Mimarlık alanında önemli çalışmalarıyla tanıdığımız mütefekkirlerimizden Prof. Dr. İbrahim Numan’ın “Mimarlık ve Düşünce Dünyamız” adlı kitabı Kubbealtı Neşriyat tarafından yayımlandı. Numan, zenginliğimizin, sanatımızın, mimari ve musikimizin kaybedilişinde değişen hayatımızın rol oynadığını, Sâmiha Ayverdi’nin de belirttiği üzere İslam’ın aynı kaldığının altını çiziyor.
- “Kabahat İslâmiyet’te değil, bizim Müslümanlığımızdadır”
- Sâmiha Ayverdi
İslam düşüncesinin oluşumunda estetiğin yeri ve önemi, İslam’ın ilk ortaya çıkışından itibaren ulemanın ve mutasavvıfların üzerinde çalıştığı, İslam’ın önerdiği hayat biçiminin her alanında kendisini göstermiş ve İslam’ın tevhid ilişkisiyle bütünleşmiştir. İslam’ın özünde teslimiyet inancını barındırması, özellikle kelamcıların zihinsel çalışmalarında ortaya çıkan hikmet kavramına odaklanmasına zemin hazırlamış ve çalışmalarında tüm tabiatı okuyabilecek büyük fotoğrafı okurken insan aklının İslam’a dair sorabileceği soruları da gidermeye çalışmışlardır. Bu nedenledir ki İslam’da estetik ve tevhid inancı bir olanı temsil ederken insan hayatının tüm alanını kapsar; zira fıtrî açıdan da Allah’ın insanı yeryüzüne halife kılması İslam’ın tevhid esaslı hayatın tüm alanını kapsayan bakışıyla bütünleşmiştir.
Mimarlık alanında önemli çalışmalarıyla tanıdığımız önemli mütefekkirlerimizden Prof. Dr. İbrahim Numan’ın “Mimarlık ve Düşünce Dünyamız” adlı kitabı Kubbealtı Neşriyat tarafından yayımlandı. Mimarlık ve estetik alanında yaklaşık yarım asırdır düşünen ve üreten Prof. Numan’ın 1981 ile 2021 yılları arasında kaleme aldığı ve muhtelif dergilerde ve seminerlerde yayımlanan tebliğlerden ve konuşmalardan oluşan kitap, Prof. Numan’ın özellikle estetik, şehircilik, mimari ve tabiatın iç ve dış dünyasına dair yaptığı izlenimleri ve keşifleri içeriyor. Kitap “İnsan, Vahdet ve Mimari”, “Osmanlı-Türk Mimarlık Şuuru”, “Kutsal Mekânlardan İzler” ve “İstanbul’a Dair” bölümleri olmak üzere dört bölümden oluşuyor. Prof. Numan kitabın hemen her bölümünde özellikle gelenekteki zenginliğimizin, sanatımızın, mimari ve musikimizin kaybedilişinde değişen hayatımızın rol oynadığını, Sâmiha Ayverdi’nin de belirttiği üzere İslam’ın aynı kaldığının da altını çiziyor.
VAHDETİN İNTİŞARI
İslam estetiğinin oluşumunda şüphesiz İslam’ın bir coğrafya olarak indirildiği Arap yarımadasının zaten edebiyat, şiir ve sanat açısından çok zengin bir kültüre sahip olduğunu belirten Prof. Numan, vahdet anlayışının yüzyıllar boyunca ebrudan tezhibe, hat sanatından musikiye ve mimariye hemen her alanda İslam sanatlarını şekillendirdiğini söylüyor. Mimari terkiplere dair kaidelerin her ne kadar ritimler, tekrarlar, doluluklar, boşluklar, vurgular, dengeler ve benzeri tasarım unsurları vasıtasıyla elde edilebilir gibi görülse de bunların üsluplaşmasının daha ileri münasebetlere dayanan kültür anlayışlarına bağlı olduğuna dikkat çekiyor. İçinde bulunduğumuz medeniyetleri iyi derecede tanımamız gerektiğini söyleyen Prof. Numan, garp kültürünün “maddeci ve akliyeci” alanda ilerlerken şark kültürünün ise “manevi ve deruni” alanda ilerlediğini, dolayısıyla bu durumun medeniyetlerin belirleyici vezinleri olduğunu ifade ediyor.
