Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Ekici ile Dede Korkut Kitabı’nın Türk dünyasına etkisini konuştuk.
Türkiye’de 1910’larda başlayan ve hiç kesilmeden günümüzde de devam eden Dede Korkut araştırmaları, Türk Dünyasının Sovyetler Birliği içinde yer almak zorunda kalan ülkelerinde 1930’a kadar belli sayıda araştırma ile sınırlıdır. Ancak otuzlardan itibaren komünizmin çok etkili olmaya başlamasından sonra Dede Korkut Kitabı yasaklı kitaplar arasında yer almıştır. Çünkü Dede Korkut Kitabı Türk dünyasının birleştirici eserlerinden biridir. Dede Korkut’ta ısrarla ve tekrarla anlatılan olgu “milli birlik ve bütünlük”tür, Türk milletinin tarihi, gelenekleri, görenekleri ile devlet, toplum ve aile yapısıdır.
Türk dünyasındaki sözlü anlatılar kahramanlık destanları ve aşk konulu destanlar şeklinde ayrılır. Bu destan külliyatının içerisinde ve sözlü geleneğin içindeki daha başka anlatılarda Dede Korkut Kitabı’nın içindeki bazı anlatmaların elbette Kazakistan’da, Özbekistan’da, Türkmenistan’da varolduğu biliniyor. Bunlar içerisinde Dede Korkut’taki Baybörü oğlu Bamsı Beyrek ile Özbek, Kazak ve Altay sahasındaki Alpamış Destanı konu, muhteva, karakter ve olay örgüsü bakımından çok yakındır. Ayrıca Bamsı Beyrek anlatmasının Anadolu’da Beyböyrek adıyla masallar kadar kısaltılmış anlatmaları da vardır. Yine Türkmenistan sahasında pek çok destani anlatmalar da Dede Korkut Kitabı’yla benzerlik taşıyor. Kafkasya’nın muhtelif bölgelerinde tek gözlü canavarla ilgili masal şeklinde pek çok anlatma var. Bunlar içerisinde Kumuk Türklerinden Karaçaylara, Azerbaycan Türklerinden İran sahasına kadar olan geniş coğrafi alanda Dede Korkut Kitabı’ndan bildiğimiz karakterlerin ya da olayların benzerlerinin anlatıldığını biliyoruz. Bu şu demek: Sadece yazılı metinlerde değil, esas kaynağın sözlü gelenekte olduğu ve ortak bir Türk sözlü geleneğinden bahsedebiliyoruz. Türkistan’da -yani Türklerin yaşadığı bu büyük coğrafyada- farklı Türk boylarının, Oğuz, Kıpçak ve Karlukların genel manada aynı coğrafyayı paylaşmaları ve bunların destan anlatıcılarının da birbirleriylesürekli alışveriş içinde olmaları tabii bir süreçtir. Bugün biz Dede Korkut Kitabı’ndan yola çıkarak eski ozanlık geleneğinden bahsediyorsak bu ozanların Türkmen ve Özbek bahşılarıyla veya Kazak-Kırgız akınlarıyla çok yakın temasta olmaları tabiidir. Birbirlerinin toylarına, düğünlerine, bayramlarına katılıp orada eski Türk beylerinin hatıralarını mutlaka naklediyorlardı. Bunun pek çok örneğini yakın zamana kadar tespit edebiliyoruz. Manas Destanı bir destandır ama günümüzde Manas anlatıcılarına Manasçı adı verilir. Yani destancı genel adının dışında özel bir adlandırma. Bu Sovyet devrinin yaratmış olduğu bir anlatıcı tipidir. Yani ozanlık, bahşılık, akınlık, âşıklık geleneği yerine ayrı bir tip olarak böyle bir anlatıcı tipi dâhil edilmiştir. Bu ayrımların olması belli bir seviyeye kadar makul görülebilir ama bunların Türk dünyasındaki destan anlatıcılarının birbirinden uzaklaşıp ayrışmasına sebep olacak birtakım sonuçlar yarattığını da hatırlatmakta yarar görüyorum. Sovyet devrinde bir de şu yapıldı: Her Türk boyuna bir destan verildi. Manas Kırgızlara, Alpamış Özbeklere, Köroğlu Türkmenlere, Ertargın Kazaklara, aşk destanları da Azerbaycan Türklerine... Ortak bir kültürden gelen kardeşlerin adeta ata-baba malını paylaşması gibi bir durum yaratılarak birbirinden uzaklaşmaları sağlanmak istendi. Ama bütün bu metinlerin içeriğine baktığımızda birinde diğerinden, diğerinde öbüründen pek çok unsur, karakter, epizot, motifin taşındığını biliyoruz.
