Moda sektörünün önde gelen başörtülü figürlerinden Rawdah Mohamed’in adını Türkiye’de ilk kez “Vogue dergisinin ilk başörtülü moda editörü” olarak duyduk. Daha önce birçok derginin kapağında yer alan ve Milano Moda Haftası’nda boy gösteren Mohamed’in bu yeni görevi, moda sektöründeki kapsayıcılığın merkezde olduğu yeni normalin bir göstergesi olarak nitelendirildi. Mohamed, Vogue İskandinav’daki işini, “Kendi hikâyelerini anlatmasına ve düşüncülerini ifade etmesine izin verilmeyenleri öne çıkarmak istiyorum. Bu görevi üstlenmek ve başkalarına konuşma imkanı sunmak büyük bir onur” diyerek kabul etti. Aynı yıl Fransa’daki 18 yaş altındaki kızlara başörtüsü yasağını protesto etmek amacıyla bir sosyal medya kampanyası başlattı. “#handsoffmyhijab” yani “Başörtümden elinizi çekin” etiketi kısa sürede yankı uyandırdı. Kampanyasıyla Fransa hükümetinin verdiği karara karşı duran Mohamed, bunu yapmak zorunda olduğunu söylüyor ve “Bilirsiniz, genelde bizim adımıza konuşan insanlar oluyor ve sanki biz bunu kendi başımıza yapamıyormuşuz gibi ‘Müslüman kadın’ adına konuştuklarını düşünüyorlar. Kendi adımıza konuşabiliyoruz. Beni olumsuz etkileyen bir şeyin karşısında durmak istedim. Din için savaşıyorsunuz, var olma hakkınız için savaşıyorsunuz ki kimse gelip size ‘Müslüman kadın dışında herkesin söz hakkı var’ diyemesin” açıklamasını yapıyor Rawdah Mohamed, geçtiğimiz hafta ThinkFashion tarafından düzenlenen Istanbul Modest Fashion Week için Türkiye’ye geldi. Daha önce Türkiye’ye arkadaşlarıyla görüşmek için pek çok kez geldiğini söyleyen Mohamed, İstanbul’da ilk kez podyuma çıktı. Moda haftası kapsamında bir de söyleşiye konuk oldu. Mohamed ile söyleşi sonrasında bir araya gelerek moda sektörü hakkında konuştuk ve ona merak ettiklerimizi sorduk.
Rawdah Mohamed’in kişisel Instagram hesabına girdiğinizde bio’sunda sizi İsrail’e karşı boykot edilecek ürünleri ve markaları bulabileceğiniz bir internet sitesi adresi karşılıyor. “Bence aktivist olmak Batı’da yaşayan bir azınlık olmanız demek” açıklamasını yapan Mohamed, “Politik olmama ayrıcalığına sahip değilim çünkü politika benim hayatımla ilgili ve beni görünür bir şekilde etkiliyor” diyor. Ayrıca aktivist olmayı riskli bulmadığını anlatıyor: “Yaptığım şeye tamamen inanıyorum. Bu yüzden riskli olduğunu düşünmüyorum. Yani işini kaybedebilirsin, para kaybedebilirsin veya insanlar sizden hoşlanmayabilir, doğru. Yine de kendi topluluğum, cemiyetim için çalıştım ve kendi haklarım uğruna konuşuyorum. Çünkü benim de bir görevim var. Ben, sonsuza kadar burada kalmak istemiyorum. Ormanda bir güvenlik hattı oluşturmak istiyorum gibi düşünebilirsiniz.” Dünyanın farklı insanlarla, farklı seslerle ve farklı hikâyelerle daha iyi bir yer olduğunu düşündüğünü ifade eden Mohamed, “Umarım insanlara hedefelerine ulaşmaları ve nerede olurlarsa olsunlar inançlarını göstermeleri için ilham verebilirim. Ben sadece bunun bir örneği olarak konuşuyorum: Hayatınızı değiştirmek zorunda olmadığınızı biliyorsunuz, inancınızı değiştirmek zorunda değilsiniz ve size söylenen şey olmak için kendinizi yumuşatmak zorunda değilsiniz. Zorluklar cesaretinizi kırmasın, bazı zorluklar olacak ve bazı aşamalar fazla gelecek. Herkesi ne zaman isterse devam edecek şekilde yola koyulmaya teşvik ediyorum” açıklamasını yapıyor.
Modayı her zaman sevdiğini ama hiç bu sektörde bulunmayı düşünmediğini anlatan Mohamed, öncesinde sadece sosyal medya veya dergiler için “içerik üreticisi” olarak işin içinde yer almak istemiş. Menajeri Amar Faiz, gelen teklifleri değerlendirmesinde ısrar edince modelliğe başlamış ve sevmiş. “Bence çeşitlilik ve toplum açısından çok fazla değişiklik oldu. Biliyorsunuz, bunlardan biri de benim ilk başörtülü modellerden biri olmamdı. Bir şekilde değişimin yolunu açtık. Doğru zamanda bu işe başladığımı düşünüyorum” diyen Mohamed, sektöre girmesi için talebin onlardan gelmesiyle bu dünyaya adım atmış. “Bence bu önemliydi çünkü başkalarının üzerine gitmek gibi bir şey yapmaktan hoşlanmıyorum. Gördüğünüz gibi menajerim gelip insanları insan olduğuma ve var olduğuma ikna etmek istiyor. Bu yüzden hayatımı kurtarmam gerekiyormuş gibi davranmamak benim için her zaman çok önemliydi. Zaten bir işim vardı onlara bunu hatırlattım. O zaman dışarıdan bizi onaylamalarına ihtiyacımız yoktu” açıklamasını yapıyor.
“Sektörde çalışmadan da modaya uygun olunabileceğine inandım. Sektöre girmemim tek nedeni yaşam tarzıma uyması. Moda veya başka bir sektör için kendimi değiştirmek istemedim” diyen Mohamed, 90’lı yıllar veya 2000’lerin başında kendinden taviz vermeden bu sektörde olmanın zor olduğunu hatırlatıyor. Endüstrinin bir değişime hazır olmadığı o yıllar için, “Açıkçası bizi hak etmiyorlardı. Eğer dar görüşlü olmak istiyorlarsa bence kendi küçük özel kulüplerinde olabilirler. Onları sizin gibi insanların var olduğuna ve buna layık olduğunuza ikna etmek zorunda değilsiniz. Zaten bunu iyi biliyorlar. Şimdi endüstri değişti ve yapılacak daha çok şey var” diyor.
“Moda olmadan da muhteşem olabiliriz, iyi bir stile sahip olabiliriz. Moda olmak için sadece bu kurumlar, otoriteler tarafından onaylanmaya ihtiyacımız var. Oysa kurumların var olabilmesi için insana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden onlara uymam gerektiğini hissetmiyorum” diyen Mohamed, sık sık sınırları olduğunu yaptığı anlaşmalarda dile getiriyor ve uygun görmediği projelere “hayır” demesiyle tanınıyor. “Modanın sınırı olmadığını düşünmüyorum. Herhangi bir yönümü modaya uygun olacak şekilde değiştirmeyeceğim. Hayatıma, ihtiyaç duyduğum şekilde inançlarıma saygı duyacağım” açıklamasını yapıyor. Peki moda gerçekten inancımızla uyumlu mu? Mohamed bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Sadece güzel olmanız ve etrafınızı güzelliklerle çevrelemeniz gerektiğini düşünüyorum. Bu benim kültürümde olan bir şey. Biz çok ama çok renkliydik ve kesinlikle sebepsiz yere giyiniyorduk. Benim için güzel giyinmek yeni bir durum değil. Eğer kendimi daha iyi hissetmek istiyorsam, belli bir şekilde giyinirdim. Kendimi, kıyafetlerimi beğenmek günü daha güzel geçirmemi sağlıyor” diyor.
“Hepimiz tesettürün ne olduğunu biliyoruz bence. Sadece bazen buna uymak istemiyoruz. Bazen bileğimizi ya da boynumuzu göstermek istiyoruz. Ama benim için, özellikle kamusal alanda olduğumda dikkat etmeliyim” diyen Mohamed, “Başörtüsünü benim tanımladığım, taktığım ve istediğim şekil dışında tanımlayan çok insan var. Ama artık siz dinin elçisi gibi oluyorsunuz ki bu çok zor bir yandan da çok mantıklı. Özellikle genç kızlar beni örnek alıyor. Beni süper kahraman olarak görüyorlar. Modest giyimimden ilham alıyorlar” açıklamasını yapıyor. Genç kızların onu rol model görmesini bir tür lütuf olarak gördüğünü anlatan Mohamed, “Belki de bu dine fayda sağlayabileceğim garip bir yoldur. Ben kızlara olabildiğim kadar az da olsa rol model olmaya çalışıyorum. Çünkü geçmişte hiç yoktu. Ayrıca benim de bir kızım var, bir anne olarak kızım yanıma gelip, başörtülü bir futbolcuya ya da başka başörtülü başarılı kadınlara baktığın buna bayılıyorum. Sanırım genç kızlara da kendi kızıma baktığım gibi bakıyorum” diyor.
1990’lı yıllarda Somali’de yaşanan şiddetli çatışmalardan korunmak için evlerini terk ederek ailesiyle birlikte Norveç’e taşındıklarında Mohamed, henüz 8 yaşındaymış. Çevrelerinde ‘siyahi’ görmeye alışık olmayan, göçmenlerin varlığından hoşnut olmayan insanların tepkilerine maruz kalmış. Zaman zaman bu ırkçı saldırıların çok ileri gittiği bile oluyormuş. Örneğin bir gün bir kadın marketin önünde annesinin alışveriş yapmasını bekleyen Mohamed’e yaklaşarak elinde yanan sigarayı küçük kızın yüzünde söndürmüş. Benzer bir saldırı da okulda yaşıtları tarafından gerçekleştirilmiş. Diğer öğrenciler başörtü takması ile alay ederek başörtüsünü yırtmışlar. Ailesi bu saldırılara karşı hem dil bilmediği için hem de şikayette bulunmaları halinde ülkeden atılacakları endişesi ile çaresiz kalıyormuş. Bir süre sonra yerleştikleri bu küçük yerden daha büyük bir kente geçmeleriyle birlikte geride kalan diğer kardeşleri de yanlarına taşınmış ve kalıcı oturma izinlerini almışlar. Yeni okulunda onu olduğu gibi kabul eden yeni arkadaşlar edinmeye başlamış. Modaya olan ilgisi genç yaşlarında okuduğu moda dergileriyle olmuş. Bazen bekleme salonlarında okurmuş bu dergileri bazen de büyük kardeşleri onun için satın alırmış. Liseden sonra Oslo’ya taşınış ve sosyal hizmet uzmanı olarak işini zevkle yapıyormuş. Ona moda dünyasının kapısının açılması ise tamamen bir tesadüfle gerçekleşmiş. Moda haftası olduğunu bilmeden defilelerin düzenleneceği mekana yakın bir yerde şu anki menajeri Amar Faiz kendisini görmüş ve fotoğraflarını çekmiş. “Sadece akşam yemeği için dışarı çıkmıştım ve güzel görünüyordum. O akşam çekilen fotoğraflar bizi şimdiki halimize yani moda şovu yapmaya getirdi” diyor.
İstanbul’u ve İstanbul Modest Fashion Week’i ilham verici bulduğunu söyleyen Mohamed, “Bence İstanbul ve Türkiye, Müslümanların. Her Müslümanın değer vermesi gereken bir yer çünkü burada kültür çok güçlü ve İslami olduğu çok açık. Bu yüzden İslami kimliğini arayan biri bunu özellikle Türkiye ve İstanbul’da güçlü bir şekilde hissedebilir. Ayrıca çok modern. Batı’da büyümüş olan bizler için Avrupa’ya yakın. Dolayısıyla Müslüman kimliğinin oluşması açısından bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum ve buradaki modest modası oldukça gelişmiş” açıklamasını yapıyor.
Mohamed’in sektördeki ilk yıllarında sürekli kendini açıklaması ve sınırlarını belirtmesi gerekiyormuş. Bir keresinde marka ile toplantı yaparken Mohamed’e saçını ne kadar gösterebileceğini sormuşlar. Bir diğerinde ise elbisesinin üzerine başörtüsü ile birlikte haç takmasını istemişler. Bu isteklerin genellikle bilinçsizce teklif edildiğini anlatan Mohamed, “Ben onların sadece cahil olduklarını düşünüyorum. Müslüman bir kadın tanımıyorlar. Başörtüsünü bilmiyorlar. Müslüman kimliği hakkında da pek bir şey bilmiyorlar. Yani bir stilist, güzel bir mücevher görüyor ve bunun modele çok yakışacağını düşünüyor. Bunun bir sorun olacağını düşünmüyorlar. Ben ‘Hayır, bunu giyemem’ dediğimde de başka bir modelde takıyı kullanıyorlar. Siz iyi bir şekilde çalışırsanız, bununla birlikte gelen ayrıcalıkları da kazanıyorsunuz” diyor. Ayrıca ekibi kendisini tanıdığı için artık kabul etmeyeceği teklifleri ona götürmeden reddediyor. Mohamed, “Ekibim benim adıma ne yapıp, yapmayacağımı konuşuyor. Müşteriyle tanıştığımda kim olduğumu zaten biliyorlar, inancımı biliyorlar ve kısıtlamalarımı biliyorlar. Kimse sizi bir şey yapmaya zorlamıyor. İtaat etmek isteyip istemediğinize siz karar verin” diyor.
Mohamed’e dışarıdan oldukça parıltılı gözüken moda dünyasının mutfağında neler yaşandığını soruyorum: “Dışarıdan bakıldığında son derece göz alıcı olduğunun farkındayım. Ancak insanlar son derece sıkı ve çok uzun saatler çalışıyorlar. Bence sektörde çok sayıda çalışkan insan var. Sektörde kalmak da çok fazla çaba gerektiriyor. Yani her zaman parıltılı ve cazibeli değil. Kesinlikle perde arkasında yaşananlar bunlar” diyor. Markaların onu inancına uygun şekilde giydirmelerinin onlar için de kolaylık sağladığını anlatan Mohamed, “Bu işe girdiğinizde inancınızla uyumlu olması için kişisel olarak emek vermeniz gerekiyor. Bazen yüzünüzle ve inancınızla uyuşmayan bir trend olabilir. Bu yüzden beni giydiren kişiye ‘Bunu giyemeyeceğimi çünkü tenimi gösteriyor’ veya ‘Bu çok dar’ demek zorundayım. Eğer başörtülü, muhafazakar bir şekilde modellik yapmak istiyor ve bunu korumak istiyorsan biliyorsun ki kendi kuralların olmalı” ifadelerini kullanıyor. Zaman zaman ondan bu sınırlarından taviz vermesi istendiğinde nasıl reddettiğini “Sanırım unutulmaması gereken en önemli şey, benim iş dışında da ben olduğum. Kendi inancım var ve kendi eylemlerimden sorumlu olacağım. Bu yüzden iş bulmak için dininizi satmanın çok üzücü olduğunu düşünüyorum. ‘Hayır’ dersen, olabilecek en kötü şey işi alamamandır ama alınacak işler vardır, bilirsin. ‘Hayır olduğu yerde her zaman bir evet vardır’ biz de böyle düşünüyoruz” sözleriyle anlatıyor.