Ressam Naciye Neyyal'in Osmanlı'nın son dönemleri ve cumhuriyetin ilk yıllarını kapsayan anıları, Fatma Rezzan Hürmen tarafından derlenerek 'Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet Hatıraları' adıyla Pınar Yayınları arasından yayımlandı. Ressam Naciye Neyyal'in Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin ünlü simalarını, toplumun kanaat ve fikir önderlerini, bu dönemlerde gelişen önemli olayları içeren anıları, Türk tarihinin Tanzimat'tan günümüze kadar uzanan kesitine ışık tutuyor. Yazar eserde, Çırağan Sarayı, Yıldız Sarayı, Fer'iye Sarayı, köle ticareti, Galata Mevlevihanesi, Cülus-u Hümâyun Donanma şenlikleri, 31 Mart Vak'ası gibi dönemin önemli kurumları ve toplumsal olayları ve Mithat Paşa, Ziya Paşa, Mahmud Şevket Paşa, Sadullah Paşa, Talat Paşa ve Sadrazam Kâmil Paşa, Müşir Recep Paşa, Sultan Abdülaziz, II. Abdülhamit, Prens Sabahaddin, Sultan V.Murad gibi Osmanlı devletinin yönetim kademesinde bulunan önemli isimleriyle birlikte Kudüs, Yemen, Konya, Selanik, Bursa, Hindistan, Swat, Afganistan, Bursa, Ankara gibi zamanın önemli yerleşim birimlerine dair izlenimlerini aktarıyor.
Kafkas göçmeni bir aileden gelen ve yine Kafkas kökenli bir aileye dayanan Mabeyn-i Hümâyun kâtiplerinden Tevfik Bey'le izdivaç yapan Ressam Naciye Neyyal Hanım, ileriki yıllarda önemli görevlerde bulunacak eşi vasıtasıyla, saray mensuplarını yakından tanıma fırsatı bulur. Kafkas sürgününde İstanbul'a gelen büyükkannesinin köle tacirleri tarafından bir hamamcıya satıldığını ve kendisinin de köle sahibi olduğunu belirten yazar, bu tartışmalı konu hakkında ilginç bir yorumda bulunuyor: "Sudan'dan ve Habeşistan'dan pek küçük iken kaçırılan çocuklar, İstanbul'a getirilen Arabistanlı kızlar ve Rusya'nın Kafkasya'ya saldırması üzerine Türkiye'ye iltica eden Çerkezler artık yok. Esasen bu adet, yani Afrikalı çocukları kaçırıp satmak hariç, pek fena bir şey değildi. Eskiden fabrikalar yoktu ki, dünyaya pıtrak gibi dökülen bu kızlar oralarda çalışabilsinler. Esasen örf, adet ve din onların, dışarıda, erkekler ile beraber faaliyette bulunmalarını engeller, ama bu kızlar, iyi bir eve düşerlerse mes'ud olur oradan ayrılmak istemezlerdi."
Osmanlı İmparatorluğu'nun en kötü dönemlerinde padişahlık yapan Sultan Abdülaziz'in şaibeli ölümü, tarihçileri ihtilafa düşürmüştür. Sultan Mecid zamanında henüz üç yaşındayken saraya giren ve büyüdüğünde Sultan Abdülaziz'in oyuncuları arasında bulunan Sermed Kalfa'yla yakın bir arkadaşlık kuran Naciye Hanım, padişahın öldüğü sıra yanında bulunan Sermed Hanım'ın bu konu hakkında anlattıklarına da yer veriyor. Kitapta, Sermed Kalfa, hal edildikten sonra Topkapı Sarayı'na götürülen ve ordan da Fer'iye Sarayı'na gönderilen Sultan'ın ölüm anı hakkında Neyyal Hanım'a verdiği şu bilgiler yer alıyor: "Efendimiz daima validesi ile birlikte kalmakta olduğundan biz lazım olduğu zaman içeriye giriyorduk, bir de abdest filan aldırmak gibi şeyler için... O gün abdest alıp odasına girdi. Seccadesini yayıp çekildim." Sultan'a havlu tutması için küçük bir kızı görevlendiren Sermed Kalfa, bir ara işi çıktığı için oradan ayrılır. İki dakika sonra yukarıya koşarak gelen küçük kızdan Sultan'ın öldüğünü öğrenen Sermed Kalfa, padişaha havlu tutmakla görevli olan küçük kızın kedisine hasırların arkasından çıkan fena kılıklı adamların Sultan'ın odasına girdiğini rivayet ediyor: "Valide Sultan Efendimizi bekledim, abdesthaneden çıkınca doğru Efendimizin kapısına gidip kapıyı açmaya çalıştı, açamayınca ben de uğraştım, ama açamadım. Valide Sultan seslendi içerden cevap veren olmadı. Merak edip herkesi başımıza topladık, kapıyı gene açamayınca dışardan adam çağırdık. İçeri girdiğimizde daha gözleri açık, seccadenin yanıbaşına uzanmış, vücudunun bir kısmı ile de, arkasındaki sandalyeye dayanmış, önünde açık duran Kur'an'a bakıyor, tırnak makası yanında, iki kolunun damarları derinden kesilmiş, kan sel gibi akıyor, bir şey söylemek veya dua okumak ister gibi, dudakları kımıldıyordu, Valide Sultan'a bir kere baktıktan sonra gözlerini kapadı." (Pınar Yayınları /0212-520 98 90)