Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 38 yıldır düzenlenen Sultanahmet Kitap Fuarı bu Ramazan ayında ilk kez yapılamadı. Adeta bir gelenek salgın hastalık yüzünden sekteye uğradı. Önce dini yayınlar olarak başlayan daha sonra alanını genişleterek kültür ve edebiyat kitaplarına da yer açan fuar ilk yıllarda tıklım tıklım olurdu. Dini kitapların en çok satıldığı bu fuara yayınevleri de aylar öncesinden hazırlanmaya başlardı. Dini kitapların çok satıldığı adres elbette sadece burası değildi. Fuar dışında da özellikle Beyaz Saray içinde bulunan bir kısmı da Cağaloğlu’nda yer alan kitapçılardı. Yetmişli ve seksenli yıllarda büyük ilgi gören dini kitaplar doksanlı yılların ikinci yarısından sonra okunmamaya başlandı. Ramazan ayında açılan kitap fuarının o yıllarda adının değişmesi biraz da bu yüzdendi. Peki dini kitaplara ilginin her geçen gün azalmasının sebebi neydi. Kaynak sayılan pek çok dini kitabın bugün gençler tarafından okunmamasının sebebi hakkında yayıncılar ne düşünüyordu? Yayın dünyasının deneyimli isimleri Hasan Başpehlivan, Ahmet Bulut, Ahmet Kasım Fidan, Salih Zeki Meriç, Hasan Güneş ile gençliğin dini yayınlara ilgisini konuştuk. Gelişen teknoloji, yayınevlerinin hazırladıkları kitapları yeniliyememesi en önemli sebepler arasında. Sözü burada yayıncılara bırakalım.
Gençlerinin teknoloji merakı maalesef genel itibari ile süregelen kitap okuma alışkanlığımızın önündeki en büyük engeldir. Elbette gençlerimiz, teknolojik gelişmeleri takip edecek, faydalı olan her bir bilgiden istifade edeceklerdir. Ancak bilindiği gibi telefon, bilgisayar, TV vb. şeyler her daim bizi nefislerimizle baş başa bırakacaktır. Tabiî kafaları bu denli meşgul edici şeyler mevcut iken, gençlerimizin okuma hasleti gitgide zayıflamaktadır. Elbette hiç kitap okunmuyor demek haksızlık olur. Ancak zaten çok az olan bu okuma silsilesinde dini yayınların yeri başı çeker diyemeyiz. Maalesef, İslâmî yaşamdan uzaklaşmamızın bir tezahürü olarak, ilmi ve fikri yayınlardan çok popüler kültür mahsulü eserlerin okunması olağandır.
Dini kitaplara ilgi duyan ve okuyan gençlerimizin, günümüzde ilgi duyduğu eserler geneli itibari ile İslâmî davanın öncüleri olmuş fikir adamlarının, hatıratları, yakın tarihimizde yaşanmış tarihi konulara da dokunan araştırma inceleme eserleri tercih görmektedir. Yine İslâmî camianın önde gelen, edebi zenginlikleri ile Türkiye’ye mâlolmuş eserler yayınlamış, edebiyatçı müelliflerimizin şiir, deneme, düz yazı, fikir yazıları da başı çeker diyebiliriz. Gençlerimize naçizane tavsiye edebileceğim –beni okurken derinden etkilemiş ve defalarca okumama sebep olmuş bir eserdir. – Üstad Ali Ulvi Kurucu’nun 5 ciltlik hatıratını muhakkak okumaları, yaşanan o hayattan kendilerine düsturlar çıkarmaları ve kendi hayatlarında da bu düsturları şiâr edinmeleri, gençlerimizin kendi yaşamlarına değer katacağı inancındayım. Bunun dışında yakın tarihimizde İslâmi hareketin keskin kalemlerinden bir fikir adamımız olan Mehmet Ertuğrul Düzdağ’ın –kendisi Muallim Mâhir İz’in talebesidir.– yayınlarını yakinen takip etmelerini tavsiye edebilirim.
Bu meseleyi, okunan eserlerin konuları ve eserlerin derinliği arasındaki farklar ve bu farklılıkları oluşturan tarihî olayları ele almalıyız. Malum olduğu üzere memleketimizde otuz yıldan da fazlaca evvel, Müslümanca yaşamak, İslâmi fikirleri açık açık söylemek bile bir mesele idi. Kaldı ki böyle bir dönemde İslâmi yayınlar yapılsın, okuyuculara ulaşsın. Böyle baskılar yaşayan toplumumuzun İslâmi neşriyat ile buluşabilmesi muazzam bir olaydı. Bu serbestlik sonucu dini yayınlara ilgi ve alaka fazlaca oldu. Tabi böylesi bir hasretle ulaşılan bu hürriyetin bir sonucu olarak ilgi gören eserler; İslâmi fikir neşriyatları, tercüme eserler, kaynak eserler, tefsir ve tasavvuf kitapları olmuştur.
Günümüzde ise popüler kültür ve devamlı tüket mantığına yenik düşmemiz sonucu, gençlerimiz bilgiye ulaşırken tembellik ediyor ve daha basit ve gündelik yayınlar okumayı tercih ederek, sadece okumuş olmak için okumak döngüsüne düşüyorlar. Aman gençler, Müslüman bir genç her daim bilgili, birikimli ve şuurlu olmalı, tarihini ve dinini çok iyi hatim etmelidir. Müslüman bir gencin boşa yaşayacak bir saniyesi bile yoktur. Rabbim siz kıymetli gençlerimize şuurla yaşamayı nasip etsin. Amin.
Din fıtrî ve sosyolojik bir olgudur. Modası geçecek, güncelliğini kaybedecek bir konu değildir. Hangi yaşta olursa olsun düşünen, sorgulayan bir varlık olan insanın dinden uzak kalması da mümkün değildir. Özellikle bugün, okuyan, sorgulayan, eleştirel ve analitik düşünebilen gençliğin dini yayınlardan uzak kalması düşünülemez. Diyanet İşleri Başkanlığı da kurulduğu günden bu yana toplumu sahih bilgiyle bilinçlendirmek ve hurafeleri ortadan kaldırmak için yayın faaliyetlerine çok titiz bir şekilde devam etmektedir. Bu bağlamda dine dair bütün konular ele alınmakta ve Peygamberimizin “İnsanlara anlayabileceği şekilde konuşun” hadis-i şerifi gereğince toplumun tüm kesimlerinin anlayabileceği şekilde eserler yayınlanmaktadır.
Nitekim gerek Diyanet Yayınları’nda gerekse diğer yayınlarda gençlere yönelik dini yayınların artması gençlerin bu alana olan ilgisini göstermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus gençlerin din konusunda sahih bilgiyle buluşmasını sağlamaktır. Yayınlarımız içinde en çok talep edilen eser türümüz çocuk ve gençlere yönelik olanlardır. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin milli ve manevi değerlerine sahip, münevver birer fert olarak yetişmeleri için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gençlere yönelik yayınlara ne kadar büyük önem verdiğini çalışmalarımız göstermektedir. Bir de müjde vermek isterim. Gençlere yönelik dergi çalışmamız tamamlandı. İnşallah 2020 yılı içerisinde yayın hayatına başlayacak.
Gençlerimizin inanç, ahlak ve gelişimle ilgili eserlerimize yoğun bir ilgisi olduğunu söyleyebilirim. Niçin İnanıyorum, İslam Nedir ve Onun Gibi Yaşamak adlı eserleri önerirken devamında bütün yayınlarımızla tanışmalarını tavsiye ederim.
Yirmi otuz yıl öncesi benim gençlik yıllarıma denk geliyor. O dönemde okunan kitaplar daha ziyade kaynak eserler, roman ve bir nevi ideolojik boyutu öne çıkan yayınlardı. Hatta hatırlanırsa gazeteler o dönemlerde her eve bir ansiklopedi girmesi için kupon karşılığı ansiklopedi dağıtıyordu. Bu, gençlerin kendilerini yetiştirmesi için mutlaka okumaları gereken bir kaynak olarak gösteriliyordu. Tabi her dönemi kendi şartları ve dinamikleri bağlamında değerlendirmek gerekir. Hem şartlar hem de sosyolojik gerçeklikler bugünden çok farklıydı. Günümüze gelince, gençlik dijital çağ hızında yaşıyor artık hayatı. Okumaları daha ziyade pratik hayata etkisi olan ve çok fazla zaman almayan eserlerden oluşuyor. Kısa, öz, akıcı, kendini yormayacak, görseli, kalitesi özetle albenisi yüksek eserleri tercih ediyor. Bugünkü gençlik öz güveni daha yüksek, dolayısıyla ön kabulü olmayan ve eleştirel bakmayı bilen bir gençlik. Dolayısıyla doğru rehberlik yapıldığında gençlerimizin büyük ve önemli işler yapacağı kesin. Biz de bunun farkında olarak onlara doğru rehberlik yapacak eserleri çoğaltmanın gayreti içerisindeyiz.