Prof. Numan şu kritik soruyu soruyor okuyucuya: “İnsan mülkün sahibi midir? Dünya kendisine verilmiş midir? Yoksa emanet mi edilmiştir? Yapma ve yönetme iradesinde hangi noktaya kadar müessirdir?” (sayfa 53)
MİMARLIKTA AŞIRI SÜS ZAFİYETTİR
Osmanlı Mimarisinin özünde milli bir mefkûre olduğuna dikkat çeken Prof. Numan, kitapta analiz ettiği camileri, kervansarayları ve diğer eserleri sadece bir mimari gözle değil, aynı zamanda yapıların kâinatla olan uyumunu ve ahenk içinde olmalarının zenginliğini de özellikle Ekrem Hakkı Ayverdi ve Sâmiha Ayverdi eserlerinden yola çıkarak analiz ediyor. Osmanlı mimarisinin aşırı süsten özellikle kaçındığına dikkat çeken yazar, vakar, haşmet ve bünyeden taşan azamet gibi vasıfların da sadelik ve samimiyetten ayrılmadan yapıda yer aldığını belirtiyor.
Osmanlı mimarisinin kütle ve hacimlerdeki ahenk ile bünyeyi ayakta tuttuğunu söyleyen yazar, binanın kendi içindeki bütünlüğü kadar çevreyle olan ilişkisinin de önemsendiğini, toleranslı olup bütün tebaayı ihata ettiğini, köke merbut olduğunu dolayısıyla kökü anlayıp yorumlayarak yeniden yarattığını ifade ediyor.
İSTANBUL NEDEN AZİZDİR
İstanbul’u Sâmiha Ayverdi’nin eserleriyle anlatmaya gayret eden Prof. Numan, Ayverdi’nin “İstanbul Geceleri” eserindeki şu soruyla yola çıkıyor: “Şu halde İstanbul yalnız sanatkâr değildir de nedir?” Yazara göre İstanbul, sanatkârların yetişmesine zemin hazırladığı için, hatta kendisinden ihtiyaç duyulanı bol bol verdiği için sanatın ilhamı; anası hükmündedir.İstanbul’u İstanbul yapan birçok unsuru ele alan Prof. Numan, özellikle Semaî kahvehanelerinin geleneksel kültürle bütünleşmiş, insanın toplumla ve cemiyet hayatıyla bütünleşen tarafını anlatırken, aynı zamanda geleneğimizdeki sohbet ve medeniyet halkalarının musiki icra olunduğunda yaşayan canlı kültür, sanat ve irfan merkezlerine dönüştüğünü ifade ediyor. Sohbetin ortaya çıkabilmesi için mekân, ihvan ve irfanın mevcut bulunması gerektiğine işaret eden yazar, Osmanlı mimarisindeki bazı camilerde bulunan örneğin Kuş Evleri’nin bile aslında gören bir göze çok şey anlattığını belirtiyor. Kuşlarla insanların birlikte yaşayabilmesinin Turgut Cansever’in dediği gibi insanın esas vazifesinin dünyayı güzelleştirmek olduğunu dile getiren yazar, İstanbul sakinleriyle birlikte yaşayan serçelere dünya vatandaşı desek yeridir diyerek meseleyi “tevhidi şehir” kavramına getiriyor. İstanbul, tam manasıyla yaşayan bir tevhidi şehirdir; insanı hakikate çağırır, sohbet halkasına dâhil eder, şarkısına dönmesini sağlar, bu yüzdendir ki İstanbul Yahya Kemal’in dediği gibi azizdir!