İstanbul’un neredeyse her yanından görülebilen ve kentin şahsına münhasır eserlerinden İstanbul TV ve Radyo Kulesi’nin mimarisi Melike Altınışık’a ait. Bu yıl, Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Anadolu Ödülleri’nde mimarlık jürisinin belirlediği Destek Ödülü’ne layık görülen Altınışık, yüksek yapı tasarımlarından iç mekanlara, enstalasyon ve ürün tasarımına ölçekler arası geniş bir yelpazede yenilikçi ve vizyoner projeler geliştirmeye devam ediyor.
Öncelikle bir insandaki üretim aşkını ve özüyle kurabildiği diyalogu çok ufak yaşlardan alıp incelemeye başladığınızda kariyer yolculuğundaki durakların hiçbiri tesadüf ya da şans eseri gibi durmuyor. Bugün geriye bakıp düşündüğümde ne İstanbul Teknik Üniversitesi lisans eğitimini birincilikle tamamlamam ne de mimari yüksek lisans eğitimini Londra’da Architectural Association AADRL’de yapmam tesadüf duruyor. Eğitim sonrası profesyonel hayatımda ise Londra’da uluslararası platformda Zaha Hadid Architects ile geçen yaklaşık 7 yıllık süreçte, farklı ölçeklerde, geniş bir yelpazedeki mimari projelerde önemli tecrübeler kazandım. 2013’te İstanbul’a gelip bu birikimi Melike Altınışık Architects – MAA çatısı altında güçlü ve dinamik bir mimari tasarım ekibiyle birlikte kullanmaya karar verdim.
Tasarımdan uygulamaya hiyerarşik bir sistem aksine ekip halinde üretimin önemini vurgulayan bir mimari yapı tipolojisi olan bu kule tipolojisi çoğunlukla mühendislerin sanat eseri olarak bilinir. İlk günden bugüne bu projede beni en heyecanlandıran konu bu durumu tersine çevirmek oldu. Günümüzün olanaklarını kullanarak tüm süreçlerde disiplinler arası çalışma ortamının yaratılmasına olanak sağlayan düşünce sistemiyle tasarlanmış“Mimar & Mühendis” birlikteliğinin bir eseridir. 2016 yılında temeli atılan kule, Kasım 2020 itibarıyla 100 adet FM Radyonun tek yapıda toplanmasıyla telekomünikasyon hizmetlerini vermeye başladı ve kapılarını Mayıs 2021’de ziyaretçilerine açtı.
Geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, şu an hala birçok toplumu bünyesinde barındıran, kozmopolitliğin dünya üzerinde belki de eşsiz bir örneği olan İstanbul’da dünyada birçok metropolde olduğu gibi farklılıkların bir araya geldiği, bu farklılıkların kent morfolojisinde alışverişte bulunduğu yapılar ve mekânlar var. Bu yapılar aslen sosyolojik veya fiziksel bir etkileşimin ve iletişimin düğüm noktalarını tarifler.
Geçmiş, bugün ve geleceği kendi içinde büyülü bir şekilde kurgulayan Kapadokya bölgesi en çok hayranlık uyandıran coğrafyalardan biri. Yer kabuğunun, volkanik hareketlerin kurduğu bu şiirsel dokunun, doğa içinde benzersiz bir yapıyı kendine özgü malzeme ile üretiyor olması mimarlık pratiğimde kurguladığım “Doğa - teknoloji - insan” arasındaki ilişkinin de adeta bir tarifi. Doğal oluşumların yanı sıra tarihinin 12 milyon yıl öncesine dayanan bugün hala bile tam olarak keşfedilmeyen bölgeleri ile insanların inançlarına, değerlerine ev sahipliği yapan Derinkuyu gibi birçok yer altı şehrini barındırarak günümüz mimarlığına kılavuzluk etmesi oldukça heyecan verici.
Çok kısa zamanlarda değişip dönüşebilen günümüz dünyasında tek bir yere eser bırakma gayesi yahut hayali içinde olmaktansa, geçmişini, hayat öykülerini yeniden keşfedilir bulduğum insanları barındıran her coğrafyada doğadan ilham alarak, onların yaşamlarını ve geleceğini tasarlamak isterim.
Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından “Geçmişi Selamlamak” teması ile düzenlenen Anadolu Ödülleri 2021’de mimari alanda Destek Ödülü’ne layık görülmek çok değerli bir sürpriz ve mutluluk oldu. “Doğa, teknoloji ve insan” arasındaki ilişkinin tam ortasında duran mimarlık deneyimim, ezber bozan mimari dilim ve uluslararası üretim pratiğimin çok değerli isimler tarafından takdir edildiğini görmek her seferinde Melike Altınışık Architects - MAA çatısı altında hayallerimizi daha ileriye taşıma konusunda ayrı bir motivasyon kaynağı. Geçmişi selamlayarak geleceğin yaşamalarını tasarlayacağımız bu yolculukta bir kez daha Baksı ailesine, Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’a, ödül seçici kurulluğunu üstlenen Prof. Dr. Suha Ozkan, Prof. Celal Abdi Güzer, Kerem Piker, Melkan Gürsel ve Prof. Dr. Uğur Tanyeli’ye içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum.