Türkiye tarihinin en trajik hadiselerinden birisi olan 15 Temmuz kalkışması Türk halkı tarafından püskürtüldü. Kalkışmaya siyasi liderlerden de tepkiler geldi. Ancak bu noktada kalkışmanın duyulduğu andan itibaren net bir biçimde tavrını ortaya koyan partilerden biri de MHP'ydi. Bugünden bakıldığında bu tavrın kalkışmanın akamete uğratılmasında belirleyici unsurlardan birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ben de bu bağlamda sorularımı MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Edip Semih Yalçın'a yönelttim.
Yaşadığımız olay maalesef bir darbe teşebbüsüydü. Maalesef diyorum çünkü Cumhuriyet tarihinde biz buna benzer olayları çok yaşadık ve hepsi de sonuçları itibariyle Türk milletine, müesseselerimize çok büyük zararlar vermiş girişimlerdi. Biz son dönemde bu girişimlerin özellikle devletin eli altındaki müesseseler tarafından gelebileceği ihtimalini artık sıfırlamıştık. Ama 15 Temmuz gecesinde yanıldığımızı gördük.
Bu kötü sürprizle karşılaştığımızda Milliyetçi Hareket Partisi'nin saygıdeğer lideri evine yeni geçmişti. F-16'ların Ankara semalarında uçmaya başlamasıyla birlikte bir olağanüstülüğün olduğunu biz de fark ettik ve genel başkanımız hemen kriz karşısında karargâh olarak kendi makamını seçti. Bir yandan da araştırmaya başladık. Çok geçmeden bunun bir kalkışma olduğu ortaya çıktı. Genel Başkanımız, sizin de ifade ettiğiniz gibi erken bir saatte tepki gösterdi. 22.30'dan sonraki bir saat aralığında Genelkurmay Başkanı'nın şu an tutuklu olan yaveri, biz içeride değerlendirme halindeyken Genel Başkanımızın özel kalem müdürünü aradı. Her şeyin normal olduğu intibaını vererek yanıltma yaptı.
Biz aramadık, kendiliğinden aradı. Anladığımız kadarıyla CHP'den önce bizi aramış. "Bir problem yok, her şey normal ve kontrol altında" diyerek tepki göstermemizi engelleme çabası vardı. Özel kalem üzerinden kendisine böyle bir bilgi gelince Genel Başkanımız çok sert bir tepki gösterdi. “Olur mu öyle şey" diye tepki gösterdi ve ardından “Bu bir kalkışmadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bana Sayın Başbakan'ı bağlayın" dedi. Başbakan'a ulaşamayınca Sayın Genel Başkan, özel kalemine şu notu iletti; “Bu bir kalkışmadır, kalkışma kabullenilemez, darbe kabullenilemez. Milletin, hükümetin, iktidarın yanındayız." Zaten bu not da hemen basına düştü ve alt yazı olarak tüm televizyonlarda yayınlandı. Bu açıklama o gece için bir siyasi liderin ilk tepkisiydi.
Sayın Genel Başkan'ın ilk etapta ne yapacağını bilmesi tecrübenin ürünüdür. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin çıkıp bu net tavrı ortaya koyması, öncelikle kendi kitlesini rahatlatmıştır. İkincisi ve daha da önemlisi millete bir ferahlık vermiş, kalkışmaya karşı direniş gücünü artırmıştır. Milletin ortaya koyacağı tepkiye öncülük yapmıştır. Üçüncü olarak, bu kalkışma ile mücadele edecek Emniyet Teşkilatı cesaretlenmiştir. Ve nihayet hükümeti, Sayın Başbakanı, Sayın Cumhurbaşkanı'nı mevcut siyasi iktidarı elinde bulunduran şahsiyetlere de destek olmuştur. Bu önemli bir çıkıştır. Tarihidir, kıymetlidir.
Darbe teşebbüsü aynı zamanda bir terörist faaliyettir. Siz dünyada ender görülebilir şekilde kendi savaş uçaklarınızı ve askeri helikopterlerinizi kaldırıp da insanlarınıza nasıl bomba atarsınız? Daha da önemlisi Meclis'e nasıl bu şekliyle saldırırsınız? Geçmişte darbelerde parlamentonun askıya alındığını, milletvekillerinin hapsedildiğini gördük. Ama yedi düvelin, düşmanın Milli Mücadele'de yapmadığı bir biçimde TBMM'ye nasıl saldırırsın? 1920'lerde Ulus'taki Birinci Meclis binamızda milletvekilleri Milli Mücadele süresince çalışırken, Polatlı'dan top atışları top sesleri gelirken, işgalciler veya iç isyancılar Meclis'i basıp da orayı lağvetmek veya insanları katletmek gibi bir eylem içinde hiç olmadılar. Meclis'i yok etme, lağvetme, bombalama saldırma anlayışı ender görülen bir hadisedir. Maalesef bunu da o gece yaşadık.
MHP içerisinde kendilerine muhalefet diyenlerin bu işi başlatmaları 1 Kasım'dan sonra oldu ve 8 ay sonuca ulaşma adına her yolu denediler. Bu denemeleri yaparken de demokratik usuller içerisinde kalmadılar. Hareketi ve davayı mahkeme koridorlarına düşürdüler. İfade ettiğiniz gibi çok aceleci davrandılar. “Biz Başbakan olacağız, Saray'ı basacağız" diye ortaya çıktılar. Bizim teamüllerimizde geleneğimizde olmayan bir takım beyanlarda bulundular. Ülkücülerin sokakta olmasının bir mahsurunun olmadığını iddia ettiler. Şimdi bu ve benzeri bir takım yaşanmışlıkları hatırladığımızda bir bağlantıyı ve hedef birliğinin izlerini görmek mümkün. Zaten hatırlarsanız Sayın Genel Başkanımız da, parti olarak biz de MHP'ye yapılan bu baskının ve yok etme hareketinin bir nevi parti içerisinde bir kalkışma olduğunu, bunun arka mahfilinde de bir örgütün olduğunu çok önceden ifade ettik.