Ben Türkiye sahasında Dede Korkut tesirinde teşekkül eden altı hikâye tespit ettim. Bunların içinde en sevilen hikâyelerden biri Âşık Garip ile Şahsenem hikâyesidir. Bu hikâye temel konusunu Dede Korkut Kitabı’ndan alıyor. Son dönemde Âşık Yaşar Reyhani ile Âşık Ali İzzet Özkan arasında paylaşılamayan “Hüseyin Bey” veya “Böyle Bağlar” hikayesi vardır. Bu hikâyenin içerisinde de temel konunun Dede Korkut’tan alındığını görürsünüz. Başka bir ifadeyle, Âşık Garip gibi çok eski bir Türk halk hikâyesinin konusunun ve daha yakın dönemde sözlü geleneğimizde âşıklarımız tarafından tasarlanıp icra edilen pek çok hikâyenin Dede Korkut Kitabı’nda yazılı olarak bulduğumuz anlatmalarla ilişkili olduğunu görüyorum. Ayrıca şu nokta çok önemli: Türk Dünyasında Korkut Ata’nın üç tane mezar yeri gösterilir. Bunlar, Kazakistan, Azerbaycan ve Türkiye’dedir. Korkut Ata’nın bu mezarları tıpkı Hz. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi manevi ataların türbesi gibi büyük bir saygı görüyor.
Öncelikle şunu hatırlatmalıyım ki Dede Korkut destanları, Korkut Ata hakkında anlatılan efsaneler, destanlar ve onun destani müzikleri 2018 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan’ın ortak kültürel mirası olarak kayıt ettirildi. Kazakistan’da Korkut Ata küyleri, yani ezgileri binin üzerindedir. Yani Kazaklar sözlü gelenekte, Korkut Ata destanlarını metin icra etmiyor olsa bile destani eserlerin icrası sırasında kullanılan kopuz ve kopuzla icra edilen küylere özel bir önem veriyorlar ve bunları Somut Olmayan Kültürel Miras olarak görüp genç nesillere öğretiyorlar. Günümüzde de icra ediyorlar. Daha da güzel olanı da genç kuşaklara Korkut Ata küylerini dombralarıyla öğretiyorlar. Azerbaycan Türkleri arasında Korkut Ata hakkında çok güzel bilimsel çalışmalar olduğu gibi, ders kitaplarında da Korkut Ata mirası anlatılıyor. Aynı şekilde Türkiye’de de Dede Korkut/Korkut Ata mirası hakkında hem bilimsel çalışmalar çok güçlü bir ivme ile devam ediyor hem ders kitaplarında yer verilen örnek metinlerle gençlerimize bu miras aktarılıyor.
Sözlerimi şu şekilde tamamlamak isterim: Bilim dünyasına 2019 yılında tanıttığımız ve aynı yıl Dede Korkut Kitabı Türkistan/Türkmen Sahra Nüshası: 13. Boy, Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi (Ötüken, 2019) yayınladığımız Dede Korkut Kitabı’nın 3. yazma/nüshasının pek çok yeni araştırmaya kaynaklık etmesinden büyük bir mutluluk duyuyorum.