FETÖ darbe girişiminin ardından cemaat ve örgütlenmesinin perde arkasında yaşananlar günbegün ortaya çıkıyor. Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Balcı, Derin Tarih Ağustos sayısında Munise Şimşek'in sorularını cevaplarken darbenin bilinmeyenleri ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu. Balcı, darbenin cemaate yönelik tasfiyelerin başlamadığı 2013 yılında yapılsaydı, emniyetin büyük olasılıkla darbecilerden yana tavır alacağını belirtti.
FETÖ'nün 15 Temmuz gecesi gerçekleştirdiği darbe girişimi sonrası örgütün devlet içindeki tüm yapılanmalarda tasfiyeler hız kazandı. Darbe girişimi ve OHAL kararı ile
17-25 Aralık sürecine dayanan tasfiyeler, TSK ve Emniyet içinde büyük değişim sağladı. Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Balcı, Derin Tarih Dergisi için, gerçekleştirilen tasfiyeleri ve öncesine dayanan FETÖ-darbe ilişkisini yorumladı. İşte çarpıcı röportajdan bir kesit;
Bu darbe gelecekte TSK'yı nasıl etkiler? Büyük bir prestij kaybetti. Telafisi için ne tür önlemler alınabilir?
Kısa ve uzun vadeli etkiler olarak ikiye ayrılabilir. Kısa vadede yüzleşeceğimiz etkilerin herkes farkında zaten. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye için PKK ve DAEŞ ile mücadelenin önemli bir ayağını, yani sahadaki mobil gücünü oluşturmaktadır. TSK içinde yaşanan belirsizlik ve güvensizlik bu iki mücadeleyi de önemli ölçüde etkileme potansiyeline sahip. Fakat bu noktada iki olumlu durumdan bahsetmek gerekiyor. Birincisi, son üç yıldır darbeci Cemaat sınıfından temizlenen Emniyet her iki terör örgütü ile mücadelede etkin ve TSK'nın durumundan kaynaklanabilecek zafiyeti kapatabilir. İkincisi, TSK enerjisini ciddi ölçüde tüketen bir ayak bağından kurtulmuş oldu. Bu yeni durum TSK'yı terörle mücadelede daha etkin hale getirebilir.
Uzun vadeli etkilere gelince, bu konuda daha çok temenni ağırlıklı öngörülerde bulunabilirim. Birincisi, TSK'nın demokratik standartlara çekilmesi. Zaten uzun süredir hayata geçirilmeye çalışılan bu yapısal düzenlemeye devam edilmesi gerekiyor. Belirtmek gerekiyor ki, bu yapısal düzenlemeye yaklaşık 15 yıldır devam eden ordunun demokratikleşmesi çabalarına rağmen girişilen bir askerî darbemiz oldu. Bu paradoksun daha detaylı çalışmalarla açıklanması gerek. İkincisi, genelde bütün devlet kurumlarında, özelde ise TSK'da liyakat temelli bir personel sisteminde ısrar ve hassasiyet gösterilmesi.
Üçüncüsü, TSK'nın toplumla ilişkisini restore etmesi. Darbe yapan ve kendi vatandaşı ile arasında ideolojik duvarı olan bir ordu imajını, bürokratik bir kurum olarak vatandaşın hizmetinde bir orduya dönüştürmek bu restorasyonun temel hedefidir. Yine toplumda militarizm olarak tanımlanabilecek kültürden, diğer bir ifadeyle her hal ve şart altında orduyu öncelemek, meselelerin çözümünde ordunun yöntemlerini öncelikli görmek gibi semptomları olan toplumsal bir vakıadan kurtulmak da gerekiyor. Gündelik hayatımızda, sıradan sohbetlerimizde bulduğumuz siyasî çözümlerin askerî yöntemleri normalleştiren çözümler olmaktan çıkması gerekiyor.
Polis neden askerlerden yana değil de halktan yana tavır aldı?
Şöyle de sorabiliriz: “Neden Emniyet, darbe yapanlardan yana değil de, sivil hükümetten yana tavır aldı?" Bu soru önemli çünkü darbe Cemaate yönelik tasfiyelerin henüz başlamadığı 2013 yılında yapılmış olsaydı, Emniyet büyük olasılıkla darbecilerden yana tavır alacaktı. Aradan geçen üç yılda iktidarın düşmanını hem tanıması, hem de önemli ölçüde tasfiye etmesi, dengeleyici silahlı gücün devreye girmesini sağlayan en önemli dinamiktir.
AK Parti'nin iktidarda geçirdiği uzun süre, kamu kurumları (belediyeler, valilikler vs.), basın ve iş dünyası üzerinden bir “sadakat" üretilmesini sağlamıştır. Dolayısıyla bu kurumsal aktörlerin darbeye fiili olarak direnmesi (örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye'ni ele geçirme sırasındaki direniş) darbe unsurlarının mevzi kazanmalarını engellemiştir.
Hem akademik/entelektüel düzeyde, hem de siyasî düzlemde önceden yaşanan kötü hatıraların sebep olduğu ciddi bir darbe karşıtlığı zuhur etmiştir. Dolayısıyla darbe karşıtı bu kültür sayesinde, uzun süredir hükümete şiddetle muhalefet edenleri de dahil etmek mümkün, darbedense AK Parti'ye destek vermek çok daha ağır bastı.
Gelecekte ordu içinde Cemaat veya başka gruplara hizmet edecek cuntaların oluşumunu engellemek için neler yapılabilir?
Siyasî aktörlerin, “orduda siyasallaşma" diye tabir edilecek bir olgunun ne kadar hassas bir konu olduğunun farkında olması gerekiyor. Biliyoruz ki, önceki askerî darbeler ordunun siyasallaşmasının bir sonucudur. Bu siyasallaşma ve ordunun kendisini bir siyasî pozisyonun koruyucusu olarak görmesi, bu ülkenin çok sayıda darbe görmesinin en önemli nedenlerinden biridir. AK Parti'nin en önemli hatalarından biri, bu siyasî ideolojinin tasfiyesini kestirme bir yoldan gerçekleştirme politikası ve bunun başka bir siyasallaşmaya (yani orduda Fethullahçı yapılanmaya) kapı açacak şekilde yürütülmesi olmuştur. Dolayısıyla son darbe (girişimi) bu yeni siyasallaşmanın sonucudur. Böylesi bir tehlikeyle karşılaşmamanın en önemli garantisi, ordunun (ve benze şekilde Emniyetin de) siyasallaşmasının önüne geçilmesidir.
Derin Tarih dergisinin yeni sayısındaki tüm dosya, röportaj, haber ve analizleri incelemek için
adresini ziyaret edebilirsiniz..
#Derin Tarih
#Ali Balcı
#15 Temmuz
#Darbe Girişimi