Türkiye’nin Avrupa’yı tanıma süreci Lale Devri’yle birlikte sistematik bir mahiyet kazanmış, bundan sonraki ilişkiler daha yoğun ve daha çetrefilli bir hâl almıştır. Lale Devri’yle birlikte başlayan ilk çeviriler, Avrupa’dan davet edilen bilim, kültür ve siyaset adamlarının katkılarıyla başka bir merhaleye taşınmış, Tanzimat ile ise artık süreç döndürülemez bir noktaya varmıştı. Yeni Cumhuriyet hiç kuşkusuz bu tarihsel tecrübenin mirası üzerinde şekillenmiş, yeni aydın tipi bu bilimsel ve entelektüel yönelimin varisi olarak ortaya çıkmıştı. Buradaki ana yönelim ‘tanıma’ olsa bile, bu tanıma kısmen öykünme, benzeme, taklit etme, en nihayetinde ise yeni dünyanın içinde var olma dürtüsüyle şekillenmiştir. Gazeteler, dergiler, Batı’daki gelişmeleri takip etmeye çalışan yayınlar, Avrupa’nın ve henüz onlar için de esrarengiz olma hüviyetini koruyan Amerikan tarzının yayılmasına hizmet ederler. Bu süreç dahilinde Osmanlı bakiyesi Cumhuriyet aydını Avrupa hakkında birçok yazı yazmış, çeviriler yapmış, gezi notları veya başka yazılarla gelişmiş dünyayı hayranlıkla izlemiş, kısa zaman içinde ciddi bir literatür oluşturmuştu. Üstelik bu literatüre hizmet edenlerin önemli bir kısmı söz konusu ülkeleri hiç görmemiş, kulaktan dolma bilgileri muhayyilenin yaratıcılığıyla ifade etmekten çekinmemiştir.
Bütün bu literatür arasında galiba en sıra dışı, en dikkate değer hatta en okunası kitaplardan birisi ise geçtiğimiz aylarda VakıfBank Kültür Yayınları tarafından yayınlanan “Bir Türk Kızının Amerika Yolculuğu” kitabıdır. Kitabın en hoş yanı cesur ve meraklı bir kızın Amerika yolculuğunu yapmış olması ve bunu notlarla okura aktarması değil herhâlde.
Kitabı günümüz için de çok kıymetli kılan husus, babasının bu süreçteki yeri, baba-kızın ortak bir çalışmayla böyle bir ürünü ortaya çıkartmadaki emekleridir. Coğrafya profesörü ve yazar Faik Sabri Duran’ın dikkatleriyle kızı Lütfiye Duran’ın gözlemleri bu kitapta birleşir. Yazılar kızının yazdığı mektuplar, tuttuğu notların babası tarafından gazetelerde tefrika edilmesinden meydana geliyor. Bu yayınlarda babanın coğrafya bilgisi, gemicilik tecrübesi bazı kavramların ve ifadelerin kızın ifade sınırlarını aşacak şekilde teknik ve ayrıntılı hâle gelmesini sağlıyor. Bu nedenle kitap sadece bir kızın gezi notlarından değil, aynı zamanda baba-kızın ortak telifinden oluşuyor. Kitabı çok hoş ve okunabilir hâle getiren yönlerden birisi budur: baba büyük bir coşkuyla -belki hayranlıkla- kızından gelen notları aktarıyor, onları teknik bilgisiyle yeni ifade biçimine büründürüyor, kızının gezisini seyretmenin hazzını okura aktarıyor. Lütfiye Duran daha önce hocası vasıtasıyla aşina olduğu Amerikan kültürüne doğru uzun bir gemi yolculuğu yaparken uğradığı yerleri, gezdiği ülkeleri kısa notlarla tanıtıyor, onlar hakkında dikkat çekici, en azından dönemin bir aydınının dikkatini çekebilecek çarpıcı bilgiler sunuyor. Gemi nihayetinde Amerika’ya ulaştığında ise esas macera başlıyor: Burada gezilen şehirler, büyük ve görkemli binalar kadar dikkat çekici eleştirilerle konular anlatılıyor.
Kitabın günümüz okuru açısından ehemmiyeti ise merak ve cesaret duygusuna yaptığı katkı olmalıdır. Galiba günümüzde her okurun en çok ihtiyaç duyduğu şey de budur. Zihni ayakta tutabilecek merak, onu harekete geçirebilecek cesaret!
VakıfBank Kültür Yayınları’nın eserini bir de bu gözle okumakta fayda var.