Bütün günler birbirine benzer, pazarları hariç ve pazar günleri de hafta içi günlerden daha sıkıcı olmayı becerir diyor Anthony Burgess Doktor Hastalandı isimli eserinde. Sıkıntılı mıdır, değil midir şüphedeyiz hâlâ ama pazarların diğer günlerden farklı olduğu da net bir bilgi. Bu hafta konuğumuz yazar Şeyma Subaşı. Subaşı bize önce pazarlar hakkında neler düşündüğünü anlatacak: “Cemal Süreya öyküyü şiirin uzun saçlı kız kardeşi olarak tanımlıyor. Benzeri tanımlar başka yazarlar tarafından da yapılmıştı bildiğim kadarıyla. Muzaffer Kale’nin bir öykü kitabından bahsederken kullanmıştım bir ara bu epigrafı. Pazar günü deyince aklıma aslında cumartesi geliyor sebepsiz. Sanki pazarın gelişi de cumartesiden belli olurmuş gibi. Ya da pazarla cumartesi kardeşmiş gibi.”
Subaşı genellikle hafta sonuna iyi başlarsa, pazarın da değişik bir enerjisi, mutluluğu olduğunu söylüyor. Sonra da “Sevdiğim, benimle frekansı tutan bir arkadaşımla olmayı çok zaman önemserim hafta sonları. Öte yandan daha az samimi ama birlikte olmaktan mutlu olduğum birileri ile görüşmek de mutlu edebilir beni. Hatta hepimizi. Bazı hafta sonları yeğenlerim bize gelir. Onlarla bir şeyler yaparız.”
Subaşı öğretmenlik de yaptığından pazar günleri okula hazırlandığı da olurmuş. Ancak rutinleri bununla bitmiyor. Kendisi şunları anlatıyor: “Mesela pazarın kız kardeşi olan cumartesi günü açıp Feridun Düzağaç’tan “Cumartesi” şarkısını dinlemişsem. Gidip hiç gerek yokken ‘bugün pazar ve ben seni çok özledim’e de bağlanabilir olay. Böyle günlerin insana yalnızlığı ya da kimsesiz oluşu –öyle olmasa dahi- hatırlatışı, bir şekilde zerk edişi var sanki.”
Konuyu filmlerden açınca Subaşı önce “Pazarları Hiç Sevmem” filmini hatırlatıyor bize. Ama başka bir önerisi daha var: “Aslında Pazar günü izlemelik mükemmel bir film biliyorum. Ne Nuri Bilge ne Zeki Demirkubuz, ne Majid Majidi ne Nacer Khemir ne de Mücteba Raei filmi bu. Film Çağan Irmak’ın çok eski bir dizisinden uyarlama. Adı Günaydın İstanbul Kardeş.”
Filmi anlatırken de Subaşı, “İstanbul’a günaydın demenin, hâlâ hakiki bir şeylerin varlığına inanmanın ve hatta pazar günlerinin biraz da böyle bir anlamı var benim için. Hayal ettiğim pazar günüyse bir kütüphanede ya da deniz kenarında bir kafede kitabımı, gazetemi ve dergimi okumaktan fazlası değil” diyor. Sonra da ekliyor: “Yani aslında özetle kahvaltının mutlulukla ilgisi olmalı diyen Cemal Süreya gibi böyle olunca pazar günlerinin de mutlulukla ilgisi olabilir gibi geliyor bana.” Ve yine geldik son soruya: “Pazar günü insan olsaydı, nasıl biri olurdu?” İşte Subaşı’nın cevabı: “Pazar günü bir insan olsaydı, arkadaşlarıyla geziye giden ya da banyosunu yeni yapıp erkenden uyumuş huzurlu bir çocuğa benzerdi.”