Mimar Melike Altınışık, tasarladığı Çamlıca Kulesi ile geçtiğimiz haftalarda Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Anadolu Ödülleri’nde mimarlık jürisinin Destek Ödülü’nü aldı.
İstanbul’un neredeyse her yanından görülebilen ve kentin şahsına münhasır eserlerinden İstanbul TV ve Radyo Kulesi’nin mimarisi Melike Altınışık’a ait. Bu yıl, Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Anadolu Ödülleri’nde mimarlık jürisinin belirlediği Destek Ödülü’ne layık görülen Altınışık, yüksek yapı tasarımlarından iç mekanlara, enstalasyon ve ürün tasarımına ölçekler arası geniş bir yelpazede yenilikçi ve vizyoner projeler geliştirmeye devam ediyor.
SINIRLANAMAYAN ULUSLARARASI BİR ÜRETİM
Öncelikle bir insandaki üretim aşkını ve özüyle kurabildiği diyalogu çok ufak yaşlardan alıp incelemeye başladığınızda kariyer yolculuğundaki durakların hiçbiri tesadüf ya da şans eseri gibi durmuyor. Bugün geriye bakıp düşündüğümde ne İstanbul Teknik Üniversitesi lisans eğitimini birincilikle tamamlamam ne de mimari yüksek lisans eğitimini Londra’da Architectural Association AADRL’de yapmam tesadüf duruyor. Eğitim sonrası profesyonel hayatımda ise Londra’da uluslararası platformda Zaha Hadid Architects ile geçen yaklaşık 7 yıllık süreçte, farklı ölçeklerde, geniş bir yelpazedeki mimari projelerde önemli tecrübeler kazandım. 2013’te İstanbul’a gelip bu birikimi Melike Altınışık Architects – MAA çatısı altında güçlü ve dinamik bir mimari tasarım ekibiyle birlikte kullanmaya karar verdim.
İSTANBUL KOZMOPOLİTLİĞİN EŞSİZ BİR ÖRNEĞİ
- - Çamlıca Kulesi için yarışmaya katıldınız ve seçilen proje sizinki oldu. Projenin uygulama kararı verildiği andan itibaren nasıl bir süreç yaşadınız?
- Kule, ezber bozan, zorlu ve bir o kadar da heyecan verici bir tasarlama ve yapma süreci hikayesine sahip. Hikâyenin başlangıcı bundan 10 yıl öncesine dayanıyor. 2011 yılında Londra’da mimari çalışmalarımı uluslararası platformda sürdürürken o dönemde İstanbul’da yapılması planlanan telekomünikasyon kulesi projenin fikir yarışmasında ödüle layık görülmesi ile başlayan hikâyede 2013 yılı sonlarında verilen yapım kararı ile uluslararası standartlarda yapılması adına Türk ve yabancı mühendislerden oluşan ekipler ile uzun bir projelendirme süreci yaşandı. Yüzü geleceğe yönelik, mimarlık uygulamalarında gelinen noktayı özetleyen bu proje, dış cephesinden en ince kıvrımlarına kadar tamamı, kentin doğası, bölgenin topografya özellikleri ve rüzgâr verileri baz alınarak tasarlandı. İstanbul doğasının ve Çamlıca rüzgarının modern bir mimari portresi aslında.
Tasarımdan uygulamaya hiyerarşik bir sistem aksine ekip halinde üretimin önemini vurgulayan bir mimari yapı tipolojisi olan bu kule tipolojisi çoğunlukla mühendislerin sanat eseri olarak bilinir. İlk günden bugüne bu projede beni en heyecanlandıran konu bu durumu tersine çevirmek oldu. Günümüzün olanaklarını kullanarak tüm süreçlerde disiplinler arası çalışma ortamının yaratılmasına olanak sağlayan düşünce sistemiyle tasarlanmış“Mimar & Mühendis” birlikteliğinin bir eseridir. 2016 yılında temeli atılan kule, Kasım 2020 itibarıyla 100 adet FM Radyonun tek yapıda toplanmasıyla telekomünikasyon hizmetlerini vermeye başladı ve kapılarını Mayıs 2021’de ziyaretçilerine açtı.
Geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, şu an hala birçok toplumu bünyesinde barındıran, kozmopolitliğin dünya üzerinde belki de eşsiz bir örneği olan İstanbul’da dünyada birçok metropolde olduğu gibi farklılıkların bir araya geldiği, bu farklılıkların kent morfolojisinde alışverişte bulunduğu yapılar ve mekânlar var. Bu yapılar aslen sosyolojik veya fiziksel bir etkileşimin ve iletişimin düğüm noktalarını tarifler.
