Britanya’nın en saygın felsefe tarihçilerinden biri olan Jonathan Israel’in çalışma alanları Rönesans’tan 19. yüzyıla uzanan dönemin Avrupa’sı ve sömürgecilik tarihi etrafında şekilleniyor. Sonraki yıllarda modern politik ideolojilerin kökenlerine ve Aydınlanma felsefesinin tarihine odaklanıyor. Aydınlanma felsefesine ilişkin yayınladığı bin sayfalık görkemli eserlerle uluslararası literatürde önemli bir yere sahip olan Israel, Türkiye’deki akademik tartışmalara henüz taşınmamış, özgün yorumlara sahip oluşuyla tanınıyor.
VakıfBank Kültür Yayınları’ndan çıkan “Radikal Aydınlanma ve Modern Demokrasinin Kökenleri: Zihin Devrimi”, Profesör Israel’in en önemli çalışmalarından biri. Aydınlanma düşüncesini derinlemesine irdeleyen ve adeta düşünce akımlarının, tarihsel akışın içinde nasıl filizlendiğini gözler önüne seren bu özgün eseri ilk defa VBKY Türkçe’ye kazandırdı. Kitabın çevirisi Ahmet Fethi Yıldırım’a ait.
Birçoğumuz Aydınlanma’yı analiz ederken büyük bir hataya düşüyoruz. Aydınlanma düşünürlerini tek bir merkezden yola çıkan ve lineer şekilde ilerleyen bir bütün olarak görme eğilimindeyiz. Hâlbuki büyük ölçüde II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen demokrasinin ve demokrasinin temel değerlerinden olan eşitlikçi, özgürlükçü insan hakları öğretisinin altyapısının nasıl oluştuğunu incelemeden günümüz koşullarını sağlıklı bir biçimde analiz etmek mümkün görünmüyor. Israel, bu güzide çalışmasını, belirttiğimiz bu eksiği giderebilmek ve birlikte yaşama kültürümüzdeki temel değerlerin hangi düşünce çatışmalarının etkisiyle ortaya çıktığını anlamlandırmak adına bu eseri kaleme almış.
Israel’in çalışması, tek bir Aydınlanma’nın söz konusu olmadığını hatırlatarak söze başlıyor. Radikal demokrat düşünürlerle, ılımlı monarşiyi savunan Aydınlanmacılar arasındaki çarpıcı karşıtlığa dikkat çekiyor ve bununla da yetinmeyip farklı kültürel coğrafyalarda farklı tezler ve fikirler etrafında şekillenen Aydınlanma gelenekleri olduğunun altını çiziyor. Bir yanda aristokrasi yanlısı -ve reforma karşı olmasalar bile- devlet kurumlarının çatısını muhafaza etmeyi savunan Adam Ferguson, Adam Smith, Voltaire ve Turgot gibi düşünürler yer alırken, diğer tarafta kökten reformcu, insan eşitliğini savunan ve demokrasi (yani devrim) yanlısı, Diderot, d’Holbach, Paine, Priestly, Price, Helvetius gibi “Radikal Aydınlanmacı” düşünürler bulunuyor. Ve elbette bazı hassas konularda safların çok daha karıştığı, geçişkenliklerin bulunduğu, başka alt-tartışmaların da bu blokları aşındıran etkilere sahip olduğunu gösteriyor.
Israel eşitlikçi ve çağdaş bir demokrasinin yollarının döşenebilmesi açısından Spinoza düşüncesinin ne kadar etkili olduğunu da vurgulamaktan geri durmuyor. Tin ve beden arasında bir ayrım gözetmeyen Spinozacı düşünce hem bilginin iyi algılanmasını öğütlüyor hem de doğadaki bütün canlıları tek bir bütünün parçaları olarak görerek varlık dünyasında eşitliyor. Radikal Aydınlanmacı düşünürlerin toplumsal tezlerinin zaman içinde diğerlerine nasıl üstün geldiğini de, 18. yüzyıldan 19. yüzyıla uzanan devrimler ve toplumsal hareketlerle paralel okuyan kitap, modern politik felsefeye dair çok zengin bir tartışma sunuyor.
Farklı sosyal grupları ve ırkları evrensel düzeyde eşit haklara sahip olması gereken insanlar olarak gören ve herkesi insanlıkta eşitleyen modern bireysel ve kolektif haklar anlayışının temelini atan Radikal Aydınlanmacıların cesaret ve vizyonunu gösteren Israel, insan haklarının ve temsili demokrasinin ancak 20. yüzyılda ve ancak iki büyük küresel savaşın ardından benimsenebildiğini bize göstermesi dolayısıyla da literatüre çok önemli bir katkı sunuyor. Israel kitapta şunları söylüyor: “Bütün insanlar, neye inandıklarından ya da hangi dinsel, ekonomik ya da etnik gruba mensup olduklarından bağımsız olarak aynı temel ihtiyaçlara, haklara ve statüye sahiptir.”
Israel’in Zihin Devrimi ince eleyip sık dokuyan, titiz bir tarih anlayışıyla, 17. ve 18. yüzyılda doğayı birleştiren, zihin ve bedeni aynı şeye toplayan, aşkın olanı içkin olandan başka bir yere taşıyarak insan aklını ve vicdanını tek gerçek rehber olarak gören Radikal Aydınlanmacıların, modern demokrasinin düşünsel temellerini atan hikâyesini tüm dinamikliğiyle okura yansıtması bakımından gerçekten göz alıcı bir eser. Felsefe tarihi konusunda Türkiye’deki tartışmalara da yeni kavramlar kazandırması sebebiyle Israel’in çalışması büyük bir katkı.