Uçakla Avrupa'ya giden ve Tuna Nehri kıyında kahve içip yurda dönen Vecihi Hürkuş, havacılık tarihimizin en önemli isimlerinden biri. Hürkuş'un günlükleri üzerine araştırmalar yapan Bahadır Gürer, "En büyük ideali sivil havacılığın kurulmasıydı. Vecihi Bey’in ömrü mücadeleyle geçti. Yaptığı onca şeye rağmen, 1969 yılında vefat ettiğinde, cenazesinde sadece 12 kişi vardı" diyor.
Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden olan ilk sivil ve askeri uçağı yapıp ilk özel havayolu şirketini kuran Vecihi Hurkuş, aynı zamanda düşman uçağını ilk vuran kişi. Hayatı mücadele ve hayal kırıklıklarıyla geçen Hürkuş'un herkes tarafından tanınması için avukat Bahadır Gürer, yıllardır birtakım çalışmalar yürütüyor. Çocukluğunda Hürkuş'un uçak yaptığı hangara sık sık giden amcası Mehmet Gürbüz Gürer'in notlarını toplayan Gürer, Tayyareci Vecihi Hürkuş Derneği'nde bir grup arkadaşıyla faaliyetler düzenliyor. Hürkuş'un günlük tutmayı ihmal etmediğini ve pek çok dergi çıkardığını ifade eden Gürer, "Hürkuş, tayyarelerini beyaz kuşum diye severmiş.1925 yılında uçusu yasaklanan Hürkuş, üzüntüsünü şu sözlerle dile getirmiş: 'Ölüme mahkum hasta yavrusunun başında bekleyen bir baba gibi, her gün uçağımın yanına gidip onu okşuyordum" diye konuşuyor. Gürer ile Hürkuş'u günlükteki notları üzerine konuştuk.
2000'lere kadar ben de Vecihi Hürkuş'u tanımıyordum. Babamın vefatı sonrasında aile albümlerini dijital ortama aktarmaya karar verdim. Amcam, fotoğraf makinesi olan biriydi ve 50'li yıllardan birçok fotoğrafı vardı. O fotoğraflarda ne olduğunu merak edip İskenderun'a gittim. Kocaman kutudan bir sürü fotoğrafın yanı sıra bir tomar rulo kağıt çıktı. Amcam, "Çocukluğumda sokağımızın başında Vecihi Hürkuş diye bir pilot hangar kurdu ve orada uçak imal etti. Uçakların yapımını seyretmem onun hoşuna giderdi" derdi. Amcam o dönem kütüpheneleri gezmiş ve Hürkuş'la ilgili bir şey bulamamış. "Bu nasıl vefasızlıktır" diyerek evde daktilonun başına geçmiş ve 5-6 yaşlarında Hürkuş ile ilgili olan anılarını yazmış. Amcam, Mehmet Gürbüz Gürer'in bu notlarını kitap haline getirerek 50-60 adet bastırdım. Bir kısmını İstanbul Havacılık Müzesi'ne gönderdim.
Müzedeki kitabı gören Hürkuş'un büyük kızı Gönül Hürkuş Şaman beni aradı. Kitapta bahsedilen tarihlerde ebe olan annesiyle birlikte Niğde Aksaray'da yaşadığını ve o dönemler hakkında bilgi sahibi olmadığını söyledi. Toplumun Hürkuş’a sahip çıkması, onun adına bir müze kurulması amacı ile çalışmalara başladık. 2015'te Gönül hanımı kaybettik. Aynı yıl ortanca kızı Sevim Hürkuş’u da kaybettik. Küçük kızı Perran Hanım 2010'da vefat ettiğinden şimdi Vecihi Bey’in torunları ve torun çocukları var.
Evet... Vecihi Bey ile ilgili elimde 30 bin adet döküman var. Geçmişte bu dökümanlarla ilgili haber yapmak isteyen medya mensupları belgeleri alıp getirmediler. Giden belgelerin geri gelmesi için bir avukat olarak birtakım işlemler yaptım. Belgelerin birçoğunu geri aldım. Arşiv kurulması ve arşivin korunması için dijitalleşme çalışmalarına ağırlık verdik. Hâlâ, varlığını bildiğiniz ama bulamadığımız belgeler var. Bireysel çalışmalarla sonuç alamayacağımız için Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği'ni kurduk. En önemli amacımız; Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesini kurmak.
İlk Türk uçağı VECİHİ K-VI ile uçuşu nedeniyle cezalandırılınca “İlk Türk Tayyaresini Nasıl Yaptım ve Nasıl Taltif Edildim?” yazısını bizzat kendi yazıyor, röportaj vermiyor. Yaşadıklarını çok edebi bir dille yazıyor: "Ölüme mahkûm hasta yavrusunun başında bekleyen bir baba gibi, her gün uçağımın yanına gidip onu okşuyordum" diyor. 15 dakikalık bir uçuş yapıyor. Yere indiği zaman arkadaşları uçağın önünde kurban kesiyor. Omuzlarına alıyorlar. Gizlice uçuş yaptığı için 10 gün ev hapsine çarptırılıyor ve maaşının yarısının kesildiğinden bahsediyor notlarında. "Ama biz burada asker olduğumuzu unutmuştuk, emirlere karşı gelmiştik" diyor.
