Sabancı Vakfı’nın “Kısa Film Uzun Etki” sloganıyla düzenlediği Kısa Film Yarışması’nın kazananları belli oldu. Bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen yarışmanın teması ise “Dijital Yalnızlık” olarak seçildi. Toplamda 490 film ile rekor başvuru alan yarışmada sadece 13 eser finale kalmayı başardı. Ödül almaya hak kazananlar; yönetmen-senarist Mahmut Fazıl Coşkun, oyuncu Hazar Ergüçlü, dünyaca ünlü Filistinli çağdaş yönetmen Najwa Najjar, Makedonya’dan ünlü yapımcı ve oyuncu Labina Mitevska ve İtalya’dan Venedik Film Festivali programcısı Teresa Cavina’dan oluşan jürinin değerlendirmesiyle belirlendi. “Parti” filmiyle Efe Can Yıldız birinci olurken, “Nasıl Bilirdiniz?” filmiyle Ayşenur Erdoğan Gökçe ikinci ve “Dijital Pizza” filmiyle Veysel Aslan üçüncü oldu. Biz de tören öncesi jüri üyelerinden Makedonyalı ünlü yapımcı ve oyuncu Labina Mitevska ile bir araya geldik.
Özellikle gençlerin ilgi duyduğu bir alan. Ben kendimi bu konuda biraz daha yaşlı kategorisine koyuyorum. Daha eski kafalıyım. Hiçbir sosyal medya hesabım yok.
Temayı gördüğüm zaman çok heyecanlandım. Çünkü gençlerin bu konu hakkında ne düşündüğünü merak ediyordum. Bu 13 filmi izledikten sonra bu konu hakkında olumlu düşünmeye başladım.
İnsanlar sürekli birbirleriyle konuşmak yerine yazışıyorlar veya çocukların elinde sürekli bir cihaz var. Ancak gençlerin dijitalleşmeye olumlu bir yerden baktıklarını gördüm. Aslında gençler bu dijital dünyanın onları nereden yakaladığının, onları nerede yalnızlaştırdığının ve nerede izole ettiğinin fazlasıyla farkındalar. Bu fikirlerini de filmlere yansıtmayı başarmışlar. Gençlerin bu bilinçte olmaları bunu farkında olduğunu görmek bana çok iyi geldi.
Dört yıl önce, bir gün kızım ve eşimle bir İtalyan restaurantına yemeğe gitmiştik. Yan masamızda dört kişilik bir aile oturuyordu. Dikkatimi çekti. Hepsinin elinde telefon vardı. Hiç konuşmuyorlardı. O esnada kızım resim yaptı, oynadı, bizimle konuştu. Üç saat boyunca bu aileden kimse birbiriyle konuşmadı. Dehşete kapıldım ve çok korktum. Dolayasıyla bu filmleri görmek beni gerçekten rahatlattı ve geleceğe dair ümitlerimi artırdı.
Kısa film, nerede durduğunuzu ve nereye gideceğinizi görmeniz açısından çok önemli bir yerde duruyor. O yüzden kısa film üzerinden pek çok şeyi keşfedebildiğimizi düşünüyorum. Diğer taraftan film endüstrisinde uzun metrajlı bir film çekmek istediğinizde bütçe bulamanız hiç kolay değildir. Yapımcıların önce sizin yeteneğinizi görmeleri gerekiyor. Kısa film bu noktada, sizin görsel yeteneğinizi ve bir takım artistik kabiliyetlerinizi yönetmen olarak ortaya koymanız için çok büyük bir fırsat.
Çünkü film endüstrisinde her şey birbirinin üzerine eklenen halkalar şeklinde ilerler. Kısa filmde bunun en başında ve en önemli yerinde duran halkadır.
Başta birtakım endişelerim vardı. Sonra fikrim değişti. Geçen yıl Berlin’de yaşıyordum. Her akşam konserler, tiyatro oyunları, sergiler, çocuklar için sanat etkinlikleri ve gözlemlediğim kadarıyla her akşam onlarca etkinlik vardı. Hepsinde de salonlar ağzına kadar doluydu. Bence dünya büyük hepimize yetecek kadar yer var. O yüzden Netflix’in bizi olumsuz anlamda etkilediğini artık düşünmüyorum.
Bizim ortaya çıkardığımız değeri yükseltmemiz ve sinemamızı yukarı çekmemiz gerekiyor. Ücretleri sistemi biraz daha yukarı çeken bir şey olduğunu düşünüyorum.
Türk sinemasının yeri apayrı. Çok fazla farklı etnik gruba sahipsiniz. Bunların arasından kalitesi yüksek, güzel hikayeler ve iyi işler çıkartıyorusunuz. O yüzden Türk sinemasının çok iyi bir yerde olduğunu düşünüyorum. Onun haricinde şunu eklemek istiyorum. Sabancı Vakfı’nın ve Zeynep Atakan’ın yaptığı şeyi çok takdir ettim. Onların sayesinde insanlara böyle bir alan açılıyor. Benim ülkemde de böyle bir organizasyon yapılmasını çok isterdim.