Paradigma Yayınları Genel Yayın Yönetmeni M. Akif Memmi kitap dünyasından bahsederken yayınevinin kurucularından Hüsamettin Arslan’ın şu sözünü hatırlatıyor: “Hüsamettin Hoca bir kitabı okurken eğer cehaletinizi suratınıza çarpmıyorsa o kitabı okumaya değmez. Bu kapsamda değerlendirilecek kitapları ise hem bulmak hem de basmak kolay değildir.”
Üsküdar Kuzguncuk’ta faaliyetlerini sürdüren Paradigma Yayınevi internet sitesinde kuruluş hikayesini anlatırken şu bilgileri okurla paylaşıyor: “Ülkemizin yetiştirdiği saygın iki akademisyen olan Hüsamettin Arslan ve Ahmet Cevizci’nin insan varoluşunu anlama yolunda düşünme arayışlarının, entelektüel çaba ve gayretlerinin, daha sistematik bir şekilde yol almak, yapılan çalışmaların daha geniş kesime hitap etmesi ve ülkemizdeki entelektüel çalışmalara katkı sağlamak için 90’lı yılların ortalarında kurulmuştur.” Geçtiğimiz günlerde kurucularından merhum Hüsamettin Arslan’ın tezini kitaplaştırarak okurla buluşturan yayınevinin hem kuruluş hikayesini hem de Arslan’dan sonraki yayın çizgisini konuşmak için Genel Yayın Yönetmeni M. Akif Memmi ile buluştuk.
Bu sorunun bir teorik bir de pratik cevabı var. İsterseniz önce merhum Hüsamettin Arslan hocanın kitaplarla kurduğu ilişkiyi konuşarak başka bir ifadeyle teorik olanla başlayalım. Hüsamettin hoca bir kitabı okurken eğer cehaletinizi suratınıza çarpmıyorsa o kitabı okumaya değmez der. Bu kapsamda değerlendirilecek kitapları ise hem bulmak hem de basmak kolay değildir. Yayınevleri farklı gerekçelerle böylesi kitapları basmak istemeyebilir. Pek tabii bu kararlarda maliyetler ve okur ilgisinin azlığı etkilidir. Bu noktada Hüsamettin Arslan Türkiye’deki entelektüel cemaatlerin mutlaka tanıması gerektiğini düşündüğü isimlerin kitaplarını herhangi bir yayınevi bariyeriyle karşılaşmadan doğrudan yayımlamak istedi. Ve bunu yaparken de bir kâr amacı gütmedi. İşte bu son kısım bahsettiğim pratik kısımla alakalı. Hoca’nın 1990’ların hemen başlarında dönemin süreli yayınlarında neşredilen yazılarına bakarsanız, okuyup çevirdiği kitapların farklı yayıncılar tarafından basılacağını büyük bir heyecanla müjdelediğini görürsünüz. Ne var ki bunların çoğu yayımlanmamıştır. Bunun gibi pek çok durum onun Paradigma’yı kurmasıyla neticelenmiştir.
Entelektüel okura
Kitapları popülerliklerine göre değerlendiren değil yazarına ve yayınevine dikkat eden okurlara odaklandı. Bu noktada ülkemizde pek rastlamadığımız bir butik yayıncılığın tercih edildiğini görebiliriz. Başta felsefe ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimler merkezli bir yayın politikası izlendi. Türkiye üst düzey birçok Batılı düşünürün metniyle Paradigma aracılığıyla tanıştı. Burada Thomas Kuhn, Hans-Georg Gadamer, Jacques Ellul, Michael E. Zimmerman ve Nikolay Berdyaev gibi isimleri zikredebiliriz. Ayrıca Giddens gibi bilinen bazı düşünürlerin yeni kitaplarını yayımlayarak akademik tartışmalara zemin hazırladı. Heidegger, Carl Schmitt çevirileri ve onlar üzerine yazılan eserler ise Türkiye’deki felsefi mecraları bakımından hayatidir.
Hüsamettin Arslan’ın hem bir sosyal bilimci hem de entelektüel olarak içinde bulunduğu toplumla arasına mesafe koymadığını belirtmek gerek. Ülkesiyle ilgili birçok kritik meselede fikirlerini paylaşmaktan çekinmedi. 27 Nisan e-muhtırası, PKK terörü, Gezi kalkışması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gibi hususlarda her zaman pozisyon aldı. Memleket meseleleriyle ilgili konferanslarda, seminerlerde fikirlerini paylaştı. Televizyon programlarına katıldı. Popüler mecralarda düşünceleri dile getirdi. Yönettiği Paradigma Yayınları’nda da bu doğrultuda kitaplar bastı. Bir yandan “yüksek düzey”de yayıncılık faaliyeti yaparken diğer yandan akademik birikimini herkesin anlayacağı şekilde farklı mecralarda paylaştı. Üniversitede öğrencilerine ders verirken gündemi de konuştu. Kahvede arkadaşlarıyla siyasi gelişmeleri yorumladı ama bir yandan da kitaplarını yazdı.
Hikaye devam ediyor
Kısaca Hüsamettin Arslan’ın ortaya koyduğu yayın politikasını genişleterek devam edeceğimizi söyleyebilirim. Kurucumuz Hüsamettin Arslan’ın yayımlanmamış metinleri üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Yakınlarda Arslan’ın doçentlik tezi Yöntemi Aşan Bilim: Kurtarıcı ve Kutsal Bilim Anlayışına Reddiye ve yüksek lisans tezi Osmanlı İmparatorluğu’nda Sanayileşme Teşebbüsleri kitaplarını bastık. Bunun yanında geçmişte Paradigma tarafından yayımlanmış ancak şu an sadece sahaflarda bulunabilen kitapları yeniden basmak için çaba gösteriyoruz. Gadamer’in Hakikat ve Yöntem’i bu bağlamda zikredilebilir. Yine Arslan tarafından ilk kez Türkçeye kazandırdığı Batılı düşünürlerin ve benzer çizgide kalem oynatan isimlerin diğer metinlerini Türkçeye çevirmeyi planlıyoruz. Jacques Ellul’un iki kitabının Türkçe yayın haklarını aldık. Bunun yanında okurken emek ve çaba gerektiren dosyaları yayına hazırladığımızı söylemem gerekiyor. Sosyal bilimlerin tamamını içeren bir yayın politikasıyla Türkiye’nin iddialarını yansıtan ve temel meselelerini ele alan çalışmaları okuyucuyla buluşturmak istiyoruz. Fahrettin Altun’un İstikrarlaştırıcı Güç: Türkiye kitabı ile yine onun derlediği Enformasyon Savaşından Dezenformasyon Savaşına adlı eserin Paradigma’nın teorik olanla bu ülkeyi bir arada düşünmeyi mümkün kılan perspektifine uygun düştüğünü vurgulamak isterim.
Batı’nın düşünce dünyasını iyi anlamak lazım
Hüsamettin Arslan’ı okurken üç önemli noktanın öne çıktığını düşünüyorum. Öncelikle günümüz dünyasını şekillendiren Batı dünyasını anlamanın önemi ve Batı dünyasını inşa eden metinlerin anlaşılması. Arslan’ın da Türkçeye çevirdiği kitaplarda bu prensiple hareket ettiğini söyleyebiliriz.İkincisi ise düşünce ve metin üretim süreçleri küresel ve yerel iktidar mücadelesinden bağımsız değildir. Belli iktidar odakları vardır ve köşe başlarını tutan “epistemik cemaat”leri yerlerinden oynatmak hiç kolay değildir. Arslan burada hem klasikleşen eseri Epistemik Cemaat ile hem de diğer çalışmalarıyla bu iktidar mücadelesini çok net bir şekilde göstermiştir.Üçüncüsü ise çok ama çok çalışmanın önemi… Taşrada on çocuklu bir ailede dünyaya gelmiş bir ismin çalışarak Türkiye’de sosyal bilimler alanında en önemli yayınevlerinden birini kurması, belirli ağlar içerisinde ve yurt dışı bağlantıları olmamasına rağmen çok kıymetli eserleri Türkçeye kazandırması ancak çok çalışarak mümkün olabilirdi ve Arslan bunu başardı.