Medeniyetimizde hüsnühattın tarihi, İslam vahyinin yeryüzüne inmesiyle başlayan vahiy kâtipleri aracılığıyla kayıt altına alınan, sadırlara ve satırlara nakşolunarak sonraki nesillere uzanan bir zaman aralığını kapsar. İslam fetihleriyle birlikte Şam, Bağdat, Kahire, Isfahan Tebriz, Meşhed, Herat gibi şehirlerde gelişen hüsnühat geleneği, İstanbul’a ulaşarak Osmanlı coğrafyasında yeni üslup ve sentezlerle yüksek bir mertebeye ulaşır.
Ülkemizde yakın dönem tarihi sürecine bakıldığında Cumhuriyet’le birlikte gelen alfabe değişikliği hüsnühat sanatı açısından çalkantılı bir döneme tekabül eder. Bu sancılı geçiş döneminde bir avuç idealist, fedakâr ve hezarfen sanatkâr hâlisâne bir tavırla Osmanlı’dan kalan kadîm sanat geleneğini günümüze taşıyarak bu meşk zincirinin kopmasına mâni olmaya çalışmıştır.
Gelenekli sanatlarda özellikle hüsnühat alanında ülkemizde onlarca yayın, ansiklopedi maddesi ve birçok kitaba imza atan, yurt içi ve yurt dışında birçok sergi ve seminere katılan Türk-İslam Sanatları uzmanı, hattat, Prof. Dr. Muhittin Serin’in Kubbealtı Yayınları’ndan çıkan Hat Sanatı Tarihi [Ekoller ve Takipçileri] kitabı, 2 ciltten oluşan yeni baskısıyla raflardaki yerini aldı. Ciltli ve karton kapak seçenekleriyle okuyucuya sunulan ve içinde 545 adet hat levhası bulunan kitap 864 sayfadan oluşuyor.
Kitabın kendisi kadar 40 yıla yaklaşan telif yolculuğu da dikkat çekici bir mahiyet arz ediyor. Merhum Ayverdi ailesinin teşvikiyle filizlenen bu hikâye,1982 yılında Hat Sanatımız adıyla kisve-i tab’a bürünür. Türkiye’de ve Avrupa’da büyük bir ilgiyle karşılanan kitap bu mazhariyetin sonucu olarak Arapçaya çevrilir ve bu yolla Arap âleminde de okuyucuyla buluşur. Zaman içinde yapılan eklemelerle genişleyen kitap 1999 yılında Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar ismini alarak yolculuğuna devam eder. Aralıksız devam eden araştırma ve çalışmalar, yeni bilgi ve levhalarla birlikte bir hüsnühat arşivine ve koleksiyonuna dönüşen kitap 2 cilde ulaşarak bugünkü nihâî şeklini alır.
Hat Sanatı Tarihi, hüsnühat sanatını oldukça geniş bir pencereden ele alan hacimli bir çalışma. Hüsnühat sanatının tarihî, dinî, estetik ve kültürel boyutlarıyla gelenekli sanatlardaki yerine dikkat çeken kitap, hat sanatının kullanım alanlarını da ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.
İlahî kelamın fiilî olarak merkezde olması hasebiyle başta mimari olmak üzere diğer İslam sanatları arasında denetleyici ve kuşatıcı bir rol oynayan hüsnühat sanatı, tevhid inancını sembolize eden manevi işaretlerle dolu bir anlam coğrafyasına kapı aralar. Prof. Dr. Muhittin Serin İslam geleneğine yaslanan bu sembolizmi şu şekilde özetliyor: “…Bütün harf kelime ve cümleler noktada gizlidir. İlâhî öze işâret eden noktanın ilk tecellisi “elif”tir. Şekil ve mânâ bakımından diğer harfleri nefsinde toplayan elif, Allah’a ve Onun birliğine işâret eder. Mürekkebin eliften diğer harflere akışı da ilâhi sıfatların bu alemde zuhûrunu ve yaratılışı sembolize eder…”
Noktanın yolculuğu sonsuz âleme referansla devam ederken bu yolcuğun dünyevi boyutu da güzellik tasavvuruyla yol alır. Yazının zaman içinde hattatlarca belirlenen geometrik, ritmik yapısı zamanla gelişerek bir ahenk ve estetiğe bürünür. Ruhlara nüfuz eden bu estetik yapı hüsnühattın o en bilinen tarifini doğurur: Maddi aletlerle meydana gelen rûhânî bir hendese.
Kitapta hat sanatının menşei, yazı çeşitleri, Arap, İran, Osmanlı dönemi hat ekolleri ve buna mensup olan hattatların hayat hikâyeleri ve hat âletleri gibi başlıklar ilgilisine büyük bir hüsnühat haritası sunuyor. Başta ülkemiz olmak üzere Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere, İrlanda, Mısır vd. ülkelerin müze ve kütüphanelerinde, özel koleksiyonlarda yapılan araştırmalar ve seçkin levhalarla zenginleşen kitap, başlangıcından bugüne hüsnühattın serencâmını doyurucu bir şekilde okuyucuya ulaştırıyor.
Kitapta göze çarpan önemli unsurlardan bir tanesi de sayfalara yayılmış olan, göze ve gönle hitap eden güzellik duygusu. İsminden de anlaşılacağı üzere hüsnühat (güzel yazı) Hz. Peygamber’in (sas) buyurduğu “Allah güzeldir, güzelliği sever” düsturundan ilham alır ve sanatını bu düşünceyle inşâ eder. Tasarımı, kâğıdı, renkleri, cildi ve ambalajı da bu niyetle bezenmiş olan kitapta, hattatların göz nûru olan Ayetler, Hadis-i Şerifler, Şemail-i Şerif ve Hilye-i Şerifeler, dua mecmuaları, kıtalar, murakkalar, levhalar, karalamalar ve meşkler okuyucuya eşsiz bir göz zevki sunuyor.
Eskimeyen tâbirle “efrâdını câmi, ağyârını mâni” bir yaklaşımla yazılan Hat Sanatı Tarihi, tevhidi muhabbetle mecz olan hat sanatımızın geçmişte yankılanan güzelliklerini günümüze taşımakla kalmıyor, gelecek nesil araştırmacılar ve sanatkârlar için de geniş bir perspektif/bakış açısı sunuyor.
Y.Mühendis-Mimar, merhum ve mağfur Ekrem Hakkı Ayverdi Bey, 40 yıl önce kitabın ilk baskısında yazdığı takdim yazısında eserin yayımlanmasından duyduğu memnuniyeti dile getirirken hat sanatının kıymetini ve geleceğini de ârifâne bir üslubla şöyle ifade ediyor:
“…Netîce şu ki, Türkiye’de eski harfler ölebilir. Fakat “hat” da “hattat” da ölemez…”