
Osmanlı müziğinin, Mozart, Beethoven, Haydn, Lizst gibi çok önemli bestecileri etkilediğini söylemek, artık müzik bilimciler açısından yeni bir şey değil. Mozart'ın birçok eserinde bu etki açık bir şekilde görülmektedir, hatta “Alla Turca” adlı eseriyle Mozart'ın Türkler hakkındaki duygularını anlayabilmek de mümkündür ki, bence bu eser etkilenmenin ötesinde bir ruh halinin ortaya çıkardığı bir eserdir. Yani Türkler'e olan sevgi hatta hayranlık, Alla Turca'yı ortaya çıkaran en belirgin hâldir diye düşünüyorum. Çünkü bu güzel eseri besteleyebilmek için, Türk milleti ile ilgili olarak da güzel şeyler düşünmek, hissetmek gerekir bir besteci için. Yoksa bu düşünce ve hissiyata sahip olunmadıkça, böylesine güzel ve Türk milletini bu kadar güzel anlatabilen bir eser bestelemek mümkün olamazdı.
Özellikle Mehter müziğinin, değişik ritmik ve melodik yapısıyla Avrupalı müzisyenler üzerinde etkili olduğunu söylemek de kuşkusuz yeni bir şey olmayacaktır. Biraz daha ileriye gidip, mehter müziğinin yanı sıra İstanbul müziklerinin, hatta mevlevîhâneleri ziyaret ederek ve bu mekânlarda icrâ edilen müzikleri dinleyip notaya alan Avrupalı gezgin müzisyenlerin derledikleri tasavvufî muhteviyat ve ifadeli müziklerin de Avrupalı bestecilerin ufkunu genişlettiğini söyleyebiliriz. Makamsal ve ritmik yapının, üstün vasıflara sahip Avrupalı müzisyenleri etkilememesi mümkün değil, çünkü Türk müziğindeki makamların her biri, insan ruhunun değişik bir hâlini ifade etmektedir. Bunu fark eden bir müzisyenin, makamsal sistemin bu zenginliğini umursamaması, dikkate almaması beklenemez. Nitekim Avrupalı önemli besteciler, İstanbul müziklerinin bu cevherini keşfetmişler ve yararlanmışlardır. Mozart, Beethoven, Haydn, Lizst (hatta Bach), İstanbul müzik cevherini keşfetmiş müzisyenlerden sadece birkaç tanesidir.
Geçtiğimiz günlerde basında, Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölüm Başkanı ve etnomüzikolog Prof. Dr. Feza Tansuğ'un yaptığı bir araştırma neticesinden bahsediliyordu. Feza Tansuğ iyi tanıdığım ve alanındaki çalışmalarına saygı duyduğum ciddî bir etnomüzikologdur. Feza, iki yıllık bir araştırma sonucunda Ludwig Van Beethoven'in 1811 yılında yazdığı op. 113 Die Ruinen von Athen (Atina harabeleri) adlı sahne müziği içinde yer alan Derviş Korosu'nu bestelerken dügâh makamında bir mevlevî ayininden esinlendiğini ortaya çıkarmış. Bu esinlenmenin de, Jean Antoine du Loir adlı Fransız gezgin müzisyenin İstanbul seyahati sırasında ziyaret ettiği bir mevlevîhânede dinleyip notaya aldığı ve daha sonra 1654 yılında Fransa'da yayınladığı dügâh mevlevî ayini notasını gördükten sonra gerçekleştiğini belirtiyor.
Feza, böyle bir araştırmayı bu şekilde sonuçlandırmakla hem çok önemli bir iş yapmış, hem de Avrupalı önemli dahi-müzisyenlerin üretkenliklerinde Osmanlı- İstanbul müzik cevherinin ne denli etkili olduğunu da ortaya çıkarmış. Ben yıllar önce yine bu gazetede, Bach'ın eserlerini dinletikten sonra, “Bach Mesnevî okumuş mudur ?” diye bir yazı yazmıştım. Çünkü Bach, aynı zamanda bir kilise organisti olarak her ne kadar kilise için eser bestelemiş olsa da eserlerinde zaman zaman mevlevîlik kültürünün izlerine rastlamak mümkün. Bu etkiye başka Avrupalı müzisyenlerde de rastlayabiliyoruz. Deha, sınır tanımıyor, alıngaçları son derece açık ve önyargısız. Zira önyargılı olsa alıngaçları daralır ve üretken olamaz. Beethoven da bu türden bir besteci.
Ben Mevlevî ayinlerini, kosmosun müziği ya da kozmik varoluşun hikâyesini anlatan muhteşem formdaki müzikler olarak tanımlıyorum. Hz. Mevlânâ, eşyanın durmadan ve birbirini aşk ile çekerek döndüğünü, semâ' ettiğini anlatırken, mevlevî semâı ile de bu felsefesini ifade etmektedir. Mevlevî âyini ve mûsikîsi, bu ritüeli sesli ve müzikli olarak yansıtır. Böylesine kozmik bir muhteviyatı olan mevlevî âyinlerinin etkilemeyeceği bir müzisyen düşünemiyorum. Hele Beethoven gibi kendi iç dünyasında çarpıcı bir düalite yaşayan, bir çıkış yolu arayan dâhiyi etkilemesinin de çok normal, hatta olması gereken bir şey olduğuna inanıyorum.
Öte yandan, Osmanlı-İstanbul müziklerinin o dönemlerde Avrupa'dan ne kadar rahat duyulabildiklerini de söyleyebiliriz. Feza, bu önemli müzikolojik çalışmasıyla aslında müzik kültürümüz adına birçok şey söylemiş… eline sağlık. Ancak Avrupa müzik birikimi biraz daha karıştırılır ve derinlemesine araştırılırsa, Osmanlı-İstanbul müziği, hatta mevlevî müziği için onur verici daha pek çok bulguya rastlamak mümkün.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.