Dinî yayınlara ilgi her dönemde az ya da çok vardır. Söz konusu olan, bu ilginin nitelik ve niceliğidir. Nüfusumuza ve okur-yazarlık oranına bakarak değerlendirdiğimizde, gençlerin dinî yayınlara ilgisini “çok az” diye nitelendirebiliriz. İlk kitabımızı yayınladığımız 1983 yılından bu yana, yayın sayısı oldukça artsa da kitapların baskı adetleri için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. 1983-87 arası çıkan kitaplar 5 bin adet olarak basılırdı. Son on yıldır ise bu sayının bin ya da 2 bin olduğunu görüyoruz.
Gençlerimizin çoğunluğu bilgi ağırlıklı kitaplardan ziyade, “hafif” veya “geyik muhabbeti” diye nitelendirebileceğimiz gevezelik ve lâf olsun diye söylenen sözlerin yazıya geçirilmiş hâllerini alıp okuyorlar. Olması gerekense bilgi ve bakış açısı kazandırırken kelime haznelerini de zenginleştirecek eserlerin alıp okunmasıdır. Herkes kendindeki eksikliği daha iyi bilir. Meselâ, İslâm inancının temellerine ait bir eksikliği mi var veya Kur’ân ve hadisle ilgili bilgi eksikliği mi var; edineceği kitaplar bellidir. Günün tartışılan siyasî, fikrî veya iktisadî konularıyla ilgili bilgilere ihtiyaç varsa yine, sahip olduğumuz, bu konularda yazılmış geniş literatüre başvurulmalıdır.
Genç zihinlerde din, Allah, cennet-cehennem, kader üzerine her zaman güncelliğini koruyan sorular olur. Bunların geçiştirilmeden, temel bilgiler edinilmesi, okuyup öğrenenleri sarsılmaz bir imana ulaştıracaktır. Meselâ, yayınlarımız arasında çıkan Gençlerin İnanç Soruları, 80 Soruda Allah Hakkında Merak Ettiklerimiz, İslâm’a İlk Adım, Cuma Konuşmaları gibi kitaplar bu ihtiyaca dayalı olarak yayınlandı ve ilgi görmektedir.
O zamanın da bu tarz kitapları vardı. Karanlık Gecelerin Nurlu Sabahı, Minyeli Abdullah, Huzur Sokağı, Oğlum Osman, İlginç Sorular, Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar, İslâm’da Bâtıla Benzemenin Hükmü, Medenî Vahşet, Kelimeler Kavramlar gibi. Kitapları gençlerin gündemine sokan moda akımlar, popülerlik, gençlerin itibar ettiği kişilerin veya kanaat önderlerinin tavsiyeleri olmaktadır.
Daha çok sosyal medya etkisinde kendini tanımlayan bir genç kitleyle karşı karşıyayız. Bunu olumsuz bir durum olarak ifade etmiyorum. Gerçek bu. Dolayısı ile gençliğin var olduğu mecraları iyi tespit edip onlarla kesişecek doğru bilgiyi sunmak önemli bir görev olarak ortaya çıkıyor. Daha çok algılarla hareket edilen bir ortamda olduğumuz için genç nesline dine bakışını da zaman zaman bu algılar etkileyebiliyor. Gençlerin dini kitaplara ilgisi belki ilk bakışta istenilen seviyede görülmeyebilir. Dini kitaplara ilgili, diğerleri ile kıyaslamak gibi bir yanılgıya düşmemeliyiz. Neticede din dediğimiz hadise bir takım prensipleri olan, belli yönleri ile insana zor gelen disiplinli bir hayattır. Yani insan nazarında hayrın alıcısı her zaman az, şerrin alıcısı da her zaman çok olmuştur. Bu ülkemizde de böyledir, dünya genelinde de böyledir. Tarih boyunca hakkı temsil edenler genellikle azınlıkta kalmışlardır. Bütün bunlara rağmen yayıncı gözüyle baktığımızda dini kitaplara ilginin her geçen gün arttığını ifade edebiliriz. Haz ve hız çağı olarak ifade edilen içinde yaşadığımız zamanın ve bu zamanın ruhunun insanlar üzerindeki etkisinin geçici olduğunu düşünüyorum.
İnsanların okuma ihtiyacı biraz yaşadıkları zaman diliminin sosyo-politik ve siyasi söylemleri ile ilgili bir durumdur. Çok farklı okuyucu türleri var. Ancak ülkemizde genç nesil daha çok kolay, basit ve anlaşılır metinlere yöneliyorlar. Özellikle kendini tanımlayacak, insan muammasını çözecek kitaplara yönelim olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan modern hayatın keşmekeşinden bunalan insanlar daha çok doğal hayatı ve insan hikâyelerini anlatan kitaplara yöneliyorlar. Dini kitaplar konusunda daha çok temel ihtiyaç olarak gördükleri, dinin prensiplerini anlatan kitaplar yanında dua kitaplarına ilginin fazla olduğun görüyoruz. Özellikle Tasavvuf alanında iç huzurun nasıl yakalanacağını anlatan kitaplara daha fazla ilgi olduğunu söyleyebiliriz.
