Beşir Ayvazoğlu'nun "Kemal" kitabı, Namık Kemal’in Atatürk ve İnönü döneminde devlet ve edebiyat çevreleri tarafından nasıl karşılandığına odaklanıyor. Kitabın yazılmasına vesile olan hadise ise hayli dikkat çekici. Türk Ocakları genel merkezinde Mustafa Kemal’in büstünün yanına “İkinci Kemal” diye tarif edilen Namık Kemal büstünün konacak olması paşayı sert kararlar almaya sevk ediyor...
Türk edebiyatında bazı figürlerin toptan kucaklanması ile reddedilmesi arasında tuhaf bir çizgi olduğunu düşünüyorum. İkisinin ortasında mutedil bir yaklaşım, bazı sanatçılar için pek mümkün görünmüyor. Ahmed Midhat Efendi, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Necip Fazıl, Nâzım Hikmet hatta Orhan Pamuk ya edebiyatın büyük kahramanları ya da türlü gerekçelerle reddedilecek imaja dayalı bir dünyanın temsilcileri olarak görülüyorlar. Ebüzziya Tevfik’in Yeni Osmanlılar Tarihi’ni gazete tefrikasından yeniden kitaba dönüştürürken Namık Kemal’in kendi muhiti içerisinde hem son derece saygı ile yaklaşılan, sözüne itimat edilen, herhangi bir mesele karşısında ne diyeceği merakla beklenen bir itibarda olduğunu görmüş hem de kapılar ardında gizli işlere tevessül eden, ailesine karşı hoyrat, neredeyse aynı kaderi paylaştığı dostlarını Avrupa’da yüz üstü bırakarak uzaklaşan bir hesap adamı ile karşılaşmıştım. Meşhur “Hürriyet” kasidesinde de şiirin ve tesirli söz söylemenin kabiliyetini idrak etmiş bir artist gördüğümde Namık Kemal’in Türk edebiyatına gerçekten ne zaman gelip kuvvetle yerleştiğini düşünmeye başlamıştım. Bu hususta bazı şüphelerim ve reddiyelerim Tevfik Fikret’in işgal ettiği yerle ilgili tazeliğini koruyor. Nâmık Kemal’in şöhretinin, kişiliği ve sanatının önüne geçtiğini yavaş yavaş görmeye başladık. Kanaatimce aynı durum Fikret için de sırasını bekliyor. Namık Kemal’in müfredatın baş köşesinde yer edinmesini, üniversite kürsülerinde uzun uzadıya tahlil edilmesini Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki politikalara ve bilhassa edebiyat tarihlerine bağlıyordum. Yeni rejim, kendisine geniş bir saha açmak için eski rejimin muhaliflerini kahramanlaştırmak isteyecekti. Bu, hanedan mensuplarının sürülmesi kadar tabiî bir durumdu. Bir yerde yanılmıştım. Namık Kemal, Cumhuriyet döneminde parlatılmıştı elbette ama bu, Atatürk döneminde değil, ondan sonraki zamanlarda olmuştu. Beşir Ayvazoğlu, “Vatan Şairi’nin Cumhuriyetle İmtihanı” alt başlığıyla yayımladığı Kemal kitabında, şairin bu iki dönemde nasıl bir mücadelenin ortasında çekiştirildiğini anlatıyor. Hatta, Mustafa Kemal’in Türk Ocakları genel merkezini ziyareti sırasında Namık Kemal kastedilerek “ikinci Kemal” ifadesini duymasından kısa bir süre sonra ocakların kapatıldığını görüyoruz.
ATATÜRK’E KEMAL MAHLASI
Namık Kemal, kendi devletine muhalif bir isim olarak vefat ettikten sonra II. Meşrutiyet’in ilanına kadar on dokuz yıl adı anılamayacak bir figüre dönüşür. Tevfik Fikret’in projelendirdiği mezarı sahipsiz kalır. Kimse ziyaretine gitmeye cesaret edemez. Bu korkuya, 1908 yılının sonlarında çoğunluğu gençlerden oluşan bir heyet son verir. Şairi, kabri başında ziyaret ederler. Mustafa Kemal de Harp Akademisi’nde talebe iken Namık Kemal’in bulabildiği şiirlerini bir deftere yazıp ezberleyecek kadar Kemal hayranıdır. O, Mustafa Kemal’in hayatına aslında Selanik rüşdiyesinde iken girer. Riyaziye hocası Mustafa Bey, isimler karışmasın diye talebesine Kemal mahlasını verir. Buradaki “Kemal”in, Namık Kemal’den geldiğini aynı mektepte okuyan Ahmed Emin Yalman da vurgulayacaktır. Kemal’e olan sevgi II. Meşrutiyet’te patlayacaktır. Kanun-i Esasi ve hürriyeti yücelten ifadeler hep Namık Kemal’in üslubuyla seslendirilecektir. 1894 depreminde yerle yeksan olan mezarı bile 1915’te tamir görecektir. Ayvazoğlu, kitabının birinci bölümünde onun nasıl bir efsane olduğunu, ikinci bölümde ise Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu efsanenin savaşılan bir figüre nasıl dönüştüğünü anlatır.
