Bir Kızılderili’nin kaleminden topraklarını işgal eden ve onlara kendi kültürünü dayatan Beyaz adama yanıt. Yerli adıyla Ohiyesa’nın keskin gözlemleri, duyarlı anlatımıyla eseri bugün için bile ilham verici nitelikte.
Gerçekte ne kadar tanırız Kızılderilileri? Ancak onlarla ilgili Amerika kıtasının Avrupalılarca işgal edilmeden önceki sakinleri veya Amerikan yerlilerine dair zihnimizde çoğunlukla eski Western filmlerinde karşımıza çıkan bir insan tipolojisi vardır. “Sakin duruşlu ama barışmak istemeyen, atıyla hasımlarına saldıran, yüzü ve vücudu boyalı vahşi bir barbar.” Oysa bunlar tarihsel gerçeklere tamamen aykırıdır. Kızılderililer farklı dil, inanç ve ritüellere sahip beş yüzü aşkın kabileden oluşan halklardır. Kendisi bir Kızılderili olan Charles Alexander Eastman veya Kızılderili adıyla Ohiyesa’nın (1858-1939) bu eseri zihin dünyamızı sarsacak bilgileri ilk elden bizlere sunuyor.
Yaralı Diz Katliamı, yabancıların getirdiği hastalıklar, yerlerinden sürülüp yaşamak zorunda bırakıldıkları rezervasyonlardaki sağlıksız yaşam koşulları gibi sebeplerle sayıları iyice azaltılmış toprakları Batılı sözde medeni adamlarca ellerinden alınmış ve bununla da yetinilmeyip Hollywood’da haklarında olumsuz imajlar çizilen Amerikan yerlilerinin hayatı hakkında yine bir yerli elinden çıkan düşündürücü, ilham verici satırlar…
Ohiyesa, 1858 yılında Minnesota’da Redwood Şelaleleri yakınında Kuzey Amerika’daki Amerikan yerli kabileleri gruplarından biri olan Santi Siyuları arasında bufalo derisinden yapılmış Kızılderili çadırında safkan bir Siyu olan babası Tawakanhdeota (Binbir Şimşek) ile annesi Siyu Şefi “Bulut Adam”ın torunu melez Mary Nancy Eastman veya Kızılderili ismiyle Wakantankanwin’in oğlu olarak dünyaya geldi. Annesi kendisini doğurduktan sonra vefat etti. Gençliğinde bir spor karşılaşmasındaki başarısından dolayı kendisine “Kazanan” anlamına gelen “Ohiyesa” adı verildi. 1890’da Boston Üniversitesi’nden doktor olarak mezun oldu. Pine Ridge rezervasyonunda doktor olarak görev yaptı. Siyu kabilelerinin resmî temsilcisi ve lobicisi olarak 1897’de Washington’a gitti. 1899 ile 1902 yılları arasında Güney Dakota’da Crow Creek Ajansında Siyuların resmî hekimi sıfatıyla çalıştı. 1910’da büyük oranda Amerikan yerli hayatı örnek alınarak hazırlanan Erkek İzciler organizasyonunun kuruluşunda yer aldı. 1911’de Londra’da Evrensel Irklar Kongresi’nde Amerikan yerlilerinin temsilcisi seçildi. Bir süre Society of American Indians’ın başkanlığını yürüttü. 1928’de Kanada Ontario’da Huron Gölü’nün kıyılarında ilkel Yerli çadırında bir münzevi gibi yaşamaya başladı. 8 Ocak 1939 yılında Detroit’te vefat etti. Hayatı boyunca on bir kitap yayınladı. Kitaplarının pek çoğu Fransızca, Almanca, Danca ve Çek dillerine de çevrilmiştir.
Amerikan yerlileri olan bu kabileler arasındaki dil, inanç ve yaşayış bakımından benzerlikler olduğu kadar büyük farklılıklar da söz konusudur. Tabiat ile çok daha derin ilişkisi olan avcı/toplayıcı kadim bazı yerli halkların birbirlerinden farklılıkları olduğu gibi belli bir dinî figürün, mâbedin, tapınağın, kutsal metnin, akide/inanç dizgesinin olmayışı gibi ortak özellikleri de vardır.
Bu halkların yaratıcı ile olan ilişkileri yaratıcının sıfatlarının çeşitli suretlerde tecellilerine olan inançları iledir. Bu halkların eylemlerinde gösterişten uzak, halisane bir tutum ile inançlarını uygulama konusundaki ölümü bile göze alabilecek derecede hassas ve fedakar olabilmeleri son derece manidardır. Ölüm onlara korku vermez yerliler sadece şerefli bir ölüm isterler ve ölümü mükemmel bir sükûnetle karşılarlar. Yüce Gizem’in insana üflediği ruhun onu kendisine döndürdüğüne ve bu ruhun daha sonra özgür kaldığına inanırlar.
Hakkında konuştuğumuz eser, Amerikan yerlilerinin inançlarına dair bu halklara mensup biri tarafından yazılan Türkçe’de tespit edebildiğimiz ilk kitaptır. Ayrıca bu esere kitabın derleyicisi ve çevirmeni Şafak Başkaya tarafından yine kitabın ruhunu yansıtan “Siyu Mitolojisi” ve “Kitapsız Eğitim” başlıklı bazı makaleler ile Ohiyesa’nın atıfta bulunduğu Kızıl Ceket’in bir konuşması ve Amerikan yerli hayatına dair kitapta tasvir edilen bazı sahneleri yansıtan çeşitli fotoğraflar da konulması kitabı görsel açıdan zenginleştirdiği gibi zihnimizdeki boşlukların dolması açısından da mühim bir katkı olmuş.
İnsanlığın müzakere ve barışı öğrendiğine inandığımız bir çağda Gazze›de dünyanın gözü önünde sürüp giden soykırım denilebilecek kadar dehşetli bir zulüm dünyayı olduğu gibi bizi de dehşete düşürdü. Ancak bunlar Batılı beyaz adamın tarihte ve çok uzak olmayan geçmişte yaptıkları bir yaklaşımın devamı niteliğinde idi. Kızılderili adıyla Ohiyesa veya Charles Eastman›ın Beyaz adam karşısında itibarsızlaştırılan kendi halkına ait satırları bize çok uzak olmayan bu geçmişi hatırlatıyor.
Kitapta Kızılderili şefi Kızıl Ceket’in Beyaz adamın kendi halkına verdiği sözleri tutmadığını hatırlatan konuşması sonrasında sıkmak için uzattığı eli sıkmayan beyaz adam o gün nasıl müzakereden uzak duran bir şiddeti benimsiyor ise bugün de benzer şekilde davranmayı seçiyor.
Kitabın derleyicisi ve çevirmeni Şafak Başkaya’ya göre: “Ohiyesa’nın bu eseri hem Avrupalı işgalcilerin etkisiyle hızla kaybolmaya yüz tutan yerli kültüre karşı bir tür ağıt hem de yerli inanışlarını küçümseyen, aşağılayan tüm “beyaz adamlara” bir cevap niteliğindedir.”