İlk olarak 1970'te basılan Gizli Emir, otuz yıldır, “bekleyiş” ve “umut” kelimeleriyle etiketlenmiş bir Melih Cevdet Anday romanı. Bu kitabın, 12 Mart Muhtırası öncesindeki kanlı pazarların -ve bu konuda pazarları aratmayan diğer altı günün- çağında, “Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Halûk,” serzenişinin, altmış beş yıl sonra roman formunda güncellenmiş hali olduğunu da söyleyebiliriz.
İsimsiz bir “kent”te, “Yengeç”, “Atmaca” ve “Baykuş” çetelerinin anarşisi hâkimdir. Her gün yeni bir çatışma yaşanır, kentin üzerine her gece bomba yağar. AYOT, yani Asayişi Yerleştirme Olağanüstü Teşlikatı, anarşinin sebebinin bu çeteler olduğunu iddia etmektedir. Normal bir mantık silsilesinde, devleti temsil eden AYOT ve düzeni yıkmak isteyen bu üç çetenin çatışması kolaylıkla öngörülebilir. Ama Gizli Emir'i basit bir akıl oyunu olmaktan çıkaran, çetelerin de aslında AYOT talimatlarıyla hareket ediyor oldukları gerçeğidir.
AYOT, kentte asayişi sağlamak gerekçesiyle sokaklarda kargaşa çıkarır, evlere baskınlar düzenler. Çerçevenin tamamına bakıldığında aslında AYOT olmasa, hiçbir sıkıntının yaşanmayacağı kolaylıkla görülebilir.
Kent sakinleri, süren savaşın farkındadır ama AYOT'a tavır alma konusunda hemfikir olduklarını söylemek güçtür. Birkaç sanatçı haricinde AYOT'u bu kaostan sorumlu tutan yoktur; halk, yine başına onmaz dertler açan devletinin yanındadır.
Halkla sanatçılar arasındaki fark, “Gizli Emir”i beklemek noktasında kalkar. Tüm kent, gelecek gizli bir emirle bütün dertlerin derman bulacağına inanmaktadır. Sadece cinayetlerin durması değil, âşıkların kavuşması ve hatta esnafın işlerinin açılması da gizli emre bağlıdır. Öyle bir emir gelecektir ki, herkesi mutlu edebilecektir. Ama bu emir nereden gelecektir, hangi yolla gelecektir, kime gelecektir… Bunları bilemeyiz, çünkü “gizli”dir. Bunun yanında tüm bu bekleyiş anında kimsenin aklına hayatını daha güzel kılmak için çabalamak gelmez.
AYOT müfettişleriyle sanatçılar arasında geçen konuşmalardan şunu anlarız, aslında devletin önemsediği, vatandaşlarının siyasi görüşleri değildir. Devlet, sanatın kendisini tehlikeli bulmaktadır. Bunun gerekçesi de verilmez, “sanatın ve sanatçının” yanında olduklarını, her sanatsal faaliyetin AYOT korumasında olacağını söylerler ama yine de bir sergi açıldığında ilk baskın AYOT marifetiyle yapılır.
Gizli Emir bir simgeler romanıdır; kent, devlet, örgütler… İsimlerden çok unvanlar vardır bu yüzden. Müfettiş, idare müdürü, eleştirmen, mütercim, siyasetçi, heykeltıraş… “Sanatçı” üzerinde ayrıca durulur romanda. Tüm umutlarını bir şehir efsanesine bağlamış olan sanatçılar, birkaç istisna karakter haricinde, şahsi hayatlarıyla sanatlarından daha çok ilgilidirler. Bu da alttan alta yerilir.
Melih Cevdet Anday, modern Türkçe edebiyatın ortasına kurulmuş bir isim. Birçok farklı türde eser vermiş, miras aldığı edebiyat geleneğini inkâr etmeden, dilde ve edebiyatta değişikliklere gitmiş -bu yönüyle tartışılmış ve tartışılan-; romanlarında başarılı karakterler yaratabilmiş bir yazar. Gizli Emir, yarattığı korku ve kaos atmosferiyle, Türkçe edebiyatın en “çarpıcı (!)” değil ama en “çılgın” romanı sayılmayı hak ediyor.