KEMAL, KONUNUN DIŞINA İTİLMELİ Mİ?
Kemal, hem siyaset hem de edebiyat çevrelerindeki Namık Kemal portresini, gündemini, tartışmalarını yorumlayan bir kitap. Resimli Ay’da Nâzım Hikmet’in meşhur Putları Yıkıyoruz kampanyasından sonra gelen Namık Kemal anketi de bunlardan biri. Nâzım-Peyami Safa kavgasını da buna ilave edebiliriz. Resimli Ay’ın bu çıkışı daha sonra Namık Kemal anketi ile nasıl bir yumuşamaya uğrayacak görüyoruz.
Ayvazoğlu’na göre kurucu kadronun Namık Kemal’i kanonun dışına itip itmemek konusunda kafası karışıktır. Maarif Vekâleti, Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem’e lise talebelerine okutulmak üzere babasının hayatını yazmasını teklif ettiği görülür. Kemal hakkında yeni harflerle yazılan bu ilk kitap bir “menakıpname”den öteye geçmez. Öte yandan devletin en tepesindeki isim bir gün habersizce Türk Ocakları binasını ziyaret eder. Ocak başkanı Hamdullah Suphi, Mustafa Kemal’e, yeni yapılan bu binada merdivenlerin karşısına düşen duvardaki iki nişten birini göstererek “Buraya sizin büstünüzü koyacağız paşam.” der. Paşa, diğer niş kime ait deyince “İkinci Kemal efendim.” cevabını alır. Anlamaz, belki anlamak istemez, üsteler ve İkinci Kemal’in, Namık Kemal olduğunu işitir. Mustafa Kemal, o sırada orada bulunan İsmail Habib ve başkanın ellerini hiçbir söz etmeden sıkarak binadan ayrılır. Bu hadise hem ocak adına hem de Namık Kemal adına bazı şeylerin “sert bir şekilde değişmesine” sebep olur. Sadece bu hadise değil elbette. Hamdullah Suphi’nin Keçiören’deki köşkünde kalabalık bir cemiyet hâlinde toplandıkları sırada Mustafa Kemal, Türk Ocakları'na mensup ne kadar şube ve üye olduğunu öğrendikten sonra (276 Şube, 32 bin üye) bunca çabalarına rağmen Halk Fırkası’nın üye sayısını (yaklaşık 4 bin) artıramadıklarını, Türk Ocaklıların bir parti kurmaları hâlinde siyaseti ele geçireceklerini söylemesinden kısa bir süre sonra Türk Ocakları lağvedilir. Atatürk’ün ölümüne kadar ortaya konan farklı kitap, makale ve kongrelerde Namık Kemal’in aleyhinde epey ağır ifadeler dillendirilir. 1932’de Dolmabahçe’deki Birinci Türk Dili Kurultayı’nda yaşananlar, sonrasında MTTB’li gençlerin Namık Kemal’e sahip çıkışı bir savaşın hangi boyutlara vardığını gösterir. Kitapta bu başlıkların her birinin uzun ayrıntıları vardır. Namık Kemal efsanesinin dönüşü ise İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasıyla başlar. 1938, aynı zamanda Namık Kemal’in ölümünün ellinci yılıdır. Devlet, o yılın aralık ayında bir anma programı hazırlayacak, bütün okullara tamim yollayacak kadar bir anda Namık Kemal’e döner. Kitapta bunların çok ötesinde hadiseler, tartışmalar da yer alır. Yahya Kemal’in, Namık Kemal hakkındaki uzun bir mülakatı, Necip Fazıl’a ısmarlanan Namık Kemal biyografisinin çarpık taraflarının edebiyat çevrelerince nasıl alaya alındığı gibi epey mesele okurunu bekler.