Türk dünyasına dair önemli çalışmalara imza atan Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Taşağıl yeni kurulan Türk Devletleri Teşkilatı’na gerekli zaman tanınırsa başarıdan başarıya koşacağını belirtiyor.
İstanbul’un fethinden iki yıl sonra, 1455’te Ortaasya tarihinde büyük bir kırılma yaşandı. Göçebe boyların bir kısmı yerleşik hayata geçti ve bunlar Özbek oldular. Diğer grup ise bozkır hayatını devam ettirdi. Onlar da Kazak olarak hayatlarını sürdürdüler. Özellikle 1932’ye kadar Stalin Kazakları yerleşik hayata zorla geçirene kadar onlar tüm yönleriyle bozkır hayatını sürdürüyordu. Özbekler ise şehirli bir kültür meydana getirdiler.
Bu coğrafya 1552’den itibaren Rusların kuvvetlenmesiyle 400 yıllık bir süre içerisinde işgal edilmeye başlandı. 1880’lere geldiğimizde Türkistan dediğimiz coğrafya ağırlıklı olarak Ruslar ve Çinliler tarafından işgal edilmiş oldu. Bu dönemde Rus istilasının öncesinde ve sonrasında İslamiyete giren boylar bir kaderi yaşandı. Bir araya gelip devlet kurduklarını göremiyoruz Özbeklerin, Kırgızların, Kazakların, Türkmenlerin. Bu bölünmüşlük aslında bir anlamda Rusların da işini kolaylaştırdı. Tabii Batı’daki gelişmelere paralel olarak İpekyolu’nun ortadan kalkması neticesinde Türkistan coğrafyası kendi içine kapandı, gerileme başladı. Aydınlanma, bilim adamları, sanat alanında da bunu açıkça görüyoruz. Bu savaşlarda da yenilgi anlamına geliyordu tabii. Böylece Türkistan coğrafyası işgal edilmiş oldu. Tabii Ruslar Türkleri Hıristiyanlaştırmaya çalıştı. Kazaklar, Başkırtlar direndiler mesela buna. Kazak gençleri buna çok direndi.
TÜRKLERİ BÖLMENİN YOLLARI
Sovyetler 1924’te bölgeye hakim oldu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ortaya çıktı. İkinci Dünya Savaşı yılları çok ağır geçti Türk dünyası için. Sonunda bölgelerde Sovyet sistemine uygun aydınlar yetiştirilmeye başlandı. Tarihleri unutturulmaya çalışıldı, her birinin farklı bir millet olduğu söylendi. Büyük Sovyet dumalarında tarih anlayışları belirlendi. Stalin özellikle Türk kökenli halklar arasında antropolojik çalışmalar yaptırarak Türkleri bölmenin yollarını aradı. Başarılı da oldu. Kazakların bir şanssızlığı da şudur: Kazaklar, bakir topraklar projesiyle Kuruşçev tarafından örnek komünist toplum yapılmak istenmiş ve Sovyetlerin her tarafından insanlar buraya göç ettirilerek bir toplum inşa ettirilmişti. Bu da Kazaklar için çok ağır oldu.
BAŞARIDAN BAŞARIYA KOŞACAĞINA İNANIYORUM
1991’de bağımsız Türk devletlerini ilk tanıyan ülkenin Türkiye olduğunu hatırlatmalıyım. Biliyorsunuz, Türk dünyasında Türk devletleri zirvesi birkaç defa oldu. Ancak bu zirveler başarılı olamadı. Şimdiyse Türk Devletleri Teşkilatı kuruldu. Bu hamlenin, bu devletlerin 30 yıl önce bağımsızlaştığını düşünürsek, çok geç kalınmış olduğunu söyleyebiliriz. Ancak her şeye rağmen çok güzel bir gelişme. Çünkü Kazak kültürü eski Türk kültürünü en güzel şekilde yaşatır. Özbekistan bir çok İslam alimini yetiştiren muhteşem bir ülke. Kırgızlar, milattan önce 202 yılından günümüze yaşayan en eski Türk boyu. Bir iki saat içinde bir Kazakla, Türkmenle, Özbekle, Kırgızla rahatça anlaşırsınız. Bundan dolayı bölücülük üzerine olan kültür politikalarına karşı durmak lazım. Türk Devletleri Teşkilatı’nın bir görevinin de bu olması lazım. Bu teşkilata gerekli zaman tanınırsa başarıdan başarıya koşacağına inanıyorum.
Bu teşkilatın oluşmasını en çok gündeme getiren de Kazakistan’dır. Kazakistan, Türk dünyası devletleri içinde en gelişen ülkedir. 2019’dan itibaren de bir sürü demokratik iyileşmeler oldu. Son dönemdeki olayların yaşanması üzücüdür. Ancak ben çok kötümser değilim. Bundan sonra Türkiye ve teşkilat üyelerinin desteğinin önemli olduğunu düşünüyorum.