Filistin topraklarında bir grupla birlikte Kudüs’e 12 gün boyunca yürüyen İsviçreli Walter ve Ros Steffen çifti Filistin halkının yaşadıkları zor şartlara şahitlik etmiş. Çift, bir Filistinlinin “Bizim taş atan küçük çocuklarımız vardı onların ise makineli tüfekleri olan çocukları...” sözlerini unutamıyor.
Walter ve Ros Steffen İsviçre’nin Luzern şehrinde yaşayan 78 yaşında Katolik bir çift. 11-22 Kasım 2022 tarihlerinde 12 gün boyunca Filistin ve İsrail'in işgal ettiği topraklardaki Nativity Trail (Doğuş Yolu) rotasını, kendileri gibi emekli bir grup İsviçreli ile birlikte yürüdüler. Yürüyüşün temel amacı Filistin topraklarını, Filistinliler’in yaşadıklarını daha yakından öğrenmek ve Filistinli ailelere destek olmaktı. Bunun için yerel ailelerle birlikte konakladılar, onların sofralarına konuk oldular. Walter Steffen çiftiyle onların deyimiyle “Hayatlarının en etkileyici deneyimlerinden birine” dönüşen bu ilham verici yürüyüşü konuştuk.
İsmim Walter. Üniversiteden emekli tarih hocasıyım. Eşim Ros da ilkokul öğretmenliğinden yıllar önce emekli oldu. Seyahate, yürüyüşe ve tarihe ilgimiz nedeniyle, emekli olduktan sonra uzun yıllar boyunca 10-14 kişilik küçük gruplara Fransa, İsviçre ve İtalya’daki “Hac” rotalarında rehberlik ettik. Böylece İngiltere’deki Canterbury’den Roma’ya uzanan 1000 yıllık bir hac yolu olan “Via Francigena”nın (Frankların Yolu) uzmanı olduk.
İlham veren bir yolculuktu
Bununla birlikte özellikle Akdeniz ülkelerine aşığız. Mısır’a, İran’a, Ürdün’e, Türkiye’ye defalarca seyahat ettik ancak şu ana kadar İsrail’in apartheid politikası ve Filistinlilere muamele şekli nedeniyle bu bölgeden uzak durmuştuk.Nasıra’dan Beytüllahim’e 12 günlük yürüyüş gezisinin reklamını gördüğümüzde ikimiz de hemen bunu yapmaya karar verdik, bunun için İsrail'in işgal etitği topraklardan da geçmek zorunda kalacaktık, buna rağmen bu seyahate çıktık. Hayatımızın en ilham verici gezilerinden biri oldu.
Amacımız Filistinli ailelerle birlikte olmaktı
14 İsviçreli yürüyüşçüden oluşan bir gruptuk. Amacımız otellerden kaçınmak ve mümkün olduğunca sık Filistinli ailelerin yanında kalmaktı. İsviçreli rehberimiz, bu geziyi daha önce altı kez yapmış olan 35 yaşında bir İsviçreli gazeteciydi. Bu nedenle Filistinli yerel ailelerle çok sıkı bağlantıları vardı ve bu geziyi daha da ilginç ve verimli hale getirdi. Gezinin tamamı Filistin Turizm Derneği tarafından organize edildi. Ev sahiplerimize kişi başı gecelik 35. CHF ödedik. 120 km’lik bu yürüyüşte eşeğiyle bize eşlik eden Filistinli harika rehberimiz Ahmed’e ve asistanı Hamdi’ye özellikle müteşekkiriz. Eşim ve benim için (en yaşlı iki katılımcıyla birlikte) özellikle dik yokuşlarda sırt çantalarımızı eşeğe emanet etmek bu fiziksel olarak yorucu gezide bir kolaylık oldu.
Konukseverlikleri inanılmazdı
Her gün 15-25 km kadar yürüyüş yapıyorduk ve öğlenleri rehberlerimizin köylerden satın aldığı yerel yiyeceklerle (ekmek, humus, sebze, hurma vb.) piknik yapıp dinlenirken yemeklerimizi yiyorduk. Akşam Filistinli ailelerin evinde ağırlandık, genellikle aile başına 2-4 kişi olacak şekilde konaklıyorduk. Filistinli müslüman ailelerle birlikte kaldık. Bize büyük bir saygıyla muamele ettiler, hazırladıkları yemekler harikaydı; konukseverlikleri inanılmazdı. Bu insanlar, kendileri zor bir hayat yaşıyor olmalarına rağmen (bu açıkça fark ediliyordu) bizlere çok cömert davrandılar, ellerindeki her şeyi sunmak istediler. Akşamları yaptığımız sohbetlerden birinde ev sahiplerinden biri bize Tel Aviv’deki işine gitmek için her gün dört saat yolculuk yapması gerektiğini söyledi: İsrail kontrol noktasına arabayla bir saatte gidiyordu. İsrail’de farklı plakalı Filistin arabalarına izin verilmediğinden, oradan otobüse binerek Tel Aviv’e gitmek zorunda kalıyordu. (İsrail arabalarına (sarı plakalı) Filistin’de izin veriliyor) Aynı karmaşık yolculuğu akşam evine dönerken yine yapmak zorunda kalıyordu. Her gün dört saat aktarmalı yolculuk yapmasının yanısıra, sık sık İsrail askerlerinin kötü muamelesine maruz kaldığını ise sıradan bir durum gibi anlatıyordu. Eriha yakınlarında hep birlikte bir bedevi çadırında uyuduk, ama ben (çocukluğunda uzun süre izcilik yapmış biri olarak)
çölde açık havada uyudum.
Aileler arasına örülen duvar
Cenin yakınlarındaki Arap Amerikan Üniversitesi’ne yaptığımız ziyaret de bizim için olağanüstü bir deneyime dönüştü. Tüm fakültelerde yaklaşık 20.000 öğrenci eğitim görüyor; burası kendimizi Kaliforniya’da hissetmemize sebep olacak kadar büyük ve gelişmiş bir kampüstü. Bize İsviçre lehçesiyle Almanca konuşan genç bir Filistinli hanım rehberlik etti. Bizi son derece şaşırtan bu hanım Basel’de doğmuş ve ikisi de öğretmen olan anne babasıyla birlikte Filistin’e geri dönmüştü. Ona neden burada okuyan bu kadar az erkek olduğunu sorduğumda dürüstçe yanıtladı: “Erkeklerimiz maalesef çalışmayı sevmiyor….”
Taşa karşı silah
Beytüllahim’de uluslararası ilişkiler alanında okuyan Filistinli genç bir öğrenciyle buluşmamız da çok etkileyiciydi. Bu genç kadın da Londra’da okuyordu ve birkaç haftalığına ailesiyle birlikte Beytüllahim’e geri dönmüştü. Genç kadın ve ailesinin evi İsrailliler’in Filistin’le aralarına ördüğü korkunç ‘duvar’ın hemen yanındaydı. Duvarın inşası bu genç kadının hafızasının derinliklerindeydi. Bize şöyle dedi: “Bizim taş atan küçük çocuklarımız onların ise makineli tüfekleri olan çocukları vardı.” Kendisine Filistin’in geleceği hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda ise “İki bağımsız devlet düşüncesi ortaya çıktı. Belki 2050’de İsviçre gibi farklı kantonlara sahip federal bir cumhuriyet olacağız ve Filistin de (duvarsız olarak!) onlardan biri olacak” ifadesinde bulundu.