Tabi 20-30 yılın insan tipi ile şimdinin insan tipi arasında birçok fark var. Bir defa kuşak farklılığı söz konusu. Dijital dünyayı daha yoğun yaşayan bir nesil var. O yıllarda insanlar daha çok okurken, şimdinin insanı okumaktan ziyade izliyor veya dinliyor. Şimdiki hayatta görsellik daha ön planda. Zihinlere giren şeyler şimdi ki zamanda gözlerden girerken o zaman sözlerden giriyordu. O yıllarda ideolojik okumalar belki daha fazla idi. Ancak şimdi genç neslin okuma oranı düşük olmakla beraber kirli bilgiye maruz kalma riski daha fazla. O yıllarda en çok okunan özellikle İslamî kesimde Arap dünyasından tercüme edilen, Seyid Kutup, Hasan el-Benna gibi öncü insanların kitapları idi. Ülkemizde belli dönem var olan dini alandaki yasaklar bizim dini kitapları yeteri kadar ortaya koymamızı engellemiştir. Bu gün İslamî konuların hemen hepsi ile ilgili yetkin yazarlarımız ve çok esaslı kitaplarımız mevcuttur. Gençlerimizin ilgi duyacağı hadis, tefsir, tasavvuf, din psikolojisi ve sosyolojisi alanlarında güzel kitaplarımız olduğunu ifade edebiliriz.
Son yirmi yılda çok şey değişti. Gençlerin dünyasına teknoloji ve sosyal medya girdi. Gençlerin okuma oranı da, genç nüfusun oranına göre oldukça düştü. Dolayısıyla gençlerin dinî yayınlara ilgisinin istenen seviyede olduğunu söyleyemeyiz. Tabi bu durumun tek sorumlusu gençler değil. Ayrıca düzenli okuyan bir genç kesimin olduğunu da belirtelim.
Öncelikle dinî yayınların bir kısmında da olsa devam eden dil sorunu yayınların herkese ulaşmasına engel oluyor. Asırlar boyu her yaştan insan için türlü metinler yazan, dilin imkânlarını kullanan âlimlerimizin yanında, günümüzde böyle bir çeşitlemeden bahsetmek imkânsız. Güçlü geçmişimize rağmen günümüz diliyle gençlere ulaşmayı başarabilmiş değiliz. Gençlerin dinî kitaplara ilgisini baltalayan bir diğer husus da öteden beri ekranlarda ve medyada din üzerine yürütülen tartışmalar. Zaten bu tartışmaları yapanların maksadı kafa karışıklığı oluşturmaktır. Durum gösteriyor ki belli ölçüde maksatlarına ulaşıyorlar.
Dinî yayınlar ile gençlerin buluşması noktasında aile ve okulun da üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirdiğini söyleyemeyiz. Aileler çocuklarına test kitabı aldığı kadar onların karakterini ve okuma zevkini geliştirecek eserleri almıyor, tercih etmiyorlar. Bizim okullarımızdan da okur bir nesil yetişmiyor maalesef. Yetişenler bireysel olarak gayretli yönetici ve öğretmenlere denk gelmiş nasipli gençler oluyor. Son olarak dinî yayınlara ilgili genç kesiminin ise bir kısmının şuurlu aileler tarafından, bir kısmının bütün Türkiye’de çeşitli STK’lara bağlı gençlik derneklerinin gayretleriyle belki çok az bir kısmının da kendi tercihleriyle dini yayınlara yöneldiğini, bu kitapları kitaplığına aldığını söyleyebiliriz.
Şöhretli kalemler bir tarafa tutulacak olursa –ki o kalemler neyi yazsa okunuyor- genellikle siyer, kısas-ı enbiya, İslâm tarihi ve dinî sayılabilecek romanlar satılıyor. Bunlara Mesnevi ve Mesnevi’den üretilmiş metinleri, Bostan, Gülistan, Mantıku’t-Tayr gibi eserleri de dâhil edebiliriz. Herkese, her ferde lazım olduğu için istenen seviyede olmasa da, itikat ve ilmihal kitaplarının ilgi gördüğünü söylemek gerek, dolayısıyla onları da bu listeye dâhil edebiliriz.