MHP'nin Fetullah Gülen hareketiyle problemi çok eskilere dayanır. 2007'den itibaren Sayın Genel Başkanımızın ve partimizin bu örgütün zararları üzerinde ve yapılması gerekenler üzerinde, Türkiye'ye davet edilmesinden tutunuz da bu hususta yargılanması, faaliyetlerine son verilmesi talebine kadar ortaya koyduğu görüşleri vardır. FETÖ denilen bu hareketin Milliyetçi Hareket Partisiyle geçmişte de yakın zaman içerisinde de problemi olmuştur. MHP'yi ele geçirme üzerinden muhtemel bir yapılanmayı planlamış olmaları kuvvetle muhtemeldir.
Bu merakınızı şöyle bir muhtemel senaryoyla cevaplayayım. Eğer kalkışmanın yaşandığı o gece, 15 Temmuz gecesi MHP'nin başında halkına, hükümetine ne yapması gerektiğini söyleyip millet adına davranan, sağduyulu hareket eden Sayın Devlet Bahçeli değil de, başka bir şahıs olsaydı tablo başka olurdu. Ülkücüleri sokağa davet etseydi, “TSK'nın içerisindeki darbeciler bizim askerlerimizdir, mutlaka sokağa inip yanında olalım" deseydi ortaya nasıl bir tablo çıkardı? Bizim siyasi geleceğimizde asker sevilir, polis sevilir. Çıkıp da “Bu askerin yanında olmak lazım", “Gezi'de de bulunmamız lazımdı" mantığıyla hareket edilmiş olsaydı o gece bambaşka bir sonuç ortaya çıkabilirdi.
Kurumsal olarak MİT'den bize böyle bir bilgi yansımadı. Ama Emniyet Teşkilatı içerisinde bizim olayı anlamak için görüştüklerimiz oldu. Bir tane de değil, çok sayıda. Bunun dışında bize özel olarak arayıp da bilgi verme ihtiyacını hisseden, bir kurum başı olmadı. Zaten durumu biz erken tespit ettik. Bombalama başladığında açıkça anlaşıldı ama biz daha önce durumun farkındaydık. Genel Başkanımız adına da bunu söyleyebilirim. Genel Başkanımız evinden çıkıp gelene kadar zaten hükmünü vermişti. Ondan sonra bunun arka planında ne olduğunu biz araştırdık. Araştırmalarımız ve sorgulamalarımız neticesinde paralel destekli bir kalkışma olduğunu da hemen anlaşıldı.
Maalesef var. Esasında istihbarat bu bilgiyi çok önce almış. Kendi ifadelerine göre öğleden sonra 4 sularında kalkışma ihtimalinden haberdar olmuşlar. Yalnız gelen istihbari bilgiyi değerlendirme konusunda çok büyük bir acemilik yapmışlar. Buna rağmen darbeciler de büyük bir hata yapmış anladığımız kadarıyla. Onlar da telaşa düşmüşler. Sabah 3'te, 4'te başlatacakları işlemleri saat 10, 10 buçuk gibi başlatınca kalkışma başarısızlığa uğradı. İşte bu da memleketin milletin hayrına oldu. Fakat sonuç olarak istihbarat eksikliğinin olduğu açık. Bu kalkışmayı siz sadece o geceye bağlayamazsınız. Büyük bir arka planı ve büyük bir hazırlanma evresi var bu kalkışmanın. İşte istihbarat zaafiyeti orada kendisini gösteriyor. Kaldı ki Milli Güvenlik Kurulu'nda bu örgütün terör örgütü olduğu kararını alıp da hükümete bildiriyorsanız, neden yeterli ölçüde takip etmiyorsunuz? Bunun hazırlık evresinde o yaverlerin, özel kalemlerin, tuğgeneral ve tümgeneral seviyesindeki kadroların bu olay içerisinde olduğu niye tespit edilemedi? İşte bu gelişmelerden istihbaratın haberinin olmaması çok tehlikeli. İkinci ihmal de bu olayı haber alır almaz hükümetin de uyarılması gerekirdi. Kendileri “Haberi teyit etmedik" gerekçesi getirebilirler ama bu yeterli değil.
İdam ile ilgili görüşlerimiz MHP için açık ve nettir. Biliyorsunuz idam kaldırılırken, idamın kaldırılmasına karşı olan tek parti bizdik.
Bugün itibariyle eğer toplum ve halk istiyorsa uluslararası anlaşmalardaki taahhütlerimizi göz önüne almak kaydıyla gerekli desteği veririz. OHAL ile alakalı olarak da hatırlarsanız Sayın Genel Başkanımız bizzat “Gerekiyorsa OHAL ilan edin" demişti. Nitekim biz de bu görüşümüzü hükümete bildirdik ve Meclis'e de gidip OHAL'e destek verdik oylarımızla. Doğru olan budur. Hükümetin de OHAL'den dolayı demokrasiyi zedeleyecek bir tavır alacağı kanaatinde değiliz. Gerekirse uzatılması da mümkündür.