Evet... Hava cephesinde mücadele etmek için Maltepe Tayyare İstasyonu'nundaki bozuk uçakları arkadaşlarıyla beraber tamir ederek Atatürk'ün yanına geçmek için çaba sarf ediyor. O dönemde İngilizler İstanbul'un tamamına yayılmış ve Vecihi beyin ailesini de yakın takibe almışlar. Mahalle esnafları da Hürkuş ve arkadaşlarının kaçacağını ve borçlarını ödemeyeceğini düşündükleri için İngilizlere destek olmuşlar. Fakat uçaklardan biri Mudanya'da tellere takılıyor, biri de arızalanıyor ve uçakları götüremiyorlar. Hürkuş, notlarından tayyarelerinden "beyaz kuşum" diye bahsederek üzülüyor.
Vecihi Hürkuş 1942 yılında, 1915 ve 1925 yılları arasındaki yani 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı anılarını bir kitapta toplamış ve bunu yayınlamış. Küçük defterlere, Osmanlıca notlar tutmuş. Bu notlarda uçuşlarını, uçağının arızalarını ve günlük hava durumlarını yazmış. Hürkuş, 1948-49 yıllarında havacılıkla ilgili dergiler çıkarmış. Yazıların çoğunu kendisi yazmış. Örneğin; Kafkas cephesinde bir savaş uçuşunda Rus karargâhlarını bombalamış. Dönüşte korkunç bir fırtınaya yakalanmış. Uçağın motorları tüm gücüyle çalışmasına rağmen havada asılı kalmış, fırtınada ilerleyememiş. 3 bin metre yükseklikte havada fırtınanın gücü nedeniyle uzun süre sabit kalan uçağa 2 bin 200 metrede bulunan Rus birlikleri ateş etmişler. Korkunç bir mücadele ve tehlikenin sonrasında üslerine salimen indiklerinde uçakta 85 mermi ve şarapnel deliği saymış arkadaşları. Yüzünde ceviz büyüklüğünde donmuş kanı havadayken hissetmemiş bile. Bu ayrıntıları Hürkuş, kendisi anlatıyor. Biz, Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği olarak bu notları bir kitapta topladık. Çalışmalar tamamlanınca toplamda 10 kitaplık bir serimiz olacak.
Vecihi Bey, hangardaki tezgâhında Vecihi 15'in üzerinde çalışmaya başladığı zaman Nuri Demirağ tanışmak için ziyarete geliyor. Vecihi Bey’in hangarını gezen, Demirağ, çok etkileniyor. Diyor ki "Ben sana nasıl yardım edebilirim?” Vecihi Bey de, yeni bir uçak projesi olduğunu ama kendisine 5 bin liranın lazım olduğunu söylüyor. Demirağ bu parayı sağladığında, Vecihi Bey, Vecihi 15’i tezgâhtan indirip, Vecihi 16'yı yapıyor. Nuri Demirağ’a jest olarak da üstüne ”Nuri Bey” yazdırıyor. Cumhuriyet Halk Fırkası İstanbul il örgütü de kendi aralarında bin lira para topluyor. Bu nedenle uçağın kuyruğuna da altı oku yaptırıyorlar. Bu sponsorluk adına teşekkür anlama geliyor. Vecihi 16; 1933'te bitiyor. Vecihi Bey, uçağını Beşiktaş’ta Demirağ'ın konağının üzerinde turlayarak, uçağın bittiğini haber veriyor. Demirağ ise, bu uçağın Vecihi Bey’in pilot okulunda (Vecihi Sivil Tayyare Mektebi - VSTM) eğitim için kullanılmasını istiyor.
Vecihi Bey, özellikle 1930'lu yıllarda çok tanınıyor. Gittiği her yerde çok büyük ilgi görüyor. Geniş bir halk kitlesi onu karşılıyor. Duran uçağı seyrediyor insanlar. “Vecihi Bey, Bugün Şehrimize Geldi” diye gazeteler manşet atıyor. Halkın ve basının ilgisi çok fazla. Çünkü Vecihi Bey, yurt turlarında, halkın yerde bile görmediği uçakla, şehirlere, kasabalara iniyor, isteyenleri uçağıyla gezdiriyordu. O dönem tur bölgesinde doğan çocukların büyük kısmına “Vecihi” adı verilmesi de bundandır.
Hürkuş'a 23 Nisan 1931'de Uluslararası Uçuş Sertifikası verilince, uçağını sökerek yüklediği trenle gittiği Prag'dan, uçarak Türkiye'ye geliyor. Bu uçuş, bir Türk uçağının Avrupa semalarındaki ilk ve tek uçuşudur aynı zamanda. Gelirken öyle keyifli geliyor ki yolda Tuna Nehri kıyısına iniyor ve orada çay kahve içiyor.
Evet... O dönemde çok az sayıda okur yazar insan var. Onların dünya görüşü Vecihi Bey’inkiyle uyuşmuyor. Vecihi Bey’in en büyük ideali sivil havacılığın kurulmasıydı. O kendi inancı, disiplini, dirayeti ile hareket etmiş. O dönemdeki bürokrasi de çok ağır işliyormuş. İsmet İnönü, Adnan Menderes, Süleyman Demirel dönemlerinde de çok sıkıntılar çekmiş. Onun hayatı her zaman mücadelelerle geçmiş. En büyük ideali sivil havacılığın kurulmasıydı. Yaptığı onca şeye rağmen, 1969 yılında vefat ettiğinde, cenazesinde sadece 12 kişi vardı.