Sinemanın ülke gündemine girmesi hep krizlerle oluyor. Boğaziçi Film Festivali ödül töreninde yaşananlar günlerce konuşuldu. Sinema sayfası günümüz gelene kadar ortam biraz sakinleşti. Ancak tam da şimdi söylenmesi gerekenler var.
Boğaziçi Film Festivali ödül töreninde yaşananlar çok konuşuldu. Tam sinema sayfasını teslim ettiğimiz günün gecesi yaşandığından bu sayfada değerlendirme için biraz beklemek durumunda kaldık. İyi de oldu. İlk 2-3 gün birbirini takip eden gelişmeler yaşandı. Açıklamalar, istifalar, paydaşlık bitirmeler, ziyaretler, tepkiler, vs…
Sinema camiası yakın zamana kadar böyle hareketli bir dönem yaşamadı. Sektörün bütün bileşenleri olaya karşı pozisyon aldı. Kurumsal tavırlar, şahsi açıklamalar birbirini izledi. Neticede, baştan aşağı tartışılması gereken ve günlerdir de ele alınan bir manzara çıktı karşımıza.
Günlerdir konuyu görünen yüzü ile değerlendirmeyen kalmadı. Burak Haktanır’ın, Özcan Alper’in kürsüdeki konuşmasına karşı haklı tepkisi de Alper ile Selcen Ergun’un garip konuşmaları da derinlemesine incelenebilir. Fekat Haktanır’ın tepkisinin doğru olduğunu söyledikten sonra bir başka açıdan yaşananlara bakmak gerektiği kanaatindeyim.
FESTİVALLER POLİTİKASIZ OLMADI!
Öncelikle bir film festivali dünyanın her yerinde politik söylemlerin kürsüde kendini gösterdiği alanlar olabiliyor. Oscar’da Rusya’nın Ukrayna işgali, Cannes’da Kobani olayları neden gündeme geliyorsa, Türkiye’deki festivallerde de politik meselelerin konuşulması artık doğal. Ancak ülkemizde film festivalleri artık sinemadan çok iktidara ‘çakma’ vesilesi olarak görülüyor. Neredeyse kimse kürsüde filmleri konuşmuyor. İktidarı destekleyen sanatçıları politik angajmanla suçlayanların bu denli politik olmalarındaki çelişki kimsenin umurunda değil.
Kürsüden söylenene kürsüden cevap vermek gibi bir durum ise neredeyse hiç yaşanmıyor. Burak Haktanır’ın tepkisinin bu denli ses getirmesinin sebebi bu. Bugüne kadar yapılan açıklamalara kimse ses etmedi. Bir ses çıkınca da kıyamet koptu.
SES KÜRSÜDE, TEPKİ DE KÜRSÜDE OLMALI
Iskalanan noktalardan biri, Özcan Alper’e kürsüden cevap veren olmamasıydı. Çünkü kürsüye çıkıp konuşanların çoğu da aynı fikirdeydi. Ödül alan filmlerin yönetmeni, oyuncusu ya da başka görevlisi kürsüden bu konulara tepki göstermedi. Zaten sıralamaya göre gösteremezdi. Çünkü Özcan Alper malum konuşmasını sona sakladı. Sondan bir önceki ödülü alınca kendisinden sonra kürsüye çıkacak sadece bir kişi kalıyordu ve o kişi olayı daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.
Söz konusu manzaranın çözümü, kürsüden yapılan açıklamaya kürsüden cevap verecek sinemacılar bulunmasıdır. Senarist, yönetmen ve yapımcılar olmasıdır. Bunu dert edinenlerin, böyle düşünen sinemacıların önünü açması, desteklemesi gerekir. Her siyasi irade (iktidar ya da muhalefet fark etmez) kendine yakın olan sanatkarlarla sıkı ilişkiye girebilir ve destekleyebilir. AK Parti iktidarının bu noktada kültür politikası ve sinema destek meselesini gözden geçirmesi, özeleştiri yapması gerekir. Zira AK Parti döneminde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sinema destekleri artmış olsa da yeterli değil. Sinema biletinden kesilen verginin bir kısmı filmlere destek olarak gidiyor. Halbuki bire beş katarak desteğin çoğaltılması gerekir.
“ERİL DİL”DEN BETERİ!
Boğaziçi Film Festivali ödül gecesinde dikkatten kaçan ve biz sinemacılar açısından garabet olan başka bir mesele daha vardı.
En iyi film ödülünü alan Kar ve Ayı’nın yönetmeni Selcen Ergun, kürsüye her çıkışında kadın hassasiyeti ile film hazırladıklarını söyledi. Bunda bir beis yok. Fekat Ergun, kurgu ödülünde de senaryo ödülünde de “Çok alışılmadık bir tarz yaptık, oyun oynadık, jüri de anladı. Anlamasaydı ödül vermezdi” gibi açıklamalar yaptı. Yani jürinin doğru kararını takdir etti. Ödülü hak etmek değil de ödülü vereni, bu zor şeyi başardığı için sürekli takdir etmek nasıl bir ruh halidir anlayamadık. Zaten “eril dil” garipliği de bunun devamıydı. Bir yönetmenin ödül verenleri taltif etmesi, bunu da “Bizi anladınız” şeklinde yapması utanç vericiydi.
Gördüğünüz üzere filmlerin iyiliğini ya da kötülüğünü konuşamıyoruz. En temel sorunumuz bu… Her şeyi karşılıklı konuşabilmek, filmleri değerlendirebilmek lazım. Ama konuşmak dediğimiz şey siyasi şova ya da yalana dönmemeli. Ve adil olmak gerek. Kendini solda gören sanatçılar siyasi şov hakkına sahipken, iktidarı destekleyen sanatçı olduğunda yandaşlıkla itham etmek ve sahneye layık görmemek kabul edilebilir değil. Adil olun! Herkes adil olsun. Kendi yaptığınızı başkası yaptığında sorun etmek, içinizdeki soruna işaret eder.
Son olarak…
Yaşananlar sinema camiasındaki kırılmaları daha da netleştirecektir. Her iki tarafın da uçlarında yaşayanlar herkesten uçta tavır bekleyecektir. Oysa doğru bildiğinden taviz vermeden daha az kırarak yol alabiliriz. Boğaziçi Film Festivali’nin kan kaybetmesi kimsenin faydasına olmaz. Aynı şekilde festivallerin sayısının çoğalması ve yapılarının sağlamlaşması gerekir.