18. Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu’nda bu yıl, küratörlüğünü Sevince Bayrak ve Oral Göktaş’ın üstlendiği “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi” adlı proje yer alıyor. Proje, atıl yapıları yıkmak ya da kaderine terk etmek yerine onları kentlerin geleceği için nasıl birer umut deposuna dönüştürülebileceğine dair önerileri ortaya çıkarmayı amaçlıyor.
Günümüzün en önemli mimarlık etkinlik-lerinden biri olarak kabul edilen 18. Venedik Mimarlık Bienali, 20 Mayıs’ta açılıyor. Bu yıl, mimar, akademisyen ve yazar Lessley Lokko küratörlüğünde, “Geleceğin Laboratuvarı/ The Laboratory of the Future” başlığıyla düzenlenecek bienalde ana serginin yanı sıra Arsenale, Giardini ve şehrin farklı mekânlarında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 63 ülkenin sergileri yer alacak. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın koordinasyonunu üstlendiği Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu’nda bu yıl, küratörlüğünü Sevince Bayrak ve Oral Göktaş’ın üstlendiği “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi” adlı proje yer alıyor.
İlhamını Yazar Ursula K. Le Guin’den alan “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi”, binalarla ilgili kanıksanmış imgeleri ve yaklaşımları sorguluyor. Daha gösterişli, başarılı örneklere odaklanmak yerine terk edilmiş binaların hikâyelerini dinlemeyi ve anlamayı öneriyor. Proje, “geleceğin laboratuvarı” olarak ele alınabilecek bu yapıları, yıkmak ya da kaderine terk etmek yerine nasıl dönüştürülebileceğine dair araştırmalarla geleceğe dair umut verecek önerileri ortaya çıkarmayı amaçlıyor.
YOK ETMEK YERİNE SÜRDÜRMEK
Projenin başlangıcı aslında yaklaşık bir sene önce Bayrak ve Oral’ın İstanbul Planlama Ajansı Kampüs içinde yer alan havuzu dönüştürmesiyle başlamış. Geçmişte lojman olarak kullanılan alanın kamuya açık İPA Kampüs’e dönüştürülmesi üzerine işlevini yitiren havuz, 2022 yılında Bayrak ve Göktaş tarafından yürütülen bir projeyle yıkılmadan dönüştürülerek, bir kamusal etkinlik alanı olarak yeniden kullanıma açılmış. Bu proje ve havuz, aynı zamanda “Mimarlığın Çuval Teorisi”nin de çıkış noktası. Ursula K. Le Guin’in edebiyatındaki anlatı yok etmek üzerine kurulu bir kahramanlık masalından, ortaklaşa sürdürülen bir hayat hikâyesine dönüşüyor. Bu değişim edebiyattan mimarlığa tüm kültürel üretimleri etkiliyor ve “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi” de Guin’in edebiyattaki kurgusunun mimarlıktaki izlerini sürüyor. Miras edindiğimiz imgeleri sorgulamayı, o imgeler kadar güçlü olmasalar da yeni imgelere yer açmayı, bunu da kahraman yapıların başarı hikâyeleri yerine terk edilmiş yapıları dinleyerek yapmayı öneriyor. Türkiye’nin hemen her şehrinde bulunan bu yapıların kolektif olarak belgelenmesi ve yıkmak ya da kaderine terk etmek yerine nasıl dönüştürülebileceklerine dair araştırmalar ise projenin ana başlıklarını oluşturuyor.
ÇUVAL TEORİSİ İÇİN BİR MANİFESTO
Mimarlığın Çuval Teorisi için bir manifesto kaleme alan küratörler Sevince Bayrak ve Oral Göktaş, aslında tüm projeyi belirledikleri 15 başlıkta ele almışlar. Manifesto başlıkları; Hikâye, Teori, Bağımlılık, Hayaletler, Entropi, Son Kullanma Tarihi, Neden Yıkıyoruz, Olay Yeri İnceleme, Concrescere, Tamir Dükkanı, Venedik Tüzüğü –Dönüştürülmüş, Mevcuttan Öğrenmek, Test Sürüşü, Dönüştürenler ve Havuz. İkili, bu 15 farklı başlık altında, var olan yapıların nasıl dönüştürülebileceğine dair tartışmalar başlatmayı planlıyor. Önce “Hikâye” ile başlayan manifesto “Yapı; dönüşümlerin, bilinmezliğin ve dağınıklığın hayat hikâyesini içinde tutan bir kutu, bir çuval ya da bir havuz olabilir mi?” sorusunu soruyor. “Böyle tanımladığımızda mevcut yapılar, dönüşümün başladığı yerin ta kendisi olur ve mimarlık, gelişebilmek için boş parsellere muhtaç olmaz” cevabıyla “Hayalet Hikâye”leri olarak tanımladıkları atıl binaların dönüşümü başlıyor.
BULUT VE TEZGÂH
Serginin adı gibi ikili bir kurgusu var. “Hayalet Hikâyeleri” bölümü sergi salonunun tavanına yerleştirilen “Bulut”ta gösteriliyor. Hayalet Hikâyeleri instagram hesabı üzerinden yapılan çağrıya Türkiye’nin dört bir yanından gelen yanıtlar sayesinde, yüzlerce konuttan oluşan âtıl siteler, terk edilmiş üretim yerleşkeleri ve lojmanlar, kısmen ya da tamamı boş gökdelenler, oteller, okullar, hastaneler, restoranlar ve sosyal tesislerden meydana gelen bu kolektif arşivden bazı yapılar, sergide “Bulut” alanında yer alacak. “Mimarlığın Çuval Teorisi” ise gerçek ama atıl bu tabloyu, kentlerin geleceği için birer umut deposuna dönüştürmeyi amaçlayan rengarenk bir “Tezgâh” gibi konumlanıyor. Manifestonun 15 maddesi için 15 ayrı masanın bulunduğu “Tezgâh” kısmında ise “Bulut”ta yer alan yapıları nasıl dönüştürebilir ve onlardan nasıl yeni bir hikâye yazabilirizin tartışması yapılıyor.