- Kent siluetinde ezber bozan eşiklerden bir olan ve fütüristik yapısı ile 369m boyunca yükselen İstanbul TV ve Radyo Kulesi, teknoloji nasıl günlük hayatta kullandığımız dili değiştirdiyse, mimarisi ile bulunduğu bu kadim kentin ruhunu ifade etme biçimini de etkiliyor. Kentin değişim ve dönüşüm içindeki döngüsünün görünür kılındığı bir durak, iletişimin düğüm noktası. Bir çizgi, bir izgi olmaktan öte tarihinin, kültürünün, iletişim ve etkileşimin ifadesi, siluetin sosyolojik bir yüzü ve kentin kullanıcısına bir sözüdür. Bu bağlamda bugün kule, birçoğuna göre kentin siluetine “fazlasıyla fütüristtik” kaçabilir. Oysa tekniğini, hikayesini ve önermesini incelediğinizde şimdide “en İstanbul duran, İstanbul kokan” geleceğin yaşamlarına açılan bir yapı olduğunu iddia edebiliriz.
DOĞADAN İLHAMLA GELECEĞİ TASARLAMAK İSTERİM
Geçmiş, bugün ve geleceği kendi içinde büyülü bir şekilde kurgulayan Kapadokya bölgesi en çok hayranlık uyandıran coğrafyalardan biri. Yer kabuğunun, volkanik hareketlerin kurduğu bu şiirsel dokunun, doğa içinde benzersiz bir yapıyı kendine özgü malzeme ile üretiyor olması mimarlık pratiğimde kurguladığım “Doğa - teknoloji - insan” arasındaki ilişkinin de adeta bir tarifi. Doğal oluşumların yanı sıra tarihinin 12 milyon yıl öncesine dayanan bugün hala bile tam olarak keşfedilmeyen bölgeleri ile insanların inançlarına, değerlerine ev sahipliği yapan Derinkuyu gibi birçok yer altı şehrini barındırarak günümüz mimarlığına kılavuzluk etmesi oldukça heyecan verici.
- - “Orada mutlaka bir eser bırakmalıyım” dediğiniz bir lokasyon var mı?
- Bugüne kadar dünya üzerinde bir çok şehirde, birçok kentte yapı tasarlamış, İstanbul gibi Asya ve Avrupa arasında palimsestik ilişkileri barındırmış bir şehirde iletişimin ve etkileşimin merkezi olan İstanbul TV ve Radyo Kulesi’ni hayata geçiren bir mimar olarak bu soruya tek ve tikel bir yanıt vermek mimarlık deneyimim ile çelişen bir durum olur. Mesleki kariyerimde her zaman kendi bağlamı içinde kullanıcılara, insana odaklanan, onların yaşamlarını kurguladığımız ve her defasında yeni yapım yöntemlerini ve teknolojiyi tekrar tekrar keşfettiğimiz bir üretim pratiğini benimsedim.
Çok kısa zamanlarda değişip dönüşebilen günümüz dünyasında tek bir yere eser bırakma gayesi yahut hayali içinde olmaktansa, geçmişini, hayat öykülerini yeniden keşfedilir bulduğum insanları barındıran her coğrafyada doğadan ilham alarak, onların yaşamlarını ve geleceğini tasarlamak isterim.
Geçmişi selamlayarak gelecekle buluştuk
Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından “Geçmişi Selamlamak” teması ile düzenlenen Anadolu Ödülleri 2021’de mimari alanda Destek Ödülü’ne layık görülmek çok değerli bir sürpriz ve mutluluk oldu. “Doğa, teknoloji ve insan” arasındaki ilişkinin tam ortasında duran mimarlık deneyimim, ezber bozan mimari dilim ve uluslararası üretim pratiğimin çok değerli isimler tarafından takdir edildiğini görmek her seferinde Melike Altınışık Architects - MAA çatısı altında hayallerimizi daha ileriye taşıma konusunda ayrı bir motivasyon kaynağı. Geçmişi selamlayarak geleceğin yaşamalarını tasarlayacağımız bu yolculukta bir kez daha Baksı ailesine, Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’a, ödül seçici kurulluğunu üstlenen Prof. Dr. Suha Ozkan, Prof. Celal Abdi Güzer, Kerem Piker, Melkan Gürsel ve Prof. Dr. Uğur Tanyeli’ye içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum.
- - Baksı Müzesi’ni mimari tasarımı, yapısı ve sosyal boyutuyla nasıl değerlendirirsiniz?
- Baksı Müzesi’nin fiziksel varlığının yanısıra doğa ile kurduğu diyaloğu, silueti bir çizgi, bir iz olmaktan öteye taşıyarak geçmişini, kültürünü, Anadolu’nun sosyolojik yüzünü tarifleyen mimari dilini özel buluyorum. Kendi sözünü söyleyerek “Geçmişi selamlayarak ve gelecekle buluşmasının” bir göstergesi niteliğinde mimari yapısı, çevredeki dağ siluetini resmeden yükselişi ve doğaya olan yansıması, yapım sürecinde müzeye ev sahipliği yapan Bayraktar köyünün üretim pratiğinin göz edilerek yerel halkın sürece dahil edilmesi, Baksı’yımüze yapıları içerisinde özgün bir yerde konumlandırmakta.