Gençlere kitap tavsiye meselesine gelince, aslında dinî yayın okuru olmanın bir sistematiği olmalıdır. Öncelikle bir gencin hatta herkesin bir itikat kitabı olmalıdır. Bu konuda icmalen ve tafsilen yani kısaca ve genişçe mevzuyu ele alan eserleri okumalıdır. İhya’nın ve Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihali’nin akaid bölümünü mutlaka okumalıdırlar. İtikattan sonra ilmihal geliyor. Mutlaka her kütüphanede birkaç ilmihal olması gerekiyor. Malum olduğu üzere ülkemizde Hanefi olanların en çok müracaat ettiği eser Ömer Nasuhi Bilmen merhumun az evvel bahsettiğimiz ilmihalidir. Bu ilmihalin içinde ahlâk, kısas-ı enbiya ve siyer kısmı da var. Yani aslın da bu eser evvela neyin okunması gerektiğini göstermiş oluyor. Maalesef günümüzde ahlâka dair okumalar azaldı. Tabi bunlar teorik okumalar olmamalı. Mesela Bostan, Gülistan, Mantıku’t-Tayr, Mesnevi, Baharistan ve menkıbe kitapları ahlak için yazılmış eserlerdir. Kısas-ı enbiya ve siyer kitapları da ahlak için oldukça önemlidir. M. Şerafeddin Kalay hocanın siyeri hem içerik hem de üslup olarak okumayı da sevdirecek bir eserdir. Bunun dışında gençler İslâm tarihi, Osmanlı tarihi ve tasavvuf kitapları okusalar güzel olur. Dr. Yaşar Demir’in Selçuklular ve Osmanlılar adlarıyla yayınladığı iki yeni eser var. Giriş sadedinde güzel eserler. Tasavvuf okumalarına da İhyâu Ulûmi’d-dîn okuyarak başlanabilir. Bunun yanında gençler, muhtevası temiz her eseri okuyabilir, okumalılar da. Keşke ellerinden kitabı düşürmeseler, hatta Yunus Emre okusalar, Fuzûlî ile konuşsalar, Nâbî ve Şeyh Galip ile demlenseler…
Otuz yıl önce dinî yayıncılık bu kadar gelişmiş değildi. Özellikle belli birkaç yayınevi tarafından yayınlanan eserler vardı. Günümüzde ise sadece dinî yayınlardan büyük bir fuar oluşturabilirsiniz. 90’lı yıllardaki sosyal ve siyasi ortam okumaları da etkiliyordu. Bir de o günlerin meşhur yazarları vardı. Günümüzde de olduğu gibi. Aslında bir önceki soruda çok okunan kitaplara verdiğimiz misaller otuz yıl öncesi için de geçerliydi. Fakat 70 ve 80’li yıllardan kalan bir alışkanlık olarak siyasal İslâmcılık üzerinden tercüme dinî eserlerin daha çok okunduğunu söyleyebiliriz. Kanaatimce bu çok sağlıklı bir okuma değildi. Biz Osmanlı ve Selçuklu medeniyetine dayanan ve çok sağlam dinî metin geçmişi olan bir milletiz. 20. yüzyılın yetersiz ve bozuk anlayışıyla üretilmiş metinler heyecanla maalesef dilimize tercüme edildi. Bunun yanında yayınevlerinin daha çok ticari endişelerle takım kitaplar yayınlamaya başladığı görüldü. Yalnızca ehline hitap edebilecek bazı kitaplar, her evin ihtiyacımıymış gibi sunuldu. Raf doldurmak için kitap yayınlamak, o günlerin yanlışlarından biriydi.Hasan Başpehlivan’ın Kâğıt Kokulu Yıllar adlı nehir söyleşi eserinde söz konusu dinî yayıncılık mantığı 60’lı yıllardan itibaren detaylı olarak anlatılıyor. 90’ların sonu itibariyle bizde bu yayıncılık da daha yerli ve çeşitli bir hal almaya başladı. Yani bundan otuz yıl önceki neslin keşke bizim zamanımızda da bu eserler olsaydı dediğine şahit oluyoruz. Bizim de söylediğimiz oluyor. Dolayısıyla günümüzde çeşitlilik arttı. Ayrıca kitaba ulaşmak da kolaylaştı. Otuz yıl öncesinin gençlerini günümüzden ayıran, en başta söylediğimiz gibi teknoloji ve sosyal medya idi. Maalesef günümüzde sosyal medya okurluğu diye bir şey var. Her bilgiyi oradan elde eden, orada tatmin olan ve vaktini heba eden bir nesil söz konusu.