Dudley Andrew, yaşayan en önemli sinema kuramcılarından biri. Dünya sineması, sinema teorisi ve estetiği üzerine yazdığı yazılar, Fransız sineması hakkında yaptığı çalışmalarla tanınan bir akademisyen. Yale Üniversitesi’nde senelerdir dersler veren Dudley Andrew’un en önemli çalışma alanlarından biri de ilk sinema kuramcısı Andre Bazin. Bazin’in Arayışı alt başlığı ile çıkan, Adrew’un Yale’deki Film İncelemeleri doktora programında düzenlediği seminerler esnasında şekillenen kitabı Sinema Nedir! Küre Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı.
Kitap her ne kadar Sinema Nedir! gibi bir soru cümlesi ile karşımıza çıksa da ünlemden de anlaşılacağı üzere soru sormaktan ziyade kuvvetli bir cevap verme niyetinde. Dudley Andrew yazdığı metinde, Andre Bazin’in Sinema Nedir? adlı meşhur eseri ve yazdığı makalelerin izinden gidiyor ve bu manifestosunun girizgâhında “Sinema Nedir? Size Anlatayım!” diyerek söze başlıyor.
Sinema erken dönemlerinden günümüze gelene kadar teknik buluşlara paralel sürekli kabuk değiştirdi, dönüştü. Başlangıçta siyah beyaz ve sessiz olan filmler ilk olarak renk ve sese dair yeniliklere kapı araladığında birçok tartışmanın ortasında buldu kendini. Kimilerine göre o güne kadar görüntü ile baş başa kalan izleyici için bir nevi manipülatif bir perde vazifesi görecekti filme eklemlenen ses ya da renkler... Seslendirme olmadan önce görüntüler herkese aitti oysa artık filmler öncelikli olarak kendi dilinin izleyicisine ulaşacaktı. O yıllarda bu yeni teknolojiye karşı çıkanların argümanlarından biri de şöyleydi: “Ses, imgeyi bayağılaştırır.” Zira izleyici artık imgenin kendisiyle değil de çekilen görüntüyü sınırlı bir zaman ve uzamsal kaynağa hapseden sesle uğraşmak zorundaydı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de izleyici deneyimini şekillendiren televizyon, video gibi her türlü teknolojik keşif sinema ile kurulan ilişkinin yeninden güncellenmesine vesile oldu. 21. yüzyılda dijital teknolojinin 19. yüzyılın etkin mekanizmasının yerini almasıyla beraber ise sinemanın temel araçları ve üretim biçimi tamamen değişti. Dijital teknoloji, internet çağı şüphesiz seyir deneyiminden tutun da filmin üretimine, kurgusuna, yapım sürecine kadar birçok açıdan dönüştürücü bir güce sahipti. Sinema, geçirdiği bu teknolojik metamorfoz ile başlangıçtakinden oldukça uzak bir noktaya savrulmuştu bile ve bu süreç de yeni tartışmalara gebeydi. Yeni medya çağında artık bu eski deneyimin bir anlamı kalmadığını iddia edenler vardı, bir nevi sinemanın ölüm fermanı imzalanmıştı. Halbuki Andre Bazin’in metinlerine baktığımızda, sinema teşekkül ettiği dünyayaya uyarlanması ve bu dünyayla temas etmesi sayesinde kendini bulmuştur ve kendi olarak evrimini sürdürmektedir. Dudley Andrew de bu noktadan hareketle sinemanın matemini tutmak için henüz erken olduğunu vurgular, kitabın en önemli motivasyonlarından biri sinemanın ölmediğinin sadece zamanın ruhuna paralel biçim değitirdiğinin altını çizmektir.
Dudley Andrew, kitabında sinemanın ilk dönemden bugüne serencamını ele alırken Bazin’in bıraktığı kelime hazinesi ve düşünce yapısını tarif ederken incelediği filmlere de bir göz gezdiriyor. Bazin’in fikirlerine ilham veren André Malraux ve Roger Leenhardt bu mülahazada karşımıza çıkan ilk duraklar. “Sinemanın özü eksiltidir.” diyen Leendhardt’ın görüşünü günümüz sineması üzerinden de irdeliyor, örneklendiriyor. Burada tıpkı diğer sanatlarda olduğu gibi sinemada da “boşluğa şekil vermenin” esas olduğuna dair bir vurgu var. Müzikte nasıl eksik sesler melodileri belirliyorsa, mimaride boşluğa verilen biçim üzerinden yaşama alanı kurgulanıyorsa, sinemada da, kitapta da vurgulanan “eksiltiler” üzerinden bir anlam üretmek mümkün. Söz konusu “eksiltiler”in bu yaratım sürecinde devreye girmesi ise dramatik açıdan neyin daha önemli olduğuna karar verecek olan kurgucu ile doğrudan irtibatlı. Sinemanın ezelden beri en münbit tartışma alanı olan “gerçeklik” kitapta da ağırlık merkezini teşkil ediyor. En nihayetinde gerçeklik değil de onun tortusu, kopyası, kalıntılarıdır sinema perdesine yansıyan ve izleyenin daha eksiksiz bir şeyin varlığını, perdenin sağında, solunda yaşamaya devam eden daha sağlam gerçekliğin hayaletini düşünmesine yol açar.
Sinema Nedir! temelde Bazin’in makalelerini takip etse de metinde sinemanın bugünkü şeklini almasında önemli katkıları olan düşünürler; Edgar Morin, Gilles Deleuze, Henri Bergson, Sartre, André Malraux, Siegfried Zielinski, Sean Cubitt, Thomas Elsaesser’in de aralarında bulunduğu geçmişte yaşamış ya da halen çalışmalarına devam eden çok sayıda felsefeci, medya teorisyeni, film tarihçisine referanslar var. Ingmar Bergman’ın Summer with Monika (1953), Robert Flaherty imzalı Nanook of the North (1922), François Truffaut klasiği 400 Blows (1959) gibi çok sayıda kült filmin yanı sıra Jean-Pierre Jeunet’in yönetmen koltuğunda oturduğu Amélie (2001) ya da Cristian Mungiu’nun 2007 tarihli 4 Months, 3 Weeks and 2 Days gibi yakın dönem örneklerine de değiniyor Andrew. Zihin açan kavramsal tartışamaları verdiği örneklerle daha somut bir zemine taşıyor yazar ve edebi üslubu da kitabın okunurluğunu bir kat daha artırıyor.