EDISYON:

Diyanet tarihine giriş

Kamil Büyüker
04:0015/08/2024, Perşembe
G: 15/08/2024, Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Diyanet İşler Başkanılığı’nın dünü bugünü, temel başlıklarla hafızasını kayıt alma teşebbüsü ilk defa diyebileceğimiz bir yayınla hayat buldu. Cumhuriyetin 100. yılına denk gelen bu yayın Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasından Tarihimizde Din Hizmetleri Teşkilatları ve Diyanet İşleri Reisliği (1924-1950) adıyla okurla buluştu.

Cumhuriyetle yaşıt bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı çok konuşulup, tartışılırken hâlâ kurumsal olarak kendini anlatamamanın sancısını yaşıyor. Bunda elbette siyaseten konumlanışı, kurum refleksleri büyük rol oynuyor. Kurumun dünü bugünü, temel başlıklarla hafızasını kayıt alma teşebbüsü ilk defa diyebileceğimiz bir yayınla hayat buldu. Cumhuriyetin 100. yılına denk gelen bu yayın Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasından Tarihimizde Din Hizmetleri Teşkilatları ve Diyanet İşleri Reisliği (1924-1950) (DİB yay. 2024, 2 Cilt, 1092 s.) adıyla çıktı. 2 cilt olarak yayımlanan ve Dr. Mehmet Bulut’un uzun yıllara dayanan çalışmasının mahsulü olan eser, Diyanet’in tarihinin 25 yıllık giriş kısmını, 13 bölüm hakkında değerlendiriyor. Bu yönüyle aslında Reisliği en çetrefilli zamanlarının değerlendirildiği bu tarihler, Diyanet tarihine ciddi bir giriş denemesi olarak okunabilir.

Yazar, İslam medeniyetinde din hizmetlerinin kurumsallaşması bahsinden ele alarak Osmanlı dönemi şeyhülislamlık kurumunu değerlendirdikten sonra Milli Mücadele yıllarında Şer’iyye ve Evkâf Vekâleti ve sonrasında Diyanet İşleri Reisliği’nin tarihine uzun bir girizgâh yapıyor.

3 Mart 1340/1924 tarihinde kabul edilen 429 sayılı kanunla Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılmış, aynı kanunla Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti de kaldırılmış. Kanuna gerekçe olarak da din ve ordunun siyasetin dışında tutulması zarureti gösterilmiş. Bundan sonra “Cumhuriyet’in Makarrında” bir Diyanet İşleri Reisliği resmen kurulmuş ve akabinde bu yeni ihdas edilen kurumun yapılanması çalışmalarına başlanmış. Yazar Mehmet Bulut, başkanlığın ilk döneminde yapılan hayırlı çalışmalar yanında 1927-1947 yılları arasında Reisliğin kendi kaderine terk edildiğini vurguluyor. Zira dönem, yeni Cumhuriyetin temellerinin atıldığı, geçmişle araya ciddi ve keskin tuğlaların örüldüğü, din ve dini kurumlara mesafe konulduğu bir dönemdir. Bu süreci din hizmetleri ve din hizmetlileri için kasvetli yıllar olarak niteleyen Bulut, tüm olumsuzluklara rağmen başta idari sorumluluk mevkiindeki zâtlar olmak üzere hademe-i hayratın sabır ve sebatla hizmetlerini yürütmeye gayret ettiğini belirtiyor. Diyanet İşleri Reisliğinin ilk 25 yılını analiz etme gayreti, o dönemin zorlukları, meşakkatleri, mihnet ve sıkıntıları düşünüldüğünde bir hayli zorlu bir süreç olsa gerek.

CUMHURİYET TARİHİNİN MÜTEMMİM CÜZÜ

Öncelikle Türkiye’nin tarihi tecrübesi içerisinde, siyasi ve konjonktürel şartlara binaen kurulmuş Diyanet İşleri Reisliği, kurulduğu günden bugüne tartışmaların hep merkezinde yer almıştır. Yazarın da ifade ettiği üzere maalesef ne siyasetin, ne bilim çevrelerinin ne de halkın nazarında kurumun tarihi yeterince tanınıp bilinmiş değil. Bu noktada kurumun yeri, konumu, tarihi hakkında bildiklerimiz çok sathi. Tam da bu noktada Mehmet Bulut’un şu ifadeleri yerinde: “… Başkanlık tarihi, Cumhuriyet tarihinin önemli mütemmim cüzüdür; onun tarihinin bilinmemesi Cumhuriyet tarihinin de yeteri kadar bilinmemesi anlamına gelir. Bu çalışma bu yönüyle de bir önemi haizdir.” (s.27)

DİYANET’İN HAFIZASI: MÜŞAVERE HEYETİ KARARLARI

Çalışma hazırlanırken büyük ölçüde ilk elden kaynaklar değerlendirilmiş. Kurum arşivi, vakıflar arşivi, Müşavere heyeti karar defterleri, reisliğe ait hukuki metinlerin yer aldığı Düstur, Resmi Ceride/ Resmi Gazete gibi yayınlar, TBMM zabıt cerideleri, tutanak dergileri, dönemin gazete ve dergileri ilk elden kaynaklar olarak yer almış. Bu kaynaklardan belki en önemlisi ve dönemi din-siyaset ilişkisi bağlamında değerlendirebileceğimiz Müşavere Heyeti Karar Defterleri’dir. Bugün Din İşleri Yüksek Kurulu arşivinde yer alan, kuruluşundan 1965 yılına kadarki süreçte, Müşavere Heyeti/Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Kurulu olarak Reisliğin hemen bütün hizmetlerinde en üst istişare ve karar organı durumunda olan kurumunda 1924-1950 yıllarına ait 30 cildi bulan defterler de bu eser dolayısıyla incelemeye tabi tutulmuş.

Neden Müşavere heyeti önemli? Yazar bunu da şu cümlelerle açıklıyor: “Heyet, Reislik makamıyla adeta özdeşleşmiş bir birimdir. Hayrat hademesine ilişkin muamelelerden hukuk müşavirliğine, müftü ve vaiz tayinlerine ilişkin dosyaların tetkikinden görev talebinde bulunanların icazetnamelerinin derecelendirilmesine kadar Reisliğin hemen bütün icraatında dahli vardır. Bu itibarla Reisliğin hizmetleri derken bunu Müşavere Heyetinin hizmetleri olarak anlamak ya da Müşavere heyetinin hizmetleri derken bunu reislik hizmetleri şeklinde okumak yanlış olmayacaktır.” (s.420)

Müşavere heyetinin görev, yetki ve sorumlulukları 1931 yılına kadarki dönemde çok geniş bir yelpazeyi içine alıyor. 4 Maddede zikredilen hususlarda; “ibadat ve itikada dair ve medeni kanunun neşrinden evvelki zamana ait vasiyet ve miras gibi hususlarda sorulan sorulara cevaplar, İslam dininin itikat ve ibadatına dair eserlerin incelenmesi, Reislik tarafından havale edilen evrakları tedkik ve mütalaa, vilayet ve kazalarda yapılan vaazlarla ilgili reisliğe gönderilen vaiz hülasalarını tedkik ve gerektiğinde vaaz konularının tayini…” yer alıyor.

REİSLİK TÜRKÇE İBADET KONUSUNDA NE DEDİ?

Müşavere heyetine gelen kritik konular arasında Türkçe ezan, kamet ve sala gelmektedir. Bu konuyu da etraflı değerlendiren yazar bu konuda alınan kararları da şöyle özetliyor: Diyanet İşleri Reisi M. Rifat Börekçi direktifiyle, namazda Kur’an’ın Türkçe tercümesiyle namaz kıldıran İstanbul Göztepe Camii İmamı Cemalettin Efendi’nin görevden alınmasını bir kenara bırakırsak anadilde ibadet meselelerinin ilk kez başkanlığa/müşavere heyetine gelmesi Şubat 1947 tarihinde olmuştur. Kurul bu tarihte verdiği kararda “cenaze için sala mahalli örfte mevcut olduğu takdirde Türkçe okunmasına devam edilebilir. Mevcut olmadığı takdirde ihdas edilemez.” Şeklinde bir mütalaası olmuştu. Kurul 1947 yılında konuya ilişkin sorulan sorulardan bazılarına “2 Haziran 1941 tarih ve 4055 sayılı kanuna göre ezan ve ikametin Türkçe okunması gerekir” şeklinde cevap veriyordu. (s.517) Aynı kararın devamı mahiyetinde ama ilk defa Arapça okunabileceğinin önünü açan karar ise Çarşamba ilçesinden 24 Nisan 1948 tarihinde gönderilen dilekçe ile ortaya konulur. Burada da “Arapça okunduğu takdirde menedilemeyeceği gibi Türkçe okunduğu takdirde de muhalefet edilemez” denmiştir.

Müşavere heyetinin kritik vazifelerinden bir diğeri de eser incelemesidir. Bu da yakın tarihimizde önemli kayıtlardan birisi olarak belgeler eşliğinde kitapta yer buluyor.

Diyanet tarihine giriş mahiyetinde önemli bir eser olarak zikredeceğimiz çalışmanın devamının da olması eksik karelerin tamamlanmasına vesile olacaktır.



#Aktüel
#Hayat
#Edebiyat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.