Arkeolojik buluntuların dilinden hayatı anlamaya çalışırız. Bir grup bilim adamı ise Türkiye’deki neolitik dönemimizi “Avrupa’nın Neolitik Köprüsü: Taşlar Yerinden Oynuyor” projesiyle dünyaya tanıtıyor. Projenin onursal başkanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, “Anadolu Neolitiği günümüz yaşamının temellerinin atıldığ; kent, devlet, imparatorluk devriminin, hatta daha sonra endüstri devrimine kadar gelen sürecin nasıl başladığını anlamamızı sağlayan bir olgu” diyor.
Arkeolojik kazılar yakın ve eski dönemin sosyal hayatı, inançları, ekonomisi, yönetimi hakkında çağlar öncesinden haber verir. Avcılık ve toplayıcılık döneminden beri ortaya çıkartılan 15 bin yılık buluntular günümüzde yeni heyecanlar yaratırken bilinen tarih, yeniden yorumlanıyor. Göbeklitepe, Çatalhöyük, Efes, Patara başta olmak üzere Türkiye’nin arkeolojik kazı alanları bütün dünyanın dikkatini çekiyor. “Avrupa’nın Neolitik Köprüsü: Taşlar Yerinden Oynuyor” projesi Anadolu’nun Neolitik dönem mirasını kayıt altına alıyor ve bir dizi belgeselle görselleştirmeyi hedefliyor. Projenin onursal başkanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, “Anadolu Neolitiği günümüz yaşamının temellerinin atıldığı, yeni bir yaşamın kurgulandığı; kent, devlet, imparatorluk devriminin, hatta daha sonra endüstri devrimine kadar gelen sürecin nasıl başladığını anlamamızı sağlayan bir olgu” diyor.
FARKLI GRUPLAR KÜLTÜR OLUŞTURMUŞ
Kastamonu’dan Antalya’ya, Urfa’dan Aksaray’a farklı bölgelerimizde ortaya çıkan mirasın önemine değinen Özdoğan, şunları söylüyor: “İlk bulguları Çayönü’nde gördük, daha önceleri ise Anadolu’da neolitiğin olmadığı bile düşünülmüştü. Güneydoğu Anadolu, Kuzey Suriye bölgesindeki çok bereketli, verimli ortam; insanların üretim yapmadan da yerleşik yaşama geçebilmesini sağlamış. O dönemde yabani tahılları değerlendirmeye başlıyorlar. Böylelikle buğday, arpa, çavdar, mercimekgiller, baklagiller gibi besinler giderek yaşama girmeye ve dönüşmeye başlıyor. Bu yaşam şekli milattan önce 7 bin 500 dolaylarında, yani günümüzden 9 bin 500 yıl önce başka bölgelere dağılmaya başlıyor ve giderek küresel bir modelin temellerini oluşturmaya başlıyor. Bu bazı bölgelerde göçle, bazı bölgelerde bireysel hareketlilikle, bazı bölgelerde bilgi ve teknoloji alışverişi ile gerçekleşiyor. Günümüz dünyasına yayılan modelin temeli buradan çıkıyor.”
Trakya’daki neolitiğin İngiltere ve İskandivya’daki modellerin çekirdeği olduğunu belirten Profesör Özdoğan, “Trakya’da kazdığımız zaman Doğu’dan tanımadığımız hiçbir şey yok, ancak buluntuların baktığımızda bir öge Güney Doğu Anadolu’yu gösteriyor, bir tanesi Filistin’i, diğeri İç Anadolu’yu. Dolayısıyla gelen göç, toplu bir hareketi, çekirdek bölgenin belirli bir yerinden toplu olarak çıkarak göç eden toplulukları değil, farklı bölgelerden gelen küçük grupların birleşerek yeni bir kültürel altlık oluşturduğunu gösteriyor. Burada sosyo kültürel hareketliliği izlememiz çok daha kolay. Buraya gelen topluluklar farklı bölgelerden gelmiş, burada yeniden bütünleşerek yeni bir kültür oluşturmuş. Ortaya çıkardığımız bilgiyi; toplumun her kesiminde farkındalık yaratmak, düşünce sistemini zenginleştirmek, yaşamı anlayabilmeleri için toplumla paylaşmak üzere bir ara yüz oluşturmaya çalışıyoruz bu projeyle. Bu bizim temel görevlerimizden bir tanesi” şeklinde konuşuyor.
NEOLİTİK İNSANA ULAŞMAYA ÇALIŞTIK
Göbeklitepe korunmalı
Dünyanın ilgisini çeken Göbeklitepe’yi çok önemseyen Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, ilk kez 1963’te ortaya çıkan buluntuların; döneminin inanç dünyasını, düşünsel zenginliğini, toplumsal düzeni ortaya koyduğunu belirtiyor. Alandaki rüzgârlar nedeniyle kabartmaların silinmeye başladığını anlatan Özdoğan, şu uyarıda bulunuyor: “Göbeklitepe’nin bir ilginç yanı da suyun bol olduğu diğer yerlere kıyasla kıraç bir sırtın üzerinde kurulmuş olmasıdır. National Geographic’de bölge hakkında çıkan yazı tüm dünyanın ilgisini buraya toplayarak bir Mitos yarattı. Bugün bölgede ve tepenin genelinde çok ciddi bir koruma stratejisi geliştirilmeli, eğer bu yapılamıyor ise, orijinal kabartmalar müzeye alınıp yerlerine kopyaları konmalı.”
Güzellik bütünde
Anadolu’daki Neolitik döneme ait arkeolojik buluntuların büyük bir çeşitlilik gösterdiğini anlatan Dr. Martin Godon, saklama çömleği, öğütme taşı gibi aletlerin göstergesi olarak insanoğlunun yavaş yavaş üretimde uzmanlaştığını söylüyor. Ayrıca “Taşlar Yerinden Oynuyor” projesi sayesinde geçmişi anlamak için birlikte çalışmanın önemli olduğunu gördüklerini, zaman ve kültürlerin göreceli olduğuna şahit olduklarını, gelecek nesillere miras olan doğal çevreye saygı gösterilmesi gerektiğini anladıklarını ekliyor. Arkeolojik bulgular sayesinde bir kültürü, bir toplumu anlamak için tek yönlü değil, tüm yönlere bakmayı öğrendiklerini ifade eden Godon, “Belgesel sayesinde görüyoruz ki güzellik bütünün içindedir. Yıllar önce Niğde yakınlarındaki Göllüdağ, Kaletepe’de rahmetli Prof. Dr. Nur Balkan Atlı ile kazı yapma şansım oldu. Muhtemelen Paleolitik Çağ’dan, Anadolu’daki ilk el yapımı aletleri erken keşfettik. Bunlar riyolit taşlardan yapılmış oldukça ham ve kaba aletlerdi. Ama elimizde çok çok eski bir insanlık tarihi tutuyorduk” diyor.