihya edilmiş. Bu husus da Ekrem Bey’in eserlere bakışını anlamamız açısından önemli. Mushafın eksik olan 20. cüzünü hattat Mustafa Halim Özyazıcı’ya yeniden yazdırmış, sonrasında tüm cüzler bir ciltte birleştirilip tekrar dağılıp yok olmaktan kurtarılmış.
Ekrem Bey’in koleksiyonunda hattın yanı sıra Osmanlı dönemi işlemeleri, tılsımlı gömlekler, çatma ve kemha gibi ipekli dokuma parçaları, kalemtıraş, makta, yazı takımı kutusu, divit gibi hattatların kullandıkları eşyalar, Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı döneminde uygulanan yapım tekniklerini gösteren çini ve seramiklerden küçük bir seçki, Tophane işi lüle ve fincanlar, Eser-i İstanbul ve Yıldız porselenleri, Beykoz ve Bohemya işi cam eserler, tuğralı gümüşler, yağlıboya tablolar da bulunuyor. Sadberk Hanım Müzesi’nde 2000, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 2014 ve Yıldız Holding Sergi Salonu’nda 2019 yılında düzenlenen sergiler koleksiyonun içeriği hakkında bilgi vermişti. Önümüzdeki süreçte şimdilik kitap çalışmalarına devam edeceğiz. Kubbealtı Vakfı Yazma Eserler Kataloğunu koleksiyonun ilk kitabı olarak düşünebilirsiniz. Murakkaa, Hilye-i Şerif ve Hüsn-i hat levhalar kataloğunu da önümüzdeki yıl yayınlamayı planlıyoruz.
Geçmişte bir kitabın yazılması için çok uzun bir süreç gerekiyordu. Öncelikle kâğıdın âharlanması, satırların düzgün olması için mıstarlanması, mürekkebin hazırlanması. Üstat bir hattatın metni yazmasının ardından cedvelkeş, müzehhip, halkâr, zer-efşan ve ebru sanatkârları, vassâleci ve mücellit bu eseri tamamlamak için çalışmaya başlıyordu. Sonunda ortaya çıkan nâdide kitabı yüzyıllar sonra elinize aldığınızda önce deri kabına, sayfalarını çevirmeye başlayınca da hattına ve tezhibine hayran kalmamak